Küçük bir umutla karıştırıp
İçime akıttım
gözyaşlarımı.
Hıçkıramadım,
sarsıldım.
Boynum kıldan ince
kaldı;
Kadere boyun eğdim.
Altın sükutlar
biriktirdim delinmiş cebime…
Ruhum pişmanlık
mırıldansa da,
Tanrı Mnemosyne’in
kuruntularıyla,
Ya da;
Küçültülmüş
umutlarım,
Mülahaza himmetini
kaybetse de
Anlamsız güftelerde,
Namusum ve şerefim
üzerine yemin ediyorum,
Olur a,
Gözleri yaş
kesiliverse karşıma gelip,
Hemen oracıkta diz
çökerim yalvarmak için,
Beni bir daha terk
etme, diye…
Sözün bittiği
yerdeyim.
Kara tren de hareket
etti
Kirli isini salıverdiği
duraktan,
Bir hicran makamıydı
çığlığı…
Çocuksu bir yüzdü
beklediğim,
Umutlarımdaki azim,
Tamu çukurlarında
yalnızlaşırken…
Güller de pek
renksiz,
Mevsimler vefasız…
Kemirecek fareler,
Trenler bir daha
gelmesin…
Sözün bittiği
yerdeyim.
Hak etmeden
çürütülmekte çehrem,
Bir kelam edemeden
kibirli kulaklara…
Şiirlere söylerim
sözlerimi artık,
Herbirini atarım
içimdeki volkana…
Altın sükutlarım
benimle kalsın,
Gözlerim dinlensin
artık…
Ah be dostum bir
bilsen,
Sözün bittiği
yerdeyim artık…