Türkiyede Kültür Değişmeleri Batılılaşma Modernleşme Ve Erol Güngör-3
Çocukluğumda öküzle toprak işlerdik; pulluğa üç çift hayvan
koşulurdu. Aletlerle birlik bu organizasyonda-oluşumda, sırasıyla; başlar,
ortalar, beskiler, tabirleri kullanılırdı; elemanların ayrı ayrı türkçe
isimleri vardı. Hayvanları süren çocuklar hodak, ellerinde ki çubuklara
massa ve üvendiri, uçlarında demir çiviler bulunurdu , nodul. Beski
dediğimiz öndeki hayvanların boyunduruğuna bir taş asılırdı,
hodaktaşı...Traktörün gelmesi ile bu organizasyonla birlikte türkçenin
bir anda kaç kelime kaybettiyi araştırılmaya deymez mi? Örneğin; majgal,
hodak, üvendiri, nodul, ok, pulluk, pulluk tahtası, vızzık, boyunduruk,
karakayış, eğiş, samı-zelve, bu sürüm kültürünü oluşturan haylamalar,
türküler, deyimler, gündüz ve gece yemeklerinin yapılan işe göre aldığı
isimler, gecelik gibi..Kısacası sadece bu organizasyonla yaklaşık elliye
yakın kelime kültür hayatımızdan bir daha kullanılmamak üzere
çekilmiştir. Yerine biricik kelime , taraktör ikame edilmiştir. Ona da
türkçe karşılık ne yazık ki bulamamışızdır. Belki traktörün gelmesi
mecburiyetti, kelimelerinde miyadı-zevali dolmuştu, ama, traktörü
türkçeleştirmemiş olmamız bizim acziyetimiz. Bu örnekle de görülüyor ki,
değişimden ilk darbeyi dil yemektedir. Dil bu darbeyi yiyince
kültürünüz bütün rüzgarlara açık hale gelir ve savunmasız kalır.
Türkçe’miz bu anlamda derin yaralar almıştır. Orhun Abidelerini
okuduğumuzda gördüğümüz o güzellik ve belakata uygun yapıya türkçemiz
hala hasrettir.
Dilimiz bu yokoluştan ve darbelerden kurtarmak,
korumak, devletle birlik, daha çok toplumun asli görevidir. Dilde
başlayacak olan bu güzel değişim ve dönüşüm hareketi,
davranışlarımıza, insan ilişkilerine, yazılı eserlerimize, söze, müziğe, spora
ve sanatın bütün dallarına, dini yaşantımıza, eylencelerimize kadar sayha
sayha yayılacaktır. Kültürümüzü ayakta tutacak dinamikler, mutlaka
yeniden elimine edilmeli ve düzenlenmelidir. Milli kültürümüz ve
türkçemiz için ve geleceğimiz için hayat-memat meselesidir. Çünkü türkçe
sadece türkleri ilgilendiren bir dil de değildir. Yetmişli yıllarda
İstanbul’lu ve Bursa’lı hanımların konuştuğu o nazenin türkçe nerede ?
Türkiye’de
kültür değişmeleri denince, tüyleri ürperen, vijdanı kanayan, mesaisini
bu kültüre vakfetmiş birisi hafızama çivilenir, çok genç yaşta ölümüne
üzüldüğüm nadir insan, muzdarip, Erol GÜNGÖR’dür.
Türk
milliyetçiliğini daha çok kültür milliyetçiliği olarak benimsemiş ve
özümsemiştir. Mevcut problemlere getirdiği çözümler hep bu ana eksen
üzerinden seyreder. Kültür değişiminin bir gerçek olduğunu vurgular.
Yanlız başıboş bir kültür değişiminden yana değildir. Değişim sürecinde
mutlaka seçiciliği öngören bir anlayışa sahiptir. Seyreden sürecin
kültürümüz adına hatalarla dolu olduğunu vurgular. Hatta der ki, yok
oluşumuz bile mukadderdir. Türkiye ’de kuvvetli ve köklü bir yerli
kültürün varlığı bu yok oluşa engel olmuştur. Yanlız bu kültürün
örselenmekte, parçalanmakta olduğunu, bütünlüğünü kısmen kaybettiğini onunla birlik biz de gözlemlemekteyiz...
Erol GÜNGÖR’de pek çok aydın gibi, neyi alalım, neyi
atalım, sorusunu sorarak tezini geliştirir. Bu değişimde gücümüz ve
irademizin ne kadar geçerli oalabileceği sorusunu sorar. Değişime
müdahale etme şansımız var mıdır ve nereye kadardır ?
Değişmeyi bir takım başlıklar altında incelemiş olsa da, ben sizlere bunu bir kompozisyon halinde sunmaya çalışacağım.
