*
Dahili
telefonu çaldığında kaldırıp kulağına götürdükten sonra, az dinledi, sonra, “Başüstüne!”
diyerek alıcıyı yerine, geri koydu. Masasındaki zil düğmesine bastı.
Holde
çaldığı duyulan bir zil sesinin ardından müstahdem Muharrem Efendi yanına
geldi. “Buyurun, sekreter hanım!”
Makbule,
başını kaldırıp onu gördükten sonra, “Muharrem efendi, Hakkı bey ile
misafirine iki çay lütfen!” dedi.
Adam
geldiği gibi geri gitti.
Makbule,
masasındaki harici telefon çalınca kaldırıp konuşmaya başladı. “Avukat Hakkı
Öz’ün yazıhanesi... Buyurun efendim? A, Erol Bey, siz miydiniz? Hakkı beyin
yanında önemli bir misafiri var şimdi, o gidince ben söylerim. ….. Tamam, merak
etme sen, söylerim. ….. Güle güle!” Ahizeyi kapatır kapatmaz aynı telefon
yeniden çalınca, yeniden kaldırıp konuşmaya başladı. “Avukat Hakkı Öz’ün
yazıhanesi... Buyurun efendim?... Ben, sekreteriyim, efendim, buyurun!... İsmim
Makbule … Kendisi şu anda toplantıda... İsminizi ve telefon numaranızı
bırakırsanız, aradığınızı iletirim kendisine. … Siz bilirsiniz, efendim!”Telefonu
kapatırken mırıldandı. “Salak şey!”
Avukat
Hakkı Öz ve misafiri içeride oturmaktaydılar. Oda çok lüks döşenmişti. Yerlerde
halılar, duvarlarda kitaplık ve tablolar, geniş bir masa, önünde koltuklarla
sehpalar, sağa sola serpiştirilmiş antikayı andıran ıvır zıvır…
Misafir
elli yaşlarında bir iş adamı olan İlker İlseler’di. Güleç yüzlü, konuşkan bir
adamdı. “Genelde zeytinyağı fabrikasının hukuki işlemleri ağırlıkta...
Köylüsüyle bir ayrı, tüccarıyla bir ayrı uğraşmamız gerekiyor. Adama avans
çıkartıyoruz, taahhüt ettiği zeytini teslim etmiyor, adama otuz vade, kırk beş
vade çekle kamyon kamyon zeytinyağı yolluyoruz, ya çekin karşılığını
yatırmıyor, ya da vade uzatımı talebiyle çıka geliyor…”
Muharrem
efendi, elindeki tepside iki çayla Makbule’nin yanına geldi. Makbule, içeri
götürmesini işaret ederken, o da avukat beyin yanına girdi. Muharrem efendinin
açtığı kapıdan, misafirin umursamadan konuşmasını sürdürdüğünü duydu. “Emin
ol üstadım, bizim işlerin yoğunluğu ile baş edebilecek tek avukat sensin…”
Muharrem
efendi onların çaylarını servis ettikten sonra odadan çıkarken adamlar,
önlerine konulan çayların şekerlerini karıştırmaya başladılar.
Bu
arada kendisine iltifat edilen Avukat Hakkı Bey minnetle boyun büktü. “Teşekkür
ederim, beyefendi!”
İlker
İlseler, “Öyle, öyle!”diyerek çayını yudumladı.
Avukat
Hakkı da bir yudum çay içti. “Bizimki gibi işlerde, yanımızda
çalıştırdığımız personelin önemi büyük. Malumunuz, ben parti işlerinden,
memleket işlerinden başımı kaldırıp şu ofiste bulunamıyorum bile… İşte böyle,
öğlenden evvelleri bir uğrayıp, bir boy gösteriyorum, sonra gidiyorum… Allah
nazardan saklasın ama, personelim sayesinde işler saat gibi işliyor.”
İlker
İlseler, “Maşallah, saat gibi…”diyerek onu onayladı.
Bu defa da avukat, “Öyle, öyle!”diyerek onu onayladı.
İlker İlseler, büronun dışını işaret
ederek, sanki sesi dışardan duyulsun istemez gibi, yavaşça, “Maşallah,
sekreterin bile bir telefonla iş bitiriyor,”
dedi.
