Emindim oysa hatta adım
kadar bilindik ve tanıdık bir duyguydu içimi dağlayan.
Benzeyecektim ben de
haricimde kim varsa uzak ya da yakın bire bir benzeyecektim. Benzemeliydim
zahir ve bir o kadar mecbur kılmıştım benliğimi.
En az onlar kadar
sıradan ya da olağan dışı olacaktım. Benzeyebildiğim kadar.
İçim içime sığmıyordu
evden çıktığımda. Tempoyu tutturmuştum bir kez. Yediye kurduğum alarm idi
başlayacağım günün odak noktası. Güne başladıktan sonra gelecekti devamı.
Gelmeliydi de.
Mekik dokumam gereken
bir istikamet vardı ev ve iş arası. Rutin bir hayat, programlanmış yeni bir
ben. Gözüm görmüyordu artık hiçbir şeyi. Hiç kimse değildim ama herkestim.
Hiçbir şey değildim, otomatiğe aldığım bir para kazanma mekanizması. Paranın
sıcaklığı nasıl da işlemişti en derinime. Kazanmalıydım ve haddinden fazlası
giriyordu cebime.
Rutin idi döngü. Rutin
idi iştigal ettiğim. Ama yine de ters giden bir şeyler vardı bunca kurguya
rağmen.
İşimden aldığım haz
olağan üstü idi. Ama vardı bir terslik. Bende idi terslik. Hayatla olan en
güçlü bağımdı masa başında geçirdiğim o yoğun tempo. Yurt dışı bağlantılı bir
meslekti benimki ve sayısız insanla dolu. Dolu dolu geçtiğini farz ediyordum
günümün. Başımı kaşıyacak tek bir dakika helalim değildi. Bu da yetmezmiş gibi,
mesai bitse dahi ayrılmıyordum masamdan. Ondan evvel adım atmıyordum dışarı o
da güvenlik görevlisinin zoruyla.
Rutin, sıradan ya da
farklı bir seyir. Yine de yolunda gitmeyen çok şey vardı.
Benzemeliydim, söz
vermiştim kendime.
Bu sefer başladı yine
arayışım. Nihayetlendiğini sandığım o döngü yine kısır bir gidişat ile takılıp
kalmıştı. Fazlasıyla mutlu olmam gerekirken hüznün savurduğu garip bir hal
almıştım. Ve süreç işleyişini sürdürdü. Laf kalabalığı yapan onca insan ama
paylaşma dürtüsünün haricinde.
Basit ve sıradan bir
merhaba neden bu derece zor olabilirdi. Sıradanlık farkındalığa dönmüştü bir
kez. Olağan durum adı altında itibar görmesi gereken bir olağan dışılık
nüksetmişti. Maskem yüzüme gözüme bulaştı. Özümü yitiriyordum günden güne ve
kendime olan saygı, sevgi ve inancımı. Yurt dışı odaklı olması da bir anlam
ihtiva etmiyordu. Sıradanlık boğarken işime olan bağlılığımı kaybetmeye
başlamıştım ve vazgeçmeye kendimden. Paranın sıcak varlığı artık batar olmuştu.
Kiralık bir ruhtu benimki: Dolarların havada uçuştuğu bir bağımlılık benliğimi
esir almış. Yediğim yemeklerin tadı yoktu, soluduğum havada oksijen varlığını
yitirmişti.
İlk miydi bu duygu
fırtınası? Evet. Son muydu? Keşke…
Benzemek adına verilen
uğraş pek de rağbet görmemekte. Bir koloniye dahil olmak adına vazgeçtiklerim.
Vazgeçtiklerime rağmen geri dönümü olmayan onca çaba. Çabanın hakir görülmesi
koloni mensupları tarafınca her ne kadar uğruna deli divane olsam da.
Paranın gücü izlediği
seyir ile dudak uçuklatmakta. Tüketim çılgınlığı tavan yaptıkça ödenen bedeller
de artmakta. Duygusal seyir düşüş kaydettiği için artık benzeme kaygısı da
taşımamaktayım. Bu aslıma ihanet olmaz mı…
Şikâyetçi olduğum
hiçbir şey yok, desem burnum inanılmaz uzar. Ama gelin görün ki elim kolum
bağlı artık. Seyirci koltuğunda izliyorum evrim geçiren kim varsa. Bir o kadar
da rahatsız bir koltuk ve seyir.
Bu sefer yönü de
değişti verdiğim sözlerin. Artık benzeme kaygısı gütmediğim gibi bir o kadar da
yeminliyim benzememeye.
Kabul, uyumsuzum ve
seviyorum da bu menfi yönümü.
Hayatımda bir kez
takmaya teşebbüs ettiğim maske çoktandır kayıplarda ve asla da yeni bir maske
edinmeyeceğim.
Standartlara uymadığım
ise gün gibi aşikâr. Afalladığım ve
yanılgıya düşmem her ne kadar tecrübe ile sabit olsa da nefsimin kontrolü şükür
ki hala bende. Hataya düşmemek adına bir o kadar mecburum.