SON BÖLÜM:
Kaç zamandır içinde
biriken sıkıntının sebebi aldığı haberle pekişmişti işte. Annesinin sesini
duyduğunda ilk akla gelen babası iken nasıl olmuştu da bu haber ona ulaşmıştı.
Çökkün bir halde attı
kendini kanepeye. Ve koy verdi gözyaşlarını. Ne mecali vardı ne de isteği
Antalya’ya geri dönmek için. Dayanamazdı onun cenazesini görmeye. Böyle mi
olacaktı onunla yeniden karşılaşmaları. O ve ailesi. Oysa haberi bile yoktu
Yılmaz’ın çocuğu olduğundan. Ufacık bir çocuk üstelik daha hayatın başında. Ne
karısıyla karşılaşmıştı Yılmaz evlendikten sonra ne bir tebrik yollamıştı.
Olacak iş miydi? Bu muydu adalet?
Yurtdışından Türkiye’ye
olan yolculukları vahim bir trafik kazasıyla nihayete ermişti. Ve arabadan tek
kişi bile sağ çıkmamıştı. Yılmaz, karısı ve iki yaşındaki küçük kızları kısaca
bir aile yitip gitmişti bir anlık dalgınlık sonucu.
Onca hayal, onca uğraş
ve yaşadığı yalnızlık. Üstüne üstük babası o gittikten sonra sağlığını kaybetmiş
ve yataklara düşmüştü. Ne vardı sanki ailesini bırakıp İstanbul’a gelmeye.
İstese kalırdı Antalya’da ve o da yerleşik düzene uyum sağlar, yaşayıp giderdi
ailesiyle.
Afakî umutlarla
yürütmeye çalıştığı düzen artık düzen olmaktan bile çıkmıştı.
Aslında tam anlamıyla
bir enkaza dönmüştü hele ki işyerinde yaşadığı sorunlar neticesi. Tek bir kişi
bile destek çıkmamıştı ona. Sonuçta güçlünün yanında yer almıştı şirket
çalışanları. Ve bir referans alması bile söz konusu değildi iş yerinden.
İnandığı herkes sırtını dönmüş ve onu aralıksız sorgulamaktaydı. Kısaca yine
yalnızdı tıpkı ilk günler olduğu gibi.
Tek kişilik gösterisi
sona ermişti. Ve tek bir seyirci bile yoktu ona destek olacak. Oysa eskiden
neşe saçardı etrafına Nermin ne de olsa hırsları yoktu o zamanlar. Özellikle
yalnız yaşamaya başladığı ilk gün itibariyle çoğu arkadaşı hatırını bile sormaz
olmuştu oysa nasıl da içli dışlıydılar Nermin Antalya’da yaşarken.
Herkes uzağındaydı çok
uzağında hem de. Hele ki ailesinin olanlardan haberi olsa artık iyice yüreğine
inerdi babasının.
Başı çatlayacak gibi
ağrıyordu yine. Son zamanlarda sık sık ağrır olmuştu başı. Masanın üzerinde bir
gün evvelden kalan üç beş şişe bira vardı. Son zamanlarda oldukça sık içer
olmuştu. En azından gün içinde gevşeyip, rahatlamasını sağlıyordu. Ona tek
gereken gevşemekti. Alkolün verdiği uyuşukluk alıyordu sıkıntısını ve stresini.
Aslında o da biliyordu bunun bir çözüm olmadığını ama sonuçta geçici bir
süreçti bu yaşadıkları.
Bunları düşünürken
şişelerden birini dikmişti bile.
Kredi kartına oldukça
yüklenmişti son zamanlarda. Ne vardı sanki işyerinden istifa edecek ama
olmamıştı işte. İstese kalır ve maaşı da katlanırdı ama onun amacı sadece
namusuyla çalışmaktı, patronun tacizlerine katlanmak değil.
Artık çalışıyordu Nermin
bu yüzden de ailesi ona maddi yardımı kesmişti. Tabii ki onların bilgileri bu
doğrultudaydı. Zaten istese bile artık tek kuruş gönderemezlerdi. Babasının
hastalığı tuz biber ekmişti üstelik.
Bir yandan ağlıyor bir
yandan işin içinden nasıl çıkacağını düşünüyordu. Kaç aydır kirasını da
ödeyemiyordu üstelik. Kaç kere ihtarname göndermişti ev sahibi. Eninde sonunda
oturduğu daireden atılacak ve ortada kalacaktı.
Ailesi dışında kimsesi
yoktu yardım isteyebileceği. Ama gururuna da yediremiyordu geri dönmeyi.
Kapı zilinin
çalınmasıyla kendine geldi Nermin. Beklediği hiç kimse yoktu oysa. Olsa olsa
kapıcı gelir ve aylardır ödemediği aidatı almak için zorlardı Nermin’i.