Avukat Hakkı, sekreteriyle gurur
duyduğunu belli eden mimiklerle, “Sekreterim, kendisini çok iyi yetiştirmiş
biri…” O da onunkini andıran bir ses tonuyla konuşuyordu. “Ayvalık piyasasında
bürokratından tüccarına, tanışmadığı hiç kimse yoktur. Onun becerikli olması,
itiraf edeyim ki, işlerimi yarı yarıya hafifletiyor…”
“Aslında benim kuruluşlar için aradığım
Halkla İlişkiler Koordinatörlüğü için, ona benzer niteliklerde bir elemana çok
ihtiyacım var.”
“Makbule hanım, sizin o işlerinizin
altından gözü kapalı kalkar.”
“Devret bana şu bayanı! Neydi? Makbule
hanım mı demiştin adını?”
“Evet... Onu size kaptırırsam, yerini
doldurmam imkânsız olur.”
“Neticede burada ki işi bir ofis
elemanlığı; bugünden yarına garantisi yok… Bizim şirketlerin müşterilerle
ilişkilerini düzenleyecek yetenekli bir elemana, hakikaten çok ihtiyacım var.
Bugün yaptığımız iş anlaşmasının yüzü suyu hürmetine!...”
“Sizin yanınızda bir büyük firmanın
elemanı olmuş olacak. Devrederim tabii… Tamam derse, onun istikbali için ben de
tamam derim…”
“Hakikaten, teşekkür ederim!”
“Önce, he dedirtin de, ondan sonra
teşekkür edersiniz.”
“Sen bir görüşsen…”
“Yok, yok, beni devreye sokmayın bunun
için, gözünüzü seveyim. Kendiniz bir konuşun…”
“Bana yolla bir, hiç olmazsa…”
“Şöyle yapalım. Sizinle bugünkü
anlaşmamızı olmamış gibi göstereyim. Ondan, sizin müşterimiz olmanız için,
zatıalinizle bir görüşüp ikna etmesini rica edeyim…”
“Hay çok yaşa sen! İşte bu…”
Konuşulacak
bir konu kalmadığından sıkılmaya başlamışlardı ki, İlker İlseler, ayağa kalkıp,
tokalaşmak için elini uzattı.
“Benim
buradan bir mağazaları dolaşmam gerekiyor, onun için hemen çıkmam lazım.
Müsaadenizi rica ediyorum!”
Avukat
Hakkı, “Müsaade sizin…"diyerek uzatılan eli sıktı; sonra,
misafirini geçirmek üzere onunla birlikte odadan çıktı.
İlker
İlseler, Makbule’nin yanından geçerken, oturduğu yerden ayağa kalkarak saygı
gösteren kadınla da tokalaştı. “İyi günler, hanımefendi!”
Makbule,
ona nezaketle, “İyi günler, efendim!”diyerek karşılık verdi.
Avukat
Hakkı, adamı dış kapıdan da uğurladıktan sonra geri geldi.
Makbule’nin
yanından geçerken, kadın, “Erol bey Eskişehir’den gelen arkadaşı ile
buluşacakmış…”dedi.
Avukat
Hakkı umursamadan, “Ee?”diye sordu.
“Yani,
öğlene kadar buraya gelemeyecekmiş…”
Adam
ona bir cevap vermek yerine, “içeri gelir misiniz!’”diyerek odasına girdi.
Makbule, “Peki, efendim!” diyerek adamın
peşinden odaya girdi. Avukat Hakkı’nın karşısında dikilerek, “Buyurun,
efendim!” dedi.
Avukat Hakkı ona önündeki koltukları
göstererek, “Lütfen oturur musunuz!” dedi.
Makbule, az önce İlker beyin oturduğu
koltuğa eğrelti, oturdu. “Buyurun?”
Avukat Hakkı, “Bu, az önce misafirim
olan şâhısı tanıyor musunuz?” diye sordu.
Makbule, adamı tanıyordu. “Sanayi Odası
başkanı…İlker Bey…” dedi.
“Evet. Ve zeytinlikleri, fabrikaları, turistik otelleri,
ticarethaneleri, daha birçok işyeri olan bir iş adamı… Ona, hukuki işleri için
adımıza bir vekâletname çıkarttırabilirsek, iyi olur, değil mi?”
“Çok iyi olur.”
“Burada otururken ben, reddedilme
kaygısıyla cesaret edemedim. Bunu, ona siz önerebilir misin?”
“Siz isterseniz, tabii ki…”
“İstemiyorum. Sadece rica ediyorum… Bir
görüşüp, müşterimiz olması için ikna etmeniz için…”
*