Tenine güneş kavruğu konmamış taze gelin,
kaderine boyun eğip giyindi kara
gelinliği.
İç içe benzeşik kaderlerin tekamülü
boş boğazlı söylemleriyle
eline su dökemeyecek bir
partnerimi sundu ona
döşlerine yılan dolanacak...
Kaderin hükümranlığında düşler zaman
aşımına uğradı.
Boynumuz eğri kaldık.
Bize söz hakkı tanınmadı.
Kaçamak bir gülücükteki utangaç
vedalaşmalar,
aminsiz beddualar.
Ne oluyorsa kadere kırk beş...
Konmasam da baş köşeye,
düşlerim sığınağım.
O gitti ya, aklım onda
kaldı, alacaklarına mukabil,
kalbi bende; artık, bende akıl, onda kalp kalmadı.
Kalpsiz varlığı bir
cehennem, yokluğu da;
ben ise memnunum
akılsız halimden, gamsız, tasasız.
Unutkanlık nehrinde boğulmadıkça
umut damlaları
damlıyor düşlerime.
Molibden alaşımlı
duvarlarına yüz sürsem aşınmaz,
duvaktan daha hassas
tenim
Ölmüş teessürlerde
yanakları kızarır,
vıcık vıcık olur saçları.
Okşayamam.
Varmaz elim...