Mahallede, okulda, çarşıda, önümüze çıkan her kıza çıkmayı teklif ediyorduk. Ne kadar çok kız tavlarsak arkadaş grubumuzda birbirimize o kadar çok hava atıyorduk. Herkesin iyi kötü üçer beşer tane çıktığı kız vardı, ama benim çıktıklarımın sayısı gruptaki oğlanları hasetlendirecek kadar çoktu. Her saat başında bir başka kızla randevum oluyordu; mesaiye vursak her gün sekiz, on tane farklı kızı idare ediyordum. Hani övünmek gibi olmasın ama yakışıklı bir gençtim. Bir seksen beş boy, atletik bir vücut ve benim diyen pek çok yüzden daha güzel bir yüz; bir de esprili bir çenem olunca tavlayamadığım bir kız olmuyordu. Liseyi bu havalarda bitirdim.

Liseden sonra Marmara Üniversitesi Konservatuar bölümünü de çok kolay kazandım. Sınavı yapan hocalar, 'sektörde yakışıklı jön sıkıntısı var; sen bu sıkıntıya bir çare olabilirsin,' diyerek tiyatro bölümüne kaydolmamı sağladılar.

Bir memur çocuğuydum, babam evin geçimini zar zor sağlıyordu zaten; bir de bana para göndermesini istemiyordum. Ne yalan söyleyeyim, dört yıllık konservatuar eğitimimi baştan çıkardığım kadınların maddi desteğiyle sürdürdüm. Bu süreçte hayatıma birçok evli ya da dul kadın girip çıktı. Kız arkadaşlarım da oluyordu tabii ki...

Mezun olduktan sonra ise karşılaştığım realite kıçımın üstüne otura kalmama sebep oldu. Evet! Maalesef okulun kapısından çıktığımdan itibaren 'yakışıklı jön sıkıntısı var' diyerek beni kollarını açıp karşılayan hiç kimse olmamıştı.

Okul arkadaşlarımdan birinin aracılığıyla iyi bir tiyatro grubuna dâhil oldum. Oldukça profesyonel işler çıkartan bir gruptu bu, üstelik her gece seyirciler tarafından hıncahınç doldurulan kendine ait bir tiyatro salonu bile vardı. Ne var ki yıllarını bu grupla geçirmiş usta oyuncuların arasında bana düşen ufak tefek roller oluyordu. Üstelik kazandığım para evimin kirasına bile zor yetiyordu. Eskisi kadar olmasa da arada sırada parasını yiyebileceğim kadınlara takılarak açlıktan ölmemeyi başarıyordum.

  Onunla ilk tanıştığım gece oyunumuzu seyretmeye gelmiş. Oyundan sonra kulise geldi. Kulisteki herkesi tanıyordu, hepsiyle yanak yanağa öpüşerek ayrı ayrı tebrik etti. Bir tanışıklığımız olmadığı için beni es geçeceğini umarak ayakaltından uzak bir köşede sessizce oturuyordum. Oysa o kulise özellikle benim için gelmiş gibi, yönetmenimizle birlikte gelip tepeme dikildi. "Merhaba! Ben Jale," diyerek elini uzattığında oturduğum yerden çok komik bir heyecanla ayağa fırlayarak uzattığı eli sıktım.

"Biliyorum," dedim; "milyonlarca hayranınız gibi... Benim adım da Yunus, Yunus Malik."

Gülümsedi. "Çekeceğim yeni klipte oynamak ister misin, diye soracaktım sana; oynar mısın?" dedi.

Yönetmenime bakarak, "patron izin verirse neden olmasın?" dedim.

"Patronunla daha önce konuştum ben, izin aldım," dedi. " İyi para vereceğim... Ne diyorsun? Oynayacak mısın?"

İyi para lafını duyduktan sonra elbette ki kaçırmazdım bu teklifi; "oynarım," dedim.

Avucumda tuttuğum elini usulca çekti, çantasından küçük bir bloknot ile kalem çıkartarak boş bir sayfaya 'Yunus Malik' yazdı. "Telefon numaranı kaydedeyim." Söyledim, yazdı. "Arayacağım seni," diyerek gitti.

