─Yavaş yavaş gelen her şey gibi,
ansızın geliyor bahar,
belli ede ede, sarmalayarak…
âşık ıslatan
yabani yağmurun;
saçlarımı ıslatıyor damlacıkları,
sindire sindire soluyorum,
akciğerlerim ıslanıyor.
kanatları ıslak bir kırlangıç
kışı sağ salim atlatabilmiş,
meyve ağaçlarındaki tomurcuklarla
dans ederek sevinç çığlıkları atıyor…
Yakında güller de açacak;
güller, sarı, beyaz, kırmızı…
Hissetmeyi seviyorum mutluluğu…
Çok!
Kendi kendimle barış ilan ediyorum.
Barış bana çok yakışıyor…
İşte yüreğimdeki aşk!
bir kelebek kadar tasasız ve vurdumduymazım…
işte orada,
menekşe rengi sisin üzerinde,
asırlık zeytin ağacının tepesinde duruyor beyaz güvercin.
halil sezai, benim için duygulu bir melodi çalıyor,
bir kuşun ötüşü gibi,
rüzgârın ıslığı gibi,
yaprakların hışırtısı gibi,
bir sandalın kürek sesleri gibi,
dalgaların sesi gibi,
karın kalktığı dağ doruklarında
toprak kokulu yağmur şakırtısı gibi,
nurten’imin sesiyle hasret türküsü gibi,
bir gitar armonisi…
seslerde aradığımı buluyorum,
heyecanlanmadan- heyecanlanarak sesleri dinliyorum:
do re mi fa sol la si do…
dinle bak, duyuyor musun?
sesim çirkin de olsa ne güzel eşlik ediyorum,
vücudumu olabildiğince gevşetiyorum,
farklı ve karşıt görüşleri defediyorum kafamdan,
zihnimi iyi şeylere kilitliyorum
ve ne güzel ilhamlar alıyorum.
ne güzel şiirler yazıyorum.
ne güzel resimler yapıyorum…
öyle şiirler ki, hiç yazılmayacaklar,
öyle resimler ki, hiç çizilmeyecekler,
hiç kimse bilmeyecek benden başka…
sil baştan yeniden duygularıma
ve hüzünlerime kavuşuyorum.
ritim yerine bir sıcak okşayış,
bir titrek dudak,
bir çift nemli göz ve iki damla yaş,
barışçıl bir temas,
görebiliyor musun?