I.
Sen,
yağmur ormanlarına doğan güneş gibisin
Seleni,
yitimin intişarından akan bir avuç su gibisin.
Acıtma canımın mecalsiz hükümranlığını
Ben kan revan olayım,
seni kollayayım,
seni koruyayım
seni koklayayım yağmur ıslaklığında,
hiç paylaşmayayım!
Sıkıldım artık düzeysiz yaşamlardan
anla beni ne olur...
Farklı
şeyler yaşayalım...
Islak
bir gece batımında
bana seslendiğini duydum.
Yağmur ormanlarında
yağan yağmur gibi fantastikti sesin...
Dilin
tanrı olduğunu ilk sende gördüm...
Bana öyle güzel şeyler anlattın ki,
ben tanrısızlığı ilk kez seninle reddettim
- bir tanrı edasıyla- karanlıkları açtın,
bir daha, bir daha doğdun Seleni,
her doğduğun bir başka güzellikti,
ben şahit oldum,
âşık oldum Seleni,
sana delicesine,
kara sevdalı oldum...
II.
Seleni
sen
ıslak bir geceden
doğup gelmiş sabahsın.
Çağının iğne deliği beliğinden süzülmüş,
bir yudum mutluluk vermek için gelmişsin...
Gece batımının uçuşturduğu saçların
yüreğimde fırtınalar kopartıyor; günahı sensin...
Dişleri kırık bir tarağım var otur önüme Seleni
aşka
kin güdülmez...
Hayatının bu döneminde
kapatmışsın yüreğini.
Anlıyorum Seleni,
anlayabiliyorum seni!
Yine de ben
senden bir umut almaya geldim...
Niçin böyle vurdumduymazlık ediyorsun?
Niçin böyle günaha giriyorsun?
Bakışlarımdan
göz yaşlarını kuruttuğundan beri
derin bir melankolik karanlık...
Seni göremiyorum,
ya da beni göremiyorsun...
İki arada çaresizim Seleni.
Tut elimi...
Uygunsuz vaziyetlerin figüranı ol,
esas kızın yerine!
Esas oğlanı ben oynayayım...
Öp beni Seleni!
Ben kökü kurumuş,
meyveleri dökülmüş,
yakılmayı bekleyen
bir ahlât ağacıyım...
Islak bir gece batımıyla yıkandım da geldim,
ağaçları barıştıralım mayhoş şarkı cıvıltılarıyla.
Bu gece batımında da, cansız dudaklar
Dünyanın en şaşaalı imgelerinde ötüşsün.
Sen de bir beyaz güvercin ol,
dallarımda konuk ol... barışım ol...
/gerçi,/
beyaz bir güvercinin kanatlarında,
aşka
tutsaklıktan arta kalmış zincirleri kıramayız...
Sen benim barış elçim ol,
dudaklarımdaki gülücüğüm
ol Seleni...!
İnsan ölümü
bile bile doğuyor,
ve arkasından ağlamayacakları,
hatta gülecekleri
bile bile ölüyor.
ve Seleni, yaşamak - volkan kraterinde cüruf gibi
kaynamakta- öyle kızgın, öyle kızıl, öyle isli...
Bunu bilmek acıtıyor...
Sen benim son öpücüğümsün...
Sen benim intiharımsın Seleni!
III.
Bu aralar havalar iyice ısındı Seleni.
Her şeyin/her kesin yüzü gülmekte.
Mevsim Gülbahar,
Renkleri azat ediyor güllerin yapraklarından
/Büyük kandırmaca!/
Güllerin ömrü kaç gün şunun şurasında?
İnsan hayatı bir gülün ömrüne sığar mı?
Öleceksem en kısa zamanda,
Ölüm öpücüğümü sen ver isterdim
/Seleni!/
Göz bebeklerinde değil,
dudaklarında ölmek isterdim...
Bıktım usandım artık,
göz yaşı bulutlarının altında durmaktan,
ya beni götür buradan,
ya da onları götür oradan...
Ya da ölelim hep beraber!
Ölmek aptallık/tır/
/mı?/
Kim bilebilir?
Belki aptalca bir paradoks
Belki de ölmek ölümsüzlüğün bizatihi kendisi...
Evet, kim bilebilir?
IV.
Ne kadar da sessiz ölünüyormuş...
Ben ölürken hiç kimse duymadı Seleni,
Hiç kimse...! /Oysa ben ölürsem
Dünya yok olacak sanırdım.
Ne aptalca bir kibir!
Dünya sadece ölen için yok oluyormuş meğer...
Yüreğimde sana dair her şeyim,
ellerimde her şeyimi kapattığım yüreğim,
kefenimin cebinde
vebali ağır günahlarımla öldüm...
Beni, bizimle anlatsınlar Seleni!
Destanımsı vurgular ve duygular ile...
Gül Baharın sonunda,
renksiz kalmış güllerin yası var.
Kahretsin!
Bir karayelle bitiveriyor güllerin saltanatı!
Devasa bir çınar bile,
Yapraklarını zapt edemedikten sonra,
güller ne yapabilir?
/oysa/ Seleni,
Yüreğimdeki heyecan
hiç istememişti yaşlanmayı,
yaşlı bedenim eneze direnciyle,direnemedi...
Sular bir sana ışıldar, bir de aynalara;
Aynalar, bir sana bakar, bir de ışığa...
Işık kavuşmanın göz aydınlığı,
Ölümse aynalardaki görüntü yitimi...
her ölümü leylekler götürür, Seleni,
henüz doğmuş bir bebekle takaza etmeye...