O gittikten sonra, herkes "hayırlı olsun!" diyerek ekstra işimi kutladı.

O gece yatağın içinde döne döne sabahı zor yaptım. Kafamın içinde kırk tane tilki dolaşıp durdu. Acaba, diyordum; Jale ile yakın bir ilişki kurup, onun sayesinde televizyon dizilerinde bir rol kapabilir miyim? Okul arkadaşlarımdan televizyon dizileri sayesinde ev, araba sahibi olanlar vardı. Benim onlardan ne eksiğim vardı ki?

Jale, arayacağına dair umutlarımı yitirmeye başladığım bir günde aradı beni. Telefon numaramı aldığından beri on, on beş gün geçmişti; artık aramaz demeye başlamıştım ki, telefonumda onun hit şarkısı tınlamaya başladı. Hemen açtım. "Merhaba! Ben Jale," diyen o sevimli sesi duyduğum an kendimi tutamasam sevinçten bir çığlık atacaktım.

Verdiği adrese gittiğimde beni kucaklayarak yanaklarımdan öptü. Aman Allah'ım! Onunla kurduğum bu sıcak temas beni öyle bir etkiledi ki, bir anda çarpılmışa döndüm. O gün çekilen her sahneden sonra yaşadığı memnuniyeti beni kucaklayarak göstermeyi sürdürdü. Haksızlık yapmayayım; bu tavrı sadece bana özgü değildi, ekipteki herkese aynı sıcakkanlı mesafesizlikle davranıyordu. Fakat ekipteki diğerlerinin benim gibi etkilendiklerini sanmam. Ben, resmen mest oluyordum.

O günkü çekimleri tamamladıktan sonra vedalaşıp ayrılırken, "Gece tiyatrodaki işin bitince Molla Bar'a uğrada birer kadeh parlatırken yarınki çekimleri konuşalım," dedi.

"Tabii, olur!"  diyerek yanından ayrıldıktan sonra öyle fanteziler kurdum ki, her biri bir başka 'Love Story' filminin senaryosu olabilirdi.

Tiyatroda sahnemi tamamlar tamamlamaz yönetmenimden, "Jale ile Molla Bar'da buluşup yarınki çekimler hakkında konuşacağız," diyerek izin istedim.

Adamcağız, "Jale'nin müzikholdeki programı ikiden önce bitmez, erken erken gidip de ne yapacaksın?" diye uyarmasına rağmen, sanki gider gitmez ona kavuşacakmışım gibi, heyecanlı bir sabırsızlıkla bara koşturdum.

Saat on ikiydi. İçerisi entel dantel takımıyla tıklım tıklımdı, ama Jale yoktu. Bara geçip yüzümü girişe vererek yüksek taburelerden birine oturdum. Kendime bir tek rakı ile çerez söyledim. Arada laflaşırken Jale'yi beklediğimi söylediğim barmen de tıpkı yönetmenim gibi onun ancak ikiden sonra gelebileceğini söyledi.

Jale, klibin yönetmeniyle birlikte saat iki buçuk gibi geldiğinde önümdeki kadehte beşinci tek rakım duruyordu. Pek fazla sıkıldığımı söyleyemem, onunla buluşacak olmanın heyecanı sıkılmamı engellemişti; ayrıca kah türkü söyleyerek, kah popüler şarkılar okuyarak sahne alan müzisyenleri izlemek de eğlenceli olmuştu.

Jale ile bir kez daha kucaklaşarak yanak yanağa öpüştük. "Çok beklettim mi?" diye sordu.

Ona, sarhoş ukalalığı ile, "iste, seni ömrümün sonuna kadar bekleyeyim," dedim.

Bu ukalalığımdan çok hoşlandı. Gülerek, "idealimdeki erkek karakteri," dedi. "Fakat erkeklerin çoğu bu yalanı kullanır." Haklıydı. Biz erkek milleti baştan çıkartmak istediğimizde kadınlara bu tür yalanlarla sokulur, baştan çıkarttıktan sonra da dakikalık gecikmelerinin bile hesabını sorardık. Uzatmak istemedim.

Barmen, "her zamanki gibi mi?" diye sorduktan sonra getirdiği birer duble viskiyle meyve tabağını önlerine bıraktı. "Bu gün çekimleri limuzinle yapacağız. Kullanabilir misin?"  diye sorarak başlattıkları klip çekimlerine dair sohbet pek fazla sürmedi; bir saat kadar sonra yönetmen bizi başbaşa bırakarak gitti. Ben de gitmek istediğimde, "seni daha yakından tanımak istiyorum," diyerek engel oldu. Hakkımda sorduğu her şeye elimden geldiğince samimi cevaplar verdim. O da benim merak ettiklerimi aynı samimiyetle yanıtladı. Otuz altı yaşındaydı Jale, "ama bunu kimseye söyleme, emi; zira otuz yaşımdan bu yana yaşımı hiç büyütmedim ben," diyerek güldükten sonra, "sen kaç yaşındasın?" diye sorunca bir an yirmi dört olan yaşımı biraz büyütmeyi düşündümse de yapamadım. Sohbetimizin sonunda, kahve yapmayı bilip bilmediğimi sordu.

Maksadını anlamamıştım. "Neden?" diye karşılık verdim.

"Ben bilmiyorum," dedi. "Eğer sen biliyorsan, benim evde birer sade kahve içeriz."

Hayatım boyunca kendim kahve pişirip içmişliğim yoktu, ama kahve falına meraklı bazı kız arkadaşlarımı pişirirken seyretmişliğim olmuştu. "Falıma bakarsan yapmayı denerim," dedim.

Yine güldü. "Ben de bakmayı denerim madem," dedi; "haydi gidelim!" Adisyon isteyecek oldum, onu da engelledi. "Boş ver hesabı, barmen halleder onu." Aynı sözü bir kere daha işitmiştim; geçen yıl çıktığım ünlü sosyete dulu barmenin adisyon fişlerini biriktirdiğini, bilahare toptan ödediğini söylemişti.

Şoförünün kapı önünde beklettiği jeepe bindik. Bir saati aşkın bir yolculuktan sonra Zekeriyaköy'deki villasına ulaştık. Orman içinde ıssız bir yerdi, onun adına kaygılanmadan edemedim. Annesiyle yaşıyorlarmış. Şoförü ve eşi, iki çocuklarıyla beraber üç katlı binanın bodrum katında kalıyorlarmış. "Ayrıca evin her yanı kamera ve alarm ile bezeli. Bir şey olmaz," diyerek indi arabadan. Şoför arabayı garaja çekerken biz eve girdik. Antrede karşılaştığımız kadın şoförün eşi olmalıydı. Kadına, "sen yatmamış mıydın Ayşe abla," dedi.

"Saat altı oldu ayol," dedi kadın; "çocukları okula hazırlayacağım, servisleri altı buçukta geliyor."

"Öyle ya," dedi Jale, "hadi bu arada bize iki şekersiz kahve yapıver."

"Kahveleri ben yapacaktım ya?" diyecek oldum,

"Ayşe abla ayakta olunca sen yırttın o işten," diyerek koluma girdi. Üst kat merdivenlerinden çıkartmaya başladı. Çıktığımız yerde yaşayacaklarımı tahmin ederken damarlarımda kan yerine şehvetin sıcaklığı dolaşmaya başlamıştı. Şehir merkezinden bu kadar uzak bir yere bir kahve içmek için getirilmiş olamazdım herhalde.

Nitekim yanılmadığımı kahvelerimizi içip bir süre kahve falına bakma bahanesiyle eğlendikten hemen sonra gördüm. "Buradan klip çekimine birlikte gideriz," diyerek kalmamı istedikten sonra, birlikte duş alıp yattık. Sevişmekten yorgun düşüp de uyumaya karar verdiğimizde ise ortalık iyice aydınlanmış, güneş yükselmeye başlamıştı.

Klip çekimleri beş gün sürdü. Çekimlerden tiyatroya, tiyatrodan bara, bardan Zekeriyaköy'e, Zekeriyaköy'den çekimlere... Beş günün her biri birbirinin aynıydı. Jale'nin vesilesiyle her gece kendilerine yapımcı, yönetmen, senarist diyen yeni birileriyle tanışıyordum. Zekeriyaköy'deki yatak odasında ise benim parlak geleceğime dair planlar yapıyorduk. Altıncı gün bu kurgunun değişebileceği aklımın ucundan bile geçmemişti.

