Her yeni gün ve açan o rengârenk
çiçekler göremediğim ve dokunamadığım.
Saat başı akrep ve
yelkovanı ile gözlerimin buluştuğu o duvar saati.
Yüreğimden damlayan ne
varsa her kime aitse bilip bilmeden…
Görünmez bir ben ve
sessizliğim, bazen derinden nükseden kahkahalarım ve bir sonrasında yaşlarla
olan randevum beni beklerken.
Gizli saklı yürekten
geçenler ve bir o kadar bariz sevip kolladıklarım. Sevgiye tutsak, doğuştan
tutuklu oldukça naif bir yürek çoktan kırıklarını aldırmış olsa da kırılmaya mahkûm
hatta mecbur.
Gün geçer mi ıslanmadan
her ne kadar güneş nispet edercesine çapkın çapkın göz süzse de. Bilmez miyim
geçen günün kıymetini, kollamaz mıyım biriktirdiklerimi ya doyar mıyım insana
ve sevgiye koşullanmış iken vazgeçer miyim sevmekten. En çok kimi, diye de
ayırt edemem ki. An gelir coşarım an gelir bir köşede sızarım an gelir ağlarım
doya doya yerli yersiz.
Acılarla mutlu olan
esir kalpleri gördükçe acır canım bir o kadar yanar ve af dilerim Yaratan’dan.
Korkarım da diğer yandan onlara benzeyeceğim, diye. Biraz kırgınlık fazlasıyla
hasret bir o kadar özlem o doyamadığım hayata ve mütemadiyen cezalandırıldığım.
Sus pus yeri geldi mi. Çığırtkan yalnızlığın nezdinde hapsolmuşken çalıntı düşlerime ağlarım. Yarım kalmış hayatlardır beni köşe başında bekleyen ben umursamazken.
Geçmişin yankısı ve
tınısı uzanır tutar elimi hatta adımlarken alır çeker içine tüm mücadeleme
rağmen. Sıradan bir hayat belki de benimki ya da bir o kadar farklı addedilen
farkındalıklarımın tükenmez devinimi ile yol alırken.
Geçerim duraklardan,
seyrederim birlikte yolculuk yaptıklarımı. Çoğu çoktan terk etmiş olsa da
anarım bitimsiz bir acı ile. Hakkaniyet kelimesi çok uzağımda. Yargılama hakkım
da yok diğer yandan her ne kadar çoktan cezam kesilmiş olsa da…
Bilirim bilinmezlik
esir almışken görmez gözleri. Ki onların gözünde kaybolmuş olan ben olsam da eşelerim toprağı
tırnaklarımla kah çiçek ekerim kah derinlere gömerim ölü düşleri.
Bilinmedik bir zamanda
ve hiç hesapta yokken uzanan o eli tutarım sıcaklığı ile ısınırken. Kim olursa
olsun geri çevirmem de. Sayısız kere itilmiş ve yok sayılmış olsam da.
Ne çıkar ya da ne
kaybederim ki bir kez daha, bir kez daha denesem.
Süt liman olmadı asla
şu gönül. Bağnaz olmadı hiçbir zaman sevip duyumsarken. Ve reddetmedim de
sevginin tecellisini ve bahşedilmiş her şey başımın gözümün üstüne. Yeri geldi
mi zulüm yeri geldi mi hüzün ve nadiren uğrasa da mutluluk.
Yolum düştü dün yine
sana Rabbim. Nakşetmiş duygularla uzattım elimi ve sığındım sana. Bir kez daha
sığındım hep de tecelli ettiği gibi. Tek geri çevirmeyen mademki sensin nasıl
koşmam senin o yüceler yücesi varlığına.
Ey, ömür denen o koca
yanılgı her adımı tuzak dolu…
Ey ömür denen armağan
her paketi bilinmezliklerle örülü.
Umut dediğim o sanrı
yoksa bitimsiz bir uzantısı mı gökkuşağının altından her geçişte yaşlara
boğulduğum.
Olmadığı kadar soğuk ve
ıssız bugün yollar. Bayramdan geriye kalan her ne ise anlatması imkânsız ve
kelimelerin can çekiştiği. Belki de can çekişen hüzün ve hüsrandır yüreğe ağır
gelen. Fazlasıyla külfetli ve yorucu bir o kadar müphem…
Demlerken hayatı, buruk
bir tat kaldı geride.
Demlenirken devirdim
koca bir ömrü.
Ömürler tükenirken bir
o kadar tükendim. Yine de üç beş kırık umut kaldı. Varsın gerçek olmasın.
Yalan olan ne varsa ve
her kim ise yalana tapan, uzak olsun benden.
Gerçek olan herkese ve
her şeye Eyvallah.
Hayata da kocaman bir
Eyvallah her ne kadar çoktan öğütmüş olsa da düşlerimi.