Lumbriculidae
Tanrısı çok seviniyor içten içe. Doğuracak Chaetopodanın dişisi! Uzun zamandır
taze et yememişti.
Solucanların
toprak içinde açtıkları boşluklarda dolanıyor. Her solucan odasında tül perdeyle
kapatılmış pencereler, iç tarafları karanlık; hiç kimse görünmüyor. Doğum
sancıları çeken dişinin yeniden yaratılışı var, karanlık oda sırlarından
birinde. Baykuşun uğursuz sesi çığırmasa yerini bulmak zor… Ayinle sunulacak
Tanrı’ya kurban, mecburen! Toplanmış cemaat, kalabalık...
Ansızın patlıyor
gürültü, yarılıyor gökyüzü, içeri düşen güneş alıyor her birinden mecali; tanrı
kaçmak istiyor ya, imkansız, bir iki kıvrıldıktan sonra yakalanıyor uğursuz
seslerin suskun tanrısına. Huzura çıkıyor el pençe aman dileyerek. "Ben de
bir tanrıyım senin gibi. Al bütün tebaamı sana kurban olsunlar
Bir tek benim
bağışla canımı.”
Her yer vidanjör
gürültüsü, İshal olmuş fosseptik çukurları. Ki, vidanjörler para kazanabilsin…
Dinletemedi bu yüzden kerametini…
Kirli bir çorap
içindeki toprakta sarmaş dolaş birliktelik. İki parmak uzanıp da yakalayacak.
Gerçek, kancalı bir iğne dalıp da bir yerden diğer uçtan çıktığında
anlaşılacak.
Bu gün
tanrıların değil, şiddetli rüzgarların günü. Misinanın ucunda rüzgar olup savrulacak.
Bir rüzgarlık darbeyle uçacak uzaklara.
Sularda kaybolacak. Etobur bir balık dolanacak oralarda. Uzun zamandır
taze et yemediğini hatırlayacak. Tanrı solucana saldıracak…
Hayat bu kadar
basit aslında. Bir nefisle hallediyor her şeyi…
Kulaç atıp yüzüp
gitmek varken, nefsinin kör tarafı göremez kanca iğneyi… Karnını doyurmak
isterken canlı bir yemle, ölmekle buluşur, doyurur aç karnımı. Uzun zamandır da
taze et yememiştim hani!