Tepemde kara bulutlar dolanıyor.
Hava kararıyor. Kalp atışlarım bir an önce normal ritmine
dönmeli. Tüm umutlarımı doldurmalıyım ceplerime ve eve öyle dönmeliyim.
Evin demir kapısı buz gibi; zil, benim yakarışlarımla dile
gelmiş. "Aç kapıyı! Yalvarırım, aç!"
Aksiliğe bak! Tüm umutlarım yitiyor; ceplerim tamtakır!
Ceplerimi yasak ilişkimden artakalan umutsuzluklar la doldurup ayrılıyorum
oradan. Yeni umutlar edininceye kadar uzaklaşıyorum kasvete doğru. Hüzün, yalan
aşk sokaklarını aşıp geliyor. Şu önüme çıkan delinin annesi sohbet etmeye fırsat
bulduğu herkese onun fotoğraflarını göstermekte; çok zeki ve yakışıklı bir
denizciyken cinlerle ilişki kurunca böyle olmuş. Keşke ben de onun gibi
olabilsem. Onunki tek gerçek yaşam, diğerleri ütopyadan ibaret.
Telefonla şansımı denemek istiyorum. Telefonu uzun uzun
çaldırıyorum. I-ıh! Açmıyor.
Aydınlatması kıt bir Fransız lokantasında, ne menem bir şey
olduğunu bilmediğim, telaffuzu zor bir Fransız yemeği sipariş ediyorum. Canım
rakı da içmek istiyor ama, şaraptan başka içki servisleri yokmuş. Aman istemem!.
Aniden kopan bir sağanak yağış, bittiğini sandığımız sonbahar mevsiminin henüz bitmediğini hatırlatıyor.
Bitmesin de! Kışın gelmesini hiç istemiyorum.
Fransızca adının telaffuzu zor bol baharatlı, acı soslu dana
rosto (domuz olabilir mi?) yemeğim biter bitmez kalkıyorum. Yağmur değmeyen
yerlerden, sırtlarında hayal küfeleri
yüklü sümüklü böceklerin arasındaki yerimi alarak yürümeye başlıyorum.
Beynimin tüm pencerelerini engelli isteklere kapatmalıyım. Önce, hasikablelvukularımı bir hizaya sokmalıyım.
Eli kırbaçlı anason halleder o işi. Ayaklarımın altında serili yeşil halı
meşhur meyhane sokağının.
Aynı halı üstündeki dönüş yolculuğum yalpalayarak sürüyor.
Az önce meyhanede içerken
yüze yakın mesaj yolladım. Hepsi aynı soru sözcüğünden ibaret mesajlar:
"Neden?"
En nihayet cevap yazdı: "Evli adamla işim olmaz
benim."
Sanırım haklıydı.
Sokağa çıkıp birkaç desibellik bir çığlık atmalıyım.
Ruhum ağrıyor, atmosferde parçalanan meteordan arta kalan
taşları yerine oturtup ruhuma bir şiir diziyorum. Ağrı kesici olarak kullansın!
Bit pazarı dağılmak üzere, yetişmeli ve beni küfesiyle cehennem
zebanisinin yanına götürmesi için bir hamal bulmalıyım.
Of, of! Babadan oğula geçen peygamberliklerin Tanrısı; sunduğun
dört kadınla evlenme iznine ne oldu? Vaz geçtim dörtten, ikisini bile razı
edemedim!
Yanına ulaştığımda cehennem zebanisi elindeki topuzu kafama
indiriyor: "Avukatıma vekalet verdim, yarın boşanma davasını açıyor!"
"Bekliyordum. Buna hazırlamıştım kendimi. Ben de benimkine
vereyim bir talimat da, davayı karşılıklı açıp tek celsede bitirsinler!"
"Mal varlığımızı evlilik sözleşmemizde yazdığı biçimde
bölüşürüz. Yarı yarıya! Sonra da ebediyen kapatırız bu defteri."
"Tabii!"
"Bu geceden itibaren, burada kalmanı istemiyorum. Gidip
metresinin evine yerleşebilirsin."
"Olur! Birkaç gün sonra gelip şahsi eşyalarımı
alırım."
"Yardımcı kadına hazırlatırım valizlerini."
"Tamam."
Tamam işte, bitti. Gidiyorum. Gittim.
Doğruca ortağı olduğum otele gittim. Doğruca odama çıkıp,
üstümdeki pisşikleri çıkartıp attyım ve anadan üryan uykuya daldım.
