Tren garından biletimi alarak trene bindiğim ana
kadar hiç kimsenin şüphelenmeyeceği biri iken, illa da üzerime şüphe çekebilmek
için her şeyi yapıyordum. Birinin bana dik dik baktığı anda, aşırı bir
korkaklıkla sığınacak bir kuytuluk bulana kadar arkamı dönüp hızla
uzaklaşıyordum ve baktığını sandığım kişi, asıl ondan sonra dik dik bakmaya
başlıyordu. Trene en arkadaki tenha vagonlara ulaşarak binmeye çabalıyordum ve
görenlerde suçlu bir kaçağın algılamasını yaratıyordum. Trene binip de boş bir
kompartıman bulabilme çabalarımda ise, ancak tenha bir kompartıman bulmakla
yetinerek, kompartımana benden önce yerleşmiş üç kişilik bir köylü ailenin yanı
başına, o ailenin bir bireyiymişim gibi algılanarak dikkat çekmeyeceğimi umarak
oturmuştum.
Tren hareket ettikten sonra, aile, Sivrihisar'ın
köylerinden birisinde inince, yalnız başıma kalmıştım. Eskişehir"e
ulaştığım ana kadar o kompartımanın dışarıdan geçenlerin göremeyeceği bir
köşesine sinmiş, dikkat çekmemek için helaya bile gitmeye çekinmiştim.
Eskişehir garında trenden inip de, demiryolu
boyunca karanlıklar içine dalıp, evin yolunu tuttuğumda nispeten rahatlamaya
başlamıştım.
Evde karşılanma biçimimi gözümün önünde
canlandırmaya başladığım andan itibaren, huzursuzluğumun yeniden ayyuka çıkmağa
başladığını fark ettim. Kendi kafamın doğrultusunda hareket ederek Eskişehir"e
gelmiş olmam, eminim ki, babamı küplere bindirecekti. Sizi çok özledim,
dayanamadım, diyerek biraz mızmızlandıktan sonra, yumuşayacağına emindim.
Fakat, asıl sorunu dönme vaktim geldiğinde yaşayacaktım. Ne yapacaktım o zaman?
"Nazmi, çocuk elli kere söyledi bulaşma şu
Namık"a diye! Dinlemedim de iyi bok yedim sanki! Allah benim belamı
versin!"
Ankara"ya dönmeyeceğim kesindi bir kere.
Benim için Ankara bitmişti.
Oysa, bitmiş olan bir şey olmadığını yıllar
sonra, resim öğretmeni Namık ile karşılaştığımda anlayacaktım. Evet, öğretmen
Namık ile… Çünkü, Namık ve Saide o gece yakalandıklarında götürüldükleri
Emniyet Amirliğinde çekilen jop ziyafetine rağmen, olaylarla bir ilgilerinin
olmadığını, o sırada o yoldan geçen iki lise öğrencisi olduklarını,
kaçışlarının nedenini de polislerin tavırları nedeniyle paniklemelerinden
dolayı olduğunu ifade etmişler ve benim adımı, bizimle beraber değildi,
tanımıyoruz diyerek, kesinlikle vermemişlerdi. Sonra da, çıkarıldıkları
Cumhuriyet Savcılığı tarafından, mahkemeye bile sevk edilmeden serbest
bırakılmışlardı.
Öğretmen Namık ile konuşmamızın, özel hayatımıza
dair bölümünde, onun Saide ile evlenmiş olduğunu duyduğumda, korkunç bir
kıskançlık duygusuna kapılmıştım.