Alişan bütçesine uygun bir kiralık ev buldu. Tophane’de, Osmanlıdan kalma Arnavut taşlı bir sokağın içinde SİT kapsamında metruk bir binadaydı ev. Ev sahibesi, Rum mu, Ermeni mi olduğuna emin olamadığı bir kadıncağızdı; çok da iyi yürekliydi. Evin bodrumunda sakladığı kendi kullanmadığı eşyalarından bir koltuk takımı ile bir halı verdi Alişan’a, “kendine yenilerini alana kadar kullan,” diyerek.

“Çok iyisiniz Madam,” diyerek sarıldı kadına, ardniyetsiz bir minnetle. “Sen bunları vermeseydin, mecbur borca girip yenisini alacaktım.” Kadının göğsüne batan memelerini hissettiğinde içi bir hoş oldu. Utandı, bıraktı onu hemen.

Herhangi bir ard düşünce kadının aklından da geçmedi. “Alırsın elbet,” dedi, “Aslan gibisin maşallah, çalışıp alırsın elbet…”

Birlikte ortalığı silip süpürdükten sonra halıyı serdiler orta yere, etrafına da koltukları, orta sehpalarını koydular. Alişan, koltukların tam karşısına televizyonu kurdu. “Doluverdi koskoca salon,” diyerek gülümsedi.

Madam da gülümseyerek, “güzel oldu,” dedi. “Fakat perdeyi unuttuk. Dur, gidip benim evden bir perde getireyim buraya.”

Alişan, “hayır, hayır, ben yarın gider alırım manifaturacıdan bir perde,” diyerek önünü kesmek istedi.

“Lütfen!” diye ısrar etti Madam, “evimde fazla bir perdem var; sen perdeye vereceğin parayla başka bir ihtiyacını karşılarsın. Buzdolabın da yok, bak; bir de buzdolabı almalısın kendine.”

Evden çıkıp gitti.

Madam’ın getirdiği perdeyi çok beğendi Alişan, “Madam, sizde de her eşyanın bir yedeği mevcut galiba,” diyerek gülümsedi. Ayağının altına bir sandalye çekerek tavandaki sabit kornişe ruletleri tek tek geçirmeye başladı.

Madam, “Onlar annemin idi,” diye karşılık verdi. “Benim anne beş yıl önce vefat etti.”

“Başınız sağolsun!”

“Dostlar sağolsun!”

Alişan perdeyi asmayı bitirip de sandalyeden indikten sonra geçip koltuğa oturdu. Uzun uzun perdeyi seyretti. “Pek güzel durdu,” dedi. “Sana nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum Madam!”

Madam da geçip onun yanıbaşındaki koltuğa oturdu. “Rahmetli annemin yaşadığı günlerdeki gibi oldu ev,” dedi.

“Anneniz bu evde mi otururdu?”

“Evet!”

“Babanız?”

“Babamız sizin gibi devlette, memuriyetteydi. Ben bir genç kız idim o vefat ettiğinde; annemden çok önce…”

 “Babanız ne memuriyetindeydi?”

“Evkafta müdürdü o…”

“Evkafta mı?”

“Yani Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlı bir müdür idi. Rahmetliler hep bu sözcüğü kullandıkları için benim de ağzım alışmış.”

“Ha, anladım.”

“Senin memuriyet nerededir?”

“Ben Türkşeker’in İstanbul Alım Satım Müdürlüğündeyim,” dedi Alişan. Liseyi bitirip askere de gidip geldikten sonra Kırklareli’nden kopup İstanbul’a geldiğinde niyeti ne iş bulabilirse o işte çalışmaktı. Bu niyetine karşın kaderi onu elinden tutup  ‘İş ve İşçi Bulma Kurumu’ önündeki uzun kuyruğa sokmuş, yollandığı yazılı sınavı ve mülakatı kazanarak Türkşeker’in İstanbul Bürosunda ‘Koruma ve Güvenlik Memurluğu’ kadrosuyla memuriyete başlamıştı. Bu görevde yıllarca çalıştıktan sonra, bilahare, Kamu İktisadi Teşekküllerinde Koruma ve Güvenlik Memurluğu kadroları iptal edilip de, iş taşeron firmalara ihale edildiğinde, o da büro memurluğuna alınmıştı. “Benimki öylesine sıradan, küçük bir memuriyet işte!”

