"Geceler sessiz
sessiz yağıyor gözlerimden. Yine sensiz kaldım yollarında yar! Yine soğuk
rüzgarlarında savruluyorum, tutuver ellerimden… Yalvarırım, bir daha göreyim
gözlerini… Geçmiş bakışmalarımızdaki gibi, ısıt gözyaşlarımı yanaklarım
üşümeden. Duymasın kimse hıçkırıklarımı; görmesin kimse çaresizliğimi,
utanırım… Bilirsin ki, o sıcacık bakışların benim herşeyim. Ve tabii ki, sen…
Her zaman, her yerde sen…. Her şiirde, her şarkıda, her cümlede sen… Aşka
kanmayan, aşkı tanıyan, aşık olunan, aşık eden, yani sen, dağın zirvesinde bir
pınarsın. İçtikçe içeceğim geliyor. Seni seviyorum! Her şeyimdin benim... Nasıl
varabildin varılmaz diyarlara? Beni inatla yaşatmak için o kadar çabaladıktan
sonra, kendini ansızın yok ettin. Bir ölü kadar duygusuzsun…"
""Ömrün hep
karanlık geçmeyecektir yakışıklım. Çok geçmeden gün ağaracak elbet, her ağaran
gün daha da unutturacak beni sana, gözlerin gözlerimi tanımayacak, her düşte
olduğu gibi..."
"Hayır! Bu düş
hiç bitmeyecek! Ben seni düşlemek için geceleri bekliyorum. Sevinç çığlıkları
doluşurken sokağa, kavuşanlar için; ne yaparım ben, güneş doğsa da sensiz? Ve
bir sonraki geceye kadar saklı kalıyor düşlerim. Kimbilir kaç karanlığa, kaç
uykusuzluğa sığdıracağım onları?"
"Düşlerin
karalıkların sonsuzluğu içinde kaybolacak. Beni çok sevdiğini, hiç bir düş, bir
daha anımsamayacak… Benim dünyam hep karanlık kalacak, ama senin için güneş
doğacak."
"Sen karanlıklar içindeyken ben Güneşten
nefret edeceğim!
"Her umudun önünde bir açık pencere vardır.
Zifiri karanlık bile varlığını gözler alışana kadar korur. Hiçbir gece
korkulacak kadar karanlık olmaz…"
"Seni çok
özlediğimi duyup bir dönsen, tüm karanlıklarım aydınlığa dönüşecek… "
"Cennetten
kovulup cehenneme konulacağımı bilmesem, bir elma kopartıp yiyeceğim , senin
dünyana dönmek için…"
"Gecenin sessizliğine beklerim seni. Sessiz
bir gemi beklemekte limanda ikimiz için. Dön haydi! Ay yükselecek az sonra,
birkaç yıldız sönecek... Dön ki, ıssızlık doğursun seni… Dönersen şu koca
bebeğin gülecek."
"Dönemem... Senin
için süren yaşam beni beklemekten kurtarmalı seni..."
" Unutmayı
istemedim mi sanki? Nasıl unutacağım o gözlerini, içimdeki mavi hüzünlerle ey
sevgili? Olmadı. Beceremedim… Alıp başımı gittiğim tüm yollarda sen vardın,
sen! Gözlerimde sen, düşlerimde sen, baktığım her yerde, aldığım her nefeste,
sen, sen, sen… Sen yoksun… Yaşam yok sen yokken. Yok olan yaşanmıyor. İplikleri
çekiştirilen bir kukla gibi yapışmışım sana. Farkımda değilsin. Belki
umursamıyorsun. Yaşamın sonu bu…"
""Kural: Üç
yanlışın bir doğruyu götürmesi…İşaretlediğin faili meçhul yanlışı üçle çarpıp
üç yanlışınla bırakıyorum seni ve bir doğrumla sorgulanmaya gidiyorum. Bilirim
denizin batmak için aldatıcılığını
Derin çukurunda balık kılığında melekler. Belki
melek balığının bizatihi kendisi sorgulayacak beni; tüm suçu üstleneceğim tek
taraflı… Senin düşlerinde ölmeyi bekleyeceğim sabırsızca. Ya da, gözlerinden
düşmeyi yuvarlanarak, bir kartopu kadar beyaz… "
"Oysa ki ben,
ısıtmanı ummuştum karda kalmış üşümelerimi, dindirmeni titreşimlerini."