-Açmam olur biter, diye
geçirdi içinden.
Ama kapıdaki zili
öylesine ısrarla çalıyordu ki. Şimdi de yumruklanıyordu kapı.
Mecburen kalktı
yerinden ve açtı kapıyı. Kapını açılmasıyla içeri hücum etti kapıdaki adam.
-Kaç ay oldu, Nermin
Hanım. Ya ödersin birikmiş kira borcunu ya da def olup gidersin, anlıyor musun?
Bu sefer atlatamamıştı
ev sahibini işte. Adamın gözleri ateş saçıyordu adeta.
Bir hışımla odadaki
masayı yere devirdi. Ne var ne yok yerlere saçılmıştı. Adam istikrarsız ve
ısrarlı bir şekilde sövüp saymaya başladı.
Küfrün haddi hesabı
yoktu. Annesine babasına hatta Nermin’e bile küfrediyordu tutarsız bir şekilde.
Gözü dönmüş bir şekilde vurmaya başladı Nermin’e. Aldığı darbelerin etkisiyle
oldukça sersemlemişti Nermin. Karşı koyacak ne gücü ne de hali vardı. Yanı
başında duran kırık bira şişesini aldığı gibi adamın kafasına fırlattı. Yüzü
gözü kanlar içersinde kalmış bir halde adam olduğu yere yıkıldı. Gırtlağından
oluk gibi kan boşanıyordu. Yığıldığı yerde son bir refleks ile debelendi. Ve
son nefesini verdi saniyeler içersinde.
Her şey bir anda vuku
bulmuştu. Nermin’in üstü başı kan içinde kalmıştı ve hıçkırıyordu deli gibi.
-Hayır hayır hayır…
Demesine kalmadan adam
olduğu yerden kalkıp üzerine yürüdü Nermin’in.
Bu nasıl olabilirdi ki.
Ölüler nasıl yürüyebilirdi. Bu seferki hamleleri daha da acımasızdı adamın. Oysa
daha demin son nefesini vermişti.
Deli gibi haykırıyordu
Nermin ve gözyaşları bile kan içindeydi, üstü başı perişan, derbeder bir halde
kaçacak yer arıyordu.
Bu sefer de adam
Nermin’in üzerindekileri parçalamaya başladı. Daha da güçlenmişti adam. Filmlerde
olabilirdi böylesi.
-Ölüler yürüyemez ve
hareket edemez. Hayır hayır hayır…
Avaz avaz haykırıyordu
genç kız. Ve kimse yardım etmiyordu ona. Bunca gürültü ve bunca haykırış. Neden
kimse yardım etmiyordu ona.
-Ölüler yürüyemez.
Hayır, yapma, nolur…
Kan ter içinde
içersinde kalmıştı. Çırpınıyordu, deli gibi dört dönüyordu.
Ve açtı gözlerini. Her
yer karanlıktı. Üstünü başını yokladı. Her şey olduğu gibi ve olduğu
yerindeydi. Üstü başı tertemizdi, ne kan vardı ne de yırtık.
-Nerdeyim ben, aman
Allah’ ım, ben öldürmüş olamam, ben kimseyi öldüremem…
Demeye kalmadı ki
sesini bastıran telefon sesi çekti dikkatini.
Nerdeydi ceset?
Telefona aldırmadı
bile. Koşa koşa ön odaya gitti. Açtı ışığı. Kimsecikler yoktu. Ne kan ne de
ceset. Masaya baktı, o da olduğu yerde duruyordu ve üzerinde üç beş bira
şişesi. Belli ki fazla içmişti. Kapıya yöneldi. Kapı da olduğu yerde duruyordu
ve kilitliydi de üstelik.
Telefon hala çalıyordu.
Koşa koşa gitti ve açtı telefonu.
Telefondaki annesiydi.
Kadın merak içersinde kalmıştı.
-Nermin, kızım,
nerdesin bunca saattir? Meraktan öldüm, inan ki.
Demesine kalmadı ki
Nermin çöküp kaldı olduğu yere.
-Anneciğim, nasılsın?
Babam nasıl ya Yılmaz, o nasıl? Söyle nolursun.
-Herkes iyi, güzelim.
Yılmaz’ı neden sordun ki? Baban da iyi üstelik git gide de iyiye gidiyor. Söyle
ne oldu ceylan gözlüm?
Bu sefer kahkahalarla
gülmeye başladı Nermin. Belli ki hepsi kötü bir kâbustu. Kâh gülüyor kâh
ağlıyordu. İyice bıraktı kendini ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
-İyiyim anne çok iyi
hem de. Ben Antalya’ya yanınıza dönüyorum. Odamı, evimi ve sizi çok özledim çok
hem de…
SON.