Fıtratımda yok baba;
Sondan ibaret iken
kıyısı ömrün
Hele ki hükmederken
hüzün.
Kaygılıyım ve dağınık ve
hepten silik
Gözümde kalan o son
resim.
Üşüsem de yok örten
üstümü
Kırık kolum kanadım
gittiğinden beri.
Tıkış tıkış yüreğim
Afaki sevgilerle
Muzdaripim bir o kadar
vasıfsız kimliklerle.
Tokuşurken ince belli
bardaklar
Nasıl da hükmediyor şu
melun anılar.
Sevi dilini yitirdim
yitireli
Konuşlandığım hüznün
rahminde:
Doğmaksa her gün
yeniden
Hani neredesin sen…
Kızgınım, öfkeli,
çaresiz
Zengin olsa da gönlüm
Kıyısında yürüdüğüm o
sessizlik
Yok mu ki beni esir
alan,
Sona gelmek olsa keşke
eldeki son derman.
Sancılı imgeler
Belirsiz inan ki tabi
olduğum kareler
Kararsızım hele ki
yürürken arasında
Tüm o gel-gitler…
Dilim lal, bilsem keşke
Ne gelir elden.
Gözlerim örtülü
Üzerime serpilmiş adeta
ölü toprağı.
Kımıltıları kalbin en
can yakan,
Hesapsızca insanların
kınından çıkardığı
Onca yalan.
Belirsizliğin rotasını
çizemezken,
Bir mecranın
kundaklanmış yalnızlığında
Harala gürele
devinirken zaman,
Adsız mekânların
göreceliğinde
Belki dünün izdüşümünde
Hızlanırken soluklarım
Tüm muhalif
düşüngeçlerin nihai yergisi belki de
İz bırakan o tahakküm
gücünün
İdrakini kabullenmekte
yaşadığım ikilem.
Paye verilmiş düşlerin,
Sona gelmediğim
yolculukların
Güvertede asılı kalmış
son kancasına
Takılı kalmış iken
Reva görülen o sorgusuz
misilleme
Peyder pey yükselirken
Boyutsuzluğun sancısı
Yüreğin iklimlerinde
salınıp durur
Benliğin o garip
sarkacı
Tüm algılamaya inat
bihaber andan,
Yarına meyilli gece alabildiğine
Karanlığın hükmü
verilmiş inan ki
Ölüm düşmeden önce gözlerime.