Süre gelen iyi niyetin istikrarına belirsiz bir süreç iken riayet etmekle mükellef olduğum/uz…

 

Dünden arda kalan bir yalnızlık, gölgeli bir sağanak ve her bir kelamın altında yatan gönüllü bir teslimiyet.

 

İdrak edilesi tüm sakıncalarını ihlal eden bir önyargı belki de ve yaşayıp yaşanacak en büyük hayal kırıklığı.

 

Muhafazar bir aşka nazire eden çalıntı sevinçlerin hırpani boşluğu, adını rahmetle andığımız mazinin konuşlandığı öz bilincimizde, iklimsiz bir hırkaya sığınıp, ürperirken acının soğuk kollarında.

 

Gerçi devingen bir mecburiyet mazhar kalıp da söz konusu olan tüm şikâyetleri görmezden gelmek kadar da asılsız ve sükûtu gölgeleyen iç sesin muhalif ekseninde gidip gelirken, bir gölgeye yenik düşmek kadar da marifet bilinen ve izahı olmayan…

 

Derken adsız bir varlık ile muhatap olup, ıskalandığımız boyutsuzluğun teselli verici yalnızlığına mahkûm edildiğimiz.

 

Zor olan mı zora koştuğumuz mu?

 

Vermemiz gereken bir mola da mı, biz temkini elden bırakıp biteviye at koşturuyoruz bilinmezlikte.

 

Muzdarip olduğum/uz koşutsuzluğu mu yoksa anlık bir hezeyana kapılıp da, gözümüz görmezken etrafımızı ve hakkaniyetin gölgelendiği o boyunduruğun hükümranlığına rest çekip, denk düştüğümüz kim ise muhatabımız…

 

En güzele emanet iken canımız, can bildiğimiz can kırıklarını bir kenara toplayıp, ruhumuzu kanatan o acının varlığını ihlal eden bir mutluluk kırıntısı kadar da ihtiyaç duyulası…

 

Gönülsüz bir seferberlik kadar da hicap edilesi…

 

Sükûtu ikrardan sayıp, görmezden gelindiğimiz o koca bahçede, boynu bükük çiçeklerin kokusunun rehavetine kapılıp, dikensiz bir yalnızlığın özlemine kapılıp, anlık ve revnak kıskacında kaptırdığımız ne çok hayal…

 

Tıka basa dolu iken, boş verdiğimiz o boş hayallerin mihrabına ulaşamayıp, tıkıldığımız hücrenin devingen ve cibilliyetsiz efkârını yâd etmek her yeni gün kapımızı çaldığında…

 

Telaffuzu olmayan bir duygu öbeği; isyanla serzenişte bulunup o ara duraklarda gidip gelmeler ve tek kişilik kompartımanda,  yolculuğunu nereye olduğunu bilip bilmeden, vakur bir kimlik ile sığındığımız gölgeli peyzajı muteber bir katmanda, parçalanırken yerli yersiz.

 

Suç addedilen bir varlık belki de muhatap alınmayan.

 

Elimizden alınan yaşama sevinci ve zafiyeti kırılgan gönlün, her yenilgiyi en derine gömüp, kılıksız ve pejmürde bir görüntüye mahal vermemek adına, takındığımız o maske… Bir palyaçonun hüznü kadar rahvan bir terk edilmişlikle, anlık bir coşkuyu dahi hicap edilesi bir armağandan sayan.

 

Karınca kararınca bir yolculuk oysa ve kansız bir savaş belki de soğukluğu nefretin ve hünkârı iken tüm duyguların, o sünepe tınısıyla avaz avaz haykırırken aşkın varlıksız ve yanık türküsünü…

 

Duygular, biteviye sağaltan yaraları…

 

Gölgeler kıyama duran bir faniyi ölümsüz kılarken, bir serzeniş farz edilen kırık bir tebessümü bile çok gören.

 

Ne çok kaygı hayatın tozu dumanı iken, bir hidayetin sırlı enginliğinde, medet bulduğumuz yegâne varlık…

 

Nasılın nasılı mı, yoksunluğu teyit eden asılsız bir ihbar mı yoksa beyan etmekten geri durup, sığındığımız sessizlikte vücut bulan…

 

Ne çok öngörü oysa hayatı kanatan ve kaynatan.

 

Anlık bir nüansı, dağlar iken erişilmez yine de cebelleşmek, zirveye ulaşmak adına.

 

Gerçekten sevip, değer görmemek yetmedi, bir rivayete kurban edilen sakıncalı kimliğimiz ile taarruza geçen kalabalık ile restleşip, yeniden gömülmek belirsizliği hikmet bilip, anlık bir yoksunluğu koca ömre mal etmek.

 

Aklımın takılı kaldığı şu cümlede mi saklı yoksa evrenin teğet geçtiği:’’Tek yaptığımız sevmekse ölebiliriz.’’(Alıntı)

 

Bir kereye mahsus olmadan, severek yorulduğumuz bir ömre sığdırdığımız aşkın hezeyanı kadar muteber bir yok oluşa boyun eğmek…

 

Bağımsızlığın bağımlı kıldığı bir nazireymişçesine, ait olduğumuz yeknesak bir zindanda çıkmayan sesimize dahi tahammül edemezken özgürlüğümüzün çalıntı rüzgârında şart koşulan kural dışı o mecburi istikamet.

 

İmkânsızı aradıkça, imkân dâhilinde en güzele odaklandıkça, aradığımızın bizde yarattığı huzursuzluk iken huzurun tecellisinde gönül verdiğimiz bir yağmur damlasında karışmak sonsuzluğa yine de bilip bilmeden aidiyet duygusuna sahip çıkarken ruhun sunduğu beyanat.

 

 

( Severek Yorulduğumuz Bir Ömür... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 10.01.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu