Teamülü, isyankâr bir
imgenin tezahüründe
Bir yanıp bir sönen
kutup yıldızı kadar revnak
Bir ışık iken aşk’ın
devinimi;
Hele ki o bariz gönül
kırağı kadar adsız bir sancıyı
Buyur eden telaşı
hikmet yüklü sarnıcın,
Kırık iken yürek dibi
bağnazlığında
Tefekküre dalmak kadar
en haşmetli hükümranlığı.
Maneviyat çalkalarken
zemini ve belli belirsiz
Islah olmaktan bihaber
bir kader iken,
Gönülsüz bir hüzün
kadar beyhude olduğunu bildiğim
Gömülü hezeyan iken
kıymete binen ve bazı bazı,
Demekse nail olduğum o
anlık isyan,
Derken susup dalıp
gittiğim en karanlık ve rahvan
Ve demli bir gönül sesi
vuku bulup da
Yadsıyamayacağım kadar
kuvvetli bir rota.
Çoktan meylettiğim ve
sırtımı dayadığım çınarın
En ulaşılmaz rakımı.
Yüzü suyu hürmetine şu
garip faninin,
Bilip bilmeden uzatıp
da elimi
Yine de avuçladığım
boşluğun dip karası;
Bir hegemonya, savrulup
heba ettiğim
Ömrün kıyısında bir
serzeniş kadar kayıtsız
Nasıl da gök kubbe,
Demeye ne hacet ey
gönül,
Görmez misin bir kapı
açılır çok derinden
Nakşeden o iç ses iken
soluklandığım her köşe başında.
Başımda uçuşurken
gurbet kuşları
Şu hazan mevsimi nasıl
da demli bir sanrı,
Anbean yitip gittiğim
ve tırmalarken kulaklarımı;
Boyunduruğu söylemekten
hicap ettiğim
Olmazın oluru bir hibe
iken dünden an’a uzanan
Soluk tenimde baki bil
ki en sırdaş teselli.
Gönülsüz bir hüküm
benimki
Belki de tecellisi
yitip gitmelerin,
Asla ve asla emin olma
sona geldiğinden
Hele ki söylememiş iken
son sözü Yaradan:
Asla da pes etme bilip
bilmeden
Evren karışmışken
hezimete
Ve tekelinde biriktirse
de beşer onca nefreti,
Asla vazgeçme
sevmekten:
En bilindik kıble değil
mi şu meftanın
Ölümcül çağrısı;
Hele ki aşka delalet
O asalet yüklü şerhte
koymazken son noktayı.