"Sayısını unuttum
sana attığım adımların. Karın ezilmeye müsait yapısını bilmesem, bileceğim ki,
geçmişinde ben yoktum."
"Tam da sevişmeye
hazırlanırken gözünden düşüp silmiştim kardaki izlerinden adımlarını… "
"Ayaklarımın
ayaklanmasındaki doğruluk, anlamsız çarpıklığın formülü… İradem aklımı çeliyor,
öyle başlıyor dönme telaşı… Parmaklarımı ısıtırken ciğerlerinin en sıcak
nefesi. Sensiz cennet bile kar etmiyormuş, anladım. "
""Çaresiz
ruhlar mezarlığında" uğuldayan tüm sesler sana ağlıyordu. Bütün yoksul
çocuk ninnileri için sağılıyordu yoksul annelerin memelerindeki sütler; ana
sütü peşinde dolaşıyordu yılanlar… Ruhumu salıverdim içimden senin ardına, tüm
tazallümleri ve zulümleri sana adadım. Tüm biriktirdiğim lanetli şiirlerimi
sana terk ettim… Anılarımda rotasyonla konumlanırdı, bana bıraktığın mahlül.
Cesaretini arttırıyordu bir teneke kutunun güveni ruhumun.
"Bir teneke
kutuya kapattım ruhumu, "çaresiz ruhlar mezarlığında" bir çukura
attım. Bir krom nikelajlı beklenti içindeyim… Ve bütün fukara sokak ressamları,
seni bensiz resmediyor çuvaldan devşirme bir tuvale. Beklentilerimin
istikbaline yükledim, Cehennemlik her kabahatimi. Ve sana kendimi yutturmaya
yeltendim. Seni nasıl da içten sevdiğimi anlatmasını her yazdığım şiire tembih
ettim. Süslü sözcükler icat ettim bunun için… Hâlbuki sana yalnızca
alışkanlıktan meylediyordum, şimdi ise sensizliğe kadük kaldım… Yalnızca
tahayyüllerimin bitiminde söndürenim, sensizliğe görünen güneşlerin bendeki
boyutunu. Yalnızlığıma örttüğüm karanlıklar, çiçeklerimi soldurdu…
"Çaresiz ruhlar
mezarlığında", Ki, puhu kuşunun sesi dillendiriyordu uğultulu ağlamaları…
Korkuyordum işte, haziran sıcağında yılanların uyanışından. Dilimi yiyerek susturuyorlardı;
şiirlerimin haykırışı kalıyordu bana, suskunluğun inadına. Her şiirim
haykırıyordu sana: DÖN!...
"Bir sigara
içemedikten sonra seninle karşılıklı kendimi sana sırtlatmak istemiyorum, tut
elimi yeter. Nefesimi güçlendirdim yürüyebilecek . kadar, artık düşmeyeceğim
gözlerinden yuvarlanarak. Doğrularımı da sana bırakacağım. Seninle savaşarak
yenik düşmeye amadeyim, ayaklarının altında kalmaya... Beni anlayacaksındır bir
elmanın çıtırtısında…
"Çaresiz ruhlar
mezarlığında her kabir başında bir ağaç, ağaçtan ağaca zıplayarak gitmekte
ruhlar… Sen de giderken öyle, bir kerecik dönüp de bakmadın bile… Sabah
ışıldadı. Artık tozpembe bakılmıyor dünyaya. Yalnızım. İnatla kayboluşumu
seyretmektesin mahmurluğumda. Sabah sabah küfür ederken yakalandım kırık
aynalara… Yalnızlığa isyan ediyor yağmurun şiddeti. Her damla yağmur yalnızlığı
fısıldıyor. Duymuyorsun. Sen yoksun… Yoksun!...