Günlerce otelle meyhane arasında gidip gelmekten başka hiçbir
şey yapmadım. Çok yoruldum bundan, müdürü çağırıp talimat verdim:"Otelin
kafeteryasında içki servisi de yapılsın!" Oysa, otelin az mutaassıp bir
hava kazanıp mutaassıp ailelere açılması için orada içki servisini yasaklayan
da bendim.
Hemen akşam başlayan içki satışının ilk müşterisi de kendim
oluyorum. Kafeteryanın ayak altından uzak bir köşesinde kurdurduğum masayı özel
içki masam ilan ederek her günümü o masada geçiriyorum. Hiç bir şeyden haber
alamaz oldum. Bir defasında kızım şöyle bir uğrayıp, müdürü olduğu fabrikanın
işlerine dair bir şeyler imzalatıp gidiyor.
Avukatım nihayet boşanma ilamıyla çıkıp gelince, az biraz
kendime geliyorum.
"Galiba cehennem zebanisinden ilelebet kurtuldum."
"Evet efendim, kurtuldunuz. Mal bölüşümünüze dair
teferruatı da arz edeyim."
"Bırak onu şimdi. Onlarla yorma kafamı! Yanına bir kaç adam
alıp metresimin evine git! Al onu buraya getir! Güzellikle gelmezse,
zorla..."
"Başüstüne efendim!"
Tuttuğunu kopartan cinstendir; bilirim, getirir.
Hüznü aptal aşklar sokağına geri yollamanın zamanı geldi artık.
Kenny Rogers, Lady'i nasıl da yanık okuyor. Seviyorum bu şarkıyı. Sağlam dur
kalbim, az sonra kavuşacaksın afet-i figana...
Gelen afet-i figan mıydı? Afet-i figanlığını dışarıdaki
vestiyere asıp gelmiş sıradan bir fahişeye ne kadar çok benziyor.
"İşte boşanma ilamım. Bekar bir erkeğim artık. Yalnızca
senin erkeğin," diyerek karşılıyorum onu.
Ağzını açmış, gözünü yummuş: "Beni yaka paça nasıl
getirtirsin buraya sen! Ahlaksız adam!"
"Ama...ama... sevgilim... sen evliyim diye ayrılmadın mı
benden? İşte boşadım karımı! Ayrılmamıza gerek kalmadı artık!"
" Seni
evlisin diye terk etmedim ki! Beni, bekarım diyerek kandırdığın için..."
Gel barışalım artık! Her şeyi geçmişe gömüp yalansız, dürüst bir
gelecek kuralım kendimize!"
"Çok geç! Benim bir tane sevgilim var zatebn!"
"Yalan!"
"Sor işte bu mafialarına! Evdeydi bunlar geldiğinde,
gördüler. Bir de adamcağızı dövdüler."
"Kim ulan bu adam, çabuk söyle!"
"Sana ne?"
Öyle ya, bana ne!
Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak, diye işte tam
da buna deniliyor.
Hemen bir metres bulmalıyım ya, bunun kadar güzelini bulabilir
miyim ki!
Şu garson
kız bir kaç gün idare edebilir, dur bakayım,bir yoklama çekeyim.
"Bakar
mısın!"
"Buyurun
beyefendi?"
"Adınız
neydi sizin?"
"Sibel
efendim."
"Sibel
hanım, çok güzel bir hanımefendisiniz! Güzelliğinizle dikkatimi çektiğiniz için
sizinle bir tanışmak istedim. Kaç yaşındasınız?"
"On
dokuz, efendim."
"Hem
genç, hem güzel... Mesainiz ne zaman bitiyor Sibel hanım?"
"Gece
on birde efendim."
"On
bire kadar beklemeyelim. Saat dokuzda bir iş yemeğim var, bana orada eşlik
edebilir misiniz?"
"Bir
eşime sormam lazım efendim. O izin verirse.."
"Evli miydiniz? Evlilik için çok da gençsiniz..."
"Geçen ay evlendim efendim. Siz ve hanımefendi de şereflendirmiştiniz
düğünümüzü."
"A!
O sendin değil mi? Hay Allah! Seni rahatsız etmeyeyim madem; daha çiçeği
burnunda evlileri rahat bırakalım..."
"Çok
teşekkür ederim, efendim."
"Gidebilirsiniz..."
Kızın
uzaklaşmasını seyrettim, nasıl da salınıyordu mübarek! "Bu kız
metresim olsun, yüz trilyon borcum olsun, razıyım."
Yazanın notu: Kız mutfağa döndüğünde, oradaki arkadaşına aynen şunu söyledi: "Kart
zampara elindekileri yitirince bana sarkmaya kalkıştı!"