Tuşları fildişi eşsiz
bir piyanonun bozuk bir tuşu gibi hissediyorum bazen.
Ahenkle çalan melodiden
süzülen yanlış basılmış bir nota gibi belki de…
Yoksa akordu bozuk bir
müzik aleti mi demeliyim, uyumlu orkestra üyelerinin arasında kendine yer
bulmaya çalışan sefil ve ağlamaklı bir keman gibi…
Nazlı nazlı havada
uçuşan notalar arasında nasıl da göze batıyorum.
Hep böyle olmadı mı bu
güne değin; ya görmezden gelindim ya da uyumu bozdum. Adeta gülün kendisi
değilim de, kanatan bir dikenim.
Hâlbuki en sevdiğim
çiçektir ‘’gül.’’ Annemin ağzından duymaya alıştığım tek heceden oluşan sade ve
basit bir isim ama bir o kadar da yüklü…
Hep ama hep özen
göstermişimdir incitmemeye, kırmamaya. Ama evet ama nedense dalımı kırmaya
çalışan ne çok yabani kuş üşüşmüştür tepeme.
Ve dikenlerim hep
kendime batıp, kendi canımı yakmıştır.
Ne bir nota ne de bir
çiçek… Silik bir gölge gibi dolanıyorumdur belki de eşsiz mimarisiyle muhteşem
ve yıkıcı bir duruş sergileyen anıtların, soğuk binaların yansıttığı o muhteşem
düzen arasında.
Çözemiyorum
görüntülerin ardında saklanan gerçekleri…
Çözemiyorum, çözemedim
gitti duyarsızlığı…
Ya ben çok farklı
algılıyorum düzeneği ya da düzenekte yer bulamıyorum.
İlk ismim kadar uzak
belki de evrendeki dostlar; hani nerede güneş, hani nerede ayın muhteşem
parlaklığı.
Sadece kendi yörüngemde
durup duruyorum. Ve meteorlar olanca hızı ve acımasızlığı ile taarruza
geçmişken yapayalnızım evrende.
Lavlarını püskürtmeye
hazır ve nazır bir volkan gibi, sırf etrafa zarar vermemek adına kendi
sıcaklığımda sadece kendime tüm zararım, bir takım şeyleri görmezden gelerek…
Ve ne yazık ki; kendimi
bildim bileli de hep böyle oldu. Ben görmezden gelinirken, görmezden gelmek
zorunda kaldığım onca şey ve onca insan tavan yapmış durumda.
Borsada sürekli değer
kaybeden bir hisse senedi gibiyim ama ben menkul değer olmak istemiyorum ki… Ne
bir kağıt parçasıyım ne de kifayetsiz bir canlı.
İnsanım ben; üretmek
istiyorum ya da faydalı olmak konu ne olursa olsun.
Yeri geldi mi, yerden
yere vurmak ne kadar da kolay, değil mi ?
Peki, madem vasat olan
ya da normal bir seyir izleyen üretim, paylaşım ya da adı her ne ise, bu denli
menfi bir yaklaşıma maruz kalıyor, neden iyi, güzel, anlamlı ve değerli olana
itibar edilmiyor?
Zor olsa gerek hem de
tahminimden çok zor.
Bir yıldız kadar uzak
ve soğuk bir görüntü ya da tutum sergilenebildiği kadar, neden çiçekler solmaya
terk ediliyor? Susuz, sevgisiz ve merhametsizce…
Hayır, dalımdan kopmaya
niyetim yok. Zira sağlamdır köklerim. Zaten o kökler değil mi, beni bu güne
taşıyan. Zaten dikenlerim değil mi tek korunağım…
Yoksa her şey bir hayal
mi ya da yıldızlar kadar uzak mı; ulaşamadığım, ulaşılamadığım…