Akşamüzeri evden yine birlikte çıktık. Şehir merkezine geldiğimizde, "Benim orkestrayla bir toplantım var. Üç gün sürecek bir Almanya turnemiz var, gerekli hazırlıkları organize etmeliyim," diyerek arabayı sağa çektirdi.

"Turneden sonra buluşacak mıyız?" diye sordum.

"Ondan sonra da Anadolu turneleri başlayacak. Kendine iyi bak!"diyerek beni Taksim'de bırakıp gitti.

Daha evvel hiç bahsetmemişti bu turnelerden, haberim yoktu. Tabii ki, iş onun işiydi, detayları benimle paylaşacak değildi.

Tam üç gün sonra, dördüncü gün, Jale'nin, "ben Almanya'dan döndüm," diyerek arayacağını umarak telefonun başını bekledim. Evet, arayacağını söylememişti, üstelik hemen Anadolu turnesine başlayacağını da söylemişti; aramak için İstanbul'da geçireceği zamanı kolluyor olabilirdi. Biraz sakin olmalıydım... Tiyatrodaki işim biter bitmez, kendime bu telkinleri yaparak doğruca evime gittim. Televizyonda sinema kanallarından birini açıp televizyon koltuğuma kuruldum.

Saat ikiye yaklaştıkça içimdeki ses "Jale dönmüştür," deyip duruyordu. "Oturup durma, hadi, kalk!" Ne kadar, "sakin olmalıyım, aramasını beklemeliyim," diyerek bu sesi bastırmayı denesem de olmuyordu; o ısrarını sürdürüyordu. "Kalk haydi, haydi, haydi!" Direnemedim. İpnosta gibi kalkıp evden çıktım. Bir taksiye bindim. "Molla Bar'a lütfen!"

Barlar sokağı loş bir aydınlatma içinde mafya filmlerinden çıkmış gibiydi. Herkesi beli tabancalı birer gangstermiş gibi görüyordum, oysa bu sokağa evvelki gelişlerimde böyle bir duyguya asla kapılmazdım. Kapıdaki badigarta gülümseyerek içeri geçtim. Barın önündeki yüksek taburelerden birine oturdum. Barmen, "tek rakı mı?" diye sorunca başımla onayladım. Adamın ne içtiğimi ezberlemiş olması kendimi bana önemli hissettirdi. Bir anda barın diğer ucundaki Jale'yi gördüm. Jale buralardaydı ve beni aramamıştı. Yanındaki genç erkeği tanıyordum, ama nereden tanıdığımı birden çıkartamadım. Oyuncu mu, şarkıcı mı? Jale'yi nasıl da güldürüyordu; espritüel bir komedyen olmalıydı. Aklıma gelen kötü ihtimali hızla kovaladım, iyimser olmaya çalışarak, "işiyle ilgili birisidir," diyordum. Rakım geldi. Hemen sulandırıp başımdan diktim. Boş bardağı barmene göstererek, "bir tek daha!" diye emrettim. Boş kadehi alıp dolusunu getiren barmene bu defa, "Jale'nin yanındaki genci tanıyor gibiyim, fakat çıkartamadım. Kim?" diye sordum.

Barmen, sorumu, "ha o mu? O, yeni jigolosu!" diye yanıtladı.

"Yeni jigolosu mu? Eski jigolosu kim?"

"Sen..."

Gelen yeni rakıyı da aceleyle sulandırıp yine başımdan diktim, hesabı ödeyerek çıkıp gittim. O kadar çok yaşlı kadınla düşüp kalkmama karşın bir jigolo olduğumu hiç bir zaman düşünmemiştim. Kendimi hep hızlı bir çapkın olarak nitelendirirdim. Aslında ise bir jigolo olarak çapkın kadınlar tarafından kullanıldığımı öğrenmiş olmak çok ağrıma gitmişti.

( Jale'nin Jigolosu... başlıklı yazı AliKemal tarafından 25.03.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu