Okuldan edindiğim bir arkadaşım, yaz tatilinde
yirmibeş lira yevmiyeyle tuğla ocaklarında çalışacağım deyince, babamın maaşı
kadar bir parayı kazanmanın cazibesiyle, çalışacağı işe beni de götürmesini
istedim.
Bu başlangıçtan sonra o yaz tatilini ve bir
sonraki yaz tatilini tuğla ocaklarında çalışarak geçirdim. Hiçbir tuğla
ocağında uzun bir süre çalışmış değilim. Çok çalışkandım; ama çalışkanlıktan
çok kurnazlığı benimsemiş insanlarla anlaşmazlığa düşerek kısa bir süre sonra o
iş yerinden ayrılmak zorunda kalıyordum. Tuğla ocaklarının sayısı haddinden
fazlaydı ve yeni bir iş bulmak sorun olmuyordu.
En son, Hüseyin isimli birisinin iş yerinde
çalışıyordum. Adam, hakkımı yiyerek sudan bir bahaneyle haftalığımdan önemli
bir miktar paramı kesmiş ve tepki gösterince beni kovmuştu. Çok ağrıma gitmişti
bu. O güne kadar ağrıma giden bütün tuğla ocakları maceralarımın da hıncını
çıkartmak için gece geç saatlerde adamın iş yerine giderek o gün dökülmüş
olduğu için henüz çamur halinde olan tuğlalardan, benden kestiği para
tutarındaki tuğlayı çiğnemiştim.
Çok aptalca bir intikam biçimiydi bu; çünkü adam
beni ertesi gün yakalamış, iş yerine götürmüş, ayağımdan ayakkabımı alarak gece
çiğnenmiş tuğlalar üzerindeki ayak izleriyle aynı olduklarını görünce de beni
eşek sudan gelinceye kadar dövmüştü.
O dayak hiç ağrıma gitmemişti çünkü asıl ağrıma
giden, o tuğlaları kendi ayakkabılarımla çiğneyecek kadar aptal oluşumdu.
Birkaç gün sonra, adamdan attığı dayağın intikamını almak için değil; sadece,
aptallığımı telafi etmek için, üç-dört numara büyük bir çizmeyle gidip, bu defa
sahada kurumaya bırakılmış bütün tuğlaları çiğnemiştim. Bu, adam için çok büyük
bir zarar demekti.
Tabii ki, ertesi sabah adam gene peşime düşmüştü,
ama bu defa "nah yakalardı!"
Neticede adam karakola giderek şikayetçi olmuştu
ama ayak izleri benimkileri tutmayınca ve babam karşı tavır koyunca (babam
aydın insandı; yasaları kullanmayı bilirdi ve yasalara güvenirdi) adam şahitsiz
ve yalan isnatta bulunmaktan suçlu bulunarak şikayetini geri almak ve babamdan
özür dilemek zorunda kalmıştı. Karakol başkomiseri adama, benim bir tüyüme bile
zarar vermemesini tembih etmişti.
Hem, dünyanın en yorucu işlerinden birinde çalışıyorsunuz, hem de
çalıştığınızın karşılığında alacağınız üç beş kuruşa sudan bahanelerle el
konuluyordu. Bu yüzden tuğla ocaklarında çalışmaktan çabucak soğumuştum.