Erol
GÜNGÖR, tarihe bir bütün olarak bakmaktadır. Türk Tarhi’ni de bir bütün
olarak ele alır. Olayları bu seyir içerisinde yerlerine oturtur.
Çözümlerini de buna göre üretir.
Teknoloji ve kültür değişmesi
konusunu irdelerken, bu anlayışıyla iletişimi öne çıkararak; "Bir
kültürden öbürüne en kolay ve kısa zamanda intikal eden
unsurlar, iletişimi en kolay olanlardır. Doğrudan doğruya idrak edilen
nesneler, yani maddi unsurlar ve davranışlardır. Bir takım
teknikler-ekmek pişirmekten otomobil imaline kadar ve ardından
davranışlar. Bunlar kültürün kendisi olmamaktadır. Kültür bir inançlar,
bilgiler, his ve heyecanlar bütünüdür. Yani maddi değildir. Fakat bu
maneviyat, uygulamada maddi formlara bürünür. İletişim güçlüğü soyutlama
arttıkça da güçleşir. Denebilir ki, ideolojik ve manevi değişme
teknolojik değişmeden daha kolay ve önde gelir." Buna bağlı
olarakta, yüzdeyüz aktarımın mümkün olmayacağını vurgular. Kültür
dünyasının öncüleri kabul ettiği Ziya GÖKALP ve Mümtaz TURHAN’ın da aynı
görüşte olduklarını salık verir. Bütün bu değişimler meydana gelirken
bir talihsizliğimize de parmak basarak; "Bizim talihsizliğimiz milli
kültürümüzün dıştan ziyade içten tahribata uğraması, batılılaşmanın açık
pazarı haline gelmemiz; bugün hala ayakta kalabilmemiz ise her türlü
hoyratlığa rağmen kültürümüzün direnme gücüne sahip olmasıdır."
Demektedir.
Türk Milli Kültürü’ne suikast yapıldığı inancını
taşır. Bunu kısmen hainlik olarak yorumlasa da cahilliğimizin büyük
payını olduğu inancındadır. Birgün bu yanlıştan dönüleceği ümidini hep
korur.
Değişmeler karşısında milli düşünen aydınlara özel yer
verir. Onların halka dönük bütünleşmelerini desteklemekle birlik,
onların da halkımız nazarında diğer entelektüellerden farklı
algılanmadıklarını, halka doğru ve halkla bütünleşmede küçük ayrıntıları
göremediklerini, halbuki milli kültür kaynaklarını hala halkın korumaya
çalıştırğını anlayamadıklarını, bunun da başarı şansını azalttığını
vurgular.
Kendini koruyabilecek sağlam bir kültür
oluşturabilmemiz için toplumumuzun mutlaka iyi bir bilinçlenmeye
ihtiyacı vardır. Milli tarih meselesini her kesimin farklı algıladığını,
bu konuda idraksizliğe ve önümüzü görememe tehlikesine yol açtığını
vurgular. Kimileri İslami dönemi her şey kabul ederek, önce ve sonrası
ile ilgilenmemekte, mazinin sarhoşluğuna kapılmaktadır. Sağlam bir milli
tarih görüşü ise, hiçbir devri dışlamadan, iyi ve kötü örnekleri
öğrenip, özümseyerek günümüze ışık tutacak sonuçlar çıkarmalı ki,
değişmeleri göğüslemede sağlam bir zemin yakalamış olsun. Cumhuriyetimz
dönemindeki uygulamalara da atıfta bulunarak; "Milli tarihin başlangıcı
olarak, istiklal savaşını kabul ettiler, Türk milleti bu savaşla doğan
yeni bir millet dediler. Cumhuriyet türklerinin eski bir millet
olduğunu, tarihin derinliklerinden geldiğini, sonsuza akıp gidecek bir
tarih olduğunu. Bu tarih Osmanlı tarihi olamazdı. Osmanlı tarihine ya
yokmuş gibi davranılacak, yahut çok daha geniş bir tarih içinde önemi
hiçe indirilecek. İşte bugün bir Hitit Abidesi tartışmasına yol açan
tarih anlayışı o zaman ortaya çıkmıştır." diyerek cumhuriyet dönemi
tarih tezini eleştirmektedir.
Bana göre de bu gün
cumhuriyetimizin sunduğu bir takım kabullerin yeterli destek
görmemesinin kaynağı biraz bu yanlış ve eksik anlayıştır. Sancılarımızın
asıl kaynağı yanlışlarımızdan gelmektedir.
Devam edecek...
(
Türkiyede Kültür Değişmeleri Batılılaşma Modernleşme Ve Erol Güngör-3 başlıklı yazı
HayrettinYazcı tarafından
2.11.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.