Unutulduğun şehirler taşımıyor izlerini,
artık tartışılmıyor uçuk kaçık aşkların açık oturumlarda
her aşk kendi yalanını oynamakta.
Nerelerde diye bana soruyorlar seni.
İçimde olduğunu söylüyorum ama,
anlamıyorlar.
Anlamasınlar, bilmesinler, sen bende
kal;
mutlaka bende kalmalısın, ölmeliyim gözlerinde...
Ya da yüz sürmeliyim yüzüne, gamzen mahşerim olmalı.
Uyanmamalıyım
bir daha,
sırıtarak
kalmalıyım götürebildiğim bir kaç dişle!
Mümkünse yazılmamış bir öykümüz olmalı...
Bu
şekilde ölürsem şayet, bir kitabe yazdırma kabrime, istemem,
çiçek tohumları
gömme toprağıma,
karanlıklarımda korkularım var;
beni öldüren bedeninin kokusundan kusarım belki...
Yumsun herkes gözlerini, bir sen aç,
bir sen bak!
Güneş senin gözlerinde açsın, sakınma bakışlarının ışıltısını!
Uyanmalıyım gözlerinde
sabah mahmurluğuyla...
Saklayalım ağlayan gözleri
karanlığa,
ikimiz de benim tanrıma secde edelim.
Ben, bir mum alevi eşliğinde
yazılmış bir kaç itirafla
günah çıkartayım huzurunda...
Ellerine ellerimle teslim ettiğim her
günahın sebebi kahırdır.
Canan suratı asık kadınım,
dua et,
sana çektirdiğim her
kahır azad olsun!
Göz hapsinde tutma kendini!
Herkes kalsın, bir sen gel!
Saçlarını okşayan o temiz yağmura
karışmalıyım
saçlarını ellerimle taramalıyım,
bir gümüş tarakla boyamalıyım
perçemlerini kızıl şafağın renginde...
Islandığın
kadar yağmuru akıtıyorsun, fazla değil,
benden
sana söylemesi,
romatizmalı diz bağlarından rutubet
kokarsın...