“Öyle demeyiniz! Ben memuriyet yapan insanlara çok saygı duyarım. Kendim çok olmak istemiş idim, fakat kısmet konfeksiyonda çalışıp emekli olmak imiş…”

Alişan televizyonu açtı. Madam doğrulup gitmeye kalkıştı.

“Lütfen kal Madam, birlikte bakalım televizyona!” dedi Alişan.

Madam gitmedi, kaldı. Televizyon izlediler.

*

Akşam olduğunda Madam evindeki yemeklerden getirdi, yemeği birlikte yediler.

“Uzun zamandır ev yemeklerine hasrettim,” dedi Alişan.

Madam, “ben de her akşam tek başıma yemek yemekten bıkmıştım,” dedi.

“Sık sık birlikte yiyelim,” dediler. Alişan, “yemek için ben de masrafa ortak olacaksam tabii ki,” diye ekledi.

Alişan’ı ertesi günü işten döndüğünde çok şık bir kıyafet ve makyajla karşıladı Madam. Alişan onun zerafetine şaşarak, “ne kadar da şık olmuşsun,” dedi.

“Sana bir takım elbise dikeyim,” dedi Madam birden. “İçeri girme! Gidip bir kumaş alalım.”.

“Yarın alsak…”

"Çabuk çabuk!" dedi Madam, "hemen döneriz, çık şurdan!" Oğlanı iteleyerek kapıdan döndürdü.

Kumaşı alıp çabucak döndüler.

Alişan’ın ölçülerini dikkatle not aldı Madam. Aldığı notlara göre kumaşı kesti, biçti, üstünde prova etti, dikti, hemen ertesi günkü iş dönüşünde teslim etti. “Giy de bir göreyim!” dedi.

Giyindi Alişan, aynada uzun uzun göz gezdirdi elbiseye.

 Madam, “nasıl, güzel olmuş mu?” diye sordu. Sonra da, kendisi, “Maşallah, çok güzel oldu, çok yakıştı,” diye ekledi coşkuyla.

Alişan, “dün akşamüzerinde bir elbise vardı ya, onu giyin, yemeğe çıkalım birlikte,” diyerek evine yolladı kadını.

Madam hiç nazlanmadan gidip giyindi. “Haydi, ben hazırım,” diyerek geri geldi. Süslenip, takıp takıştırmıştı.

Birlikte lüks bir lokantaya gittiler. Oturdukları masanın başına gelen garsona menüden seçtikleri yemeklerin siparişini verdiler.

Yemeklerini beklerken, “Çok güzel olmuşsun Madam,” dedi Alişan.  “Kaç yaşındasın sen?” diye sordu sonra. Geniş, gür bıyıklarını sıvazlıyordu ona bakarken.

“Elli,” dedi Madam gülümseyerek.

“Olamaz!” diyerek karşı çıktı Alişan, “mahsusçuktan öyle dediniz, değil mi? Doğruyu söyleyin bana!”

Gerçekten de inanmamış gibiydi; Madam onun bu tavrına gülümseyerek, “iyi, o halde senin hatırın için kırk olayım,” dedi.

"Hah, şimdi oldu."

*

Daha sonraki günlerde hergün bir sebeple bir araya gelerek birbirlerinin varlığına iyice alıştılar. Her ikisinin varlığı da birbirlerinin hayatlarını kolaylaştırıyordu.

Madamın sesinin soluğunun duyulmadığı bir kış günü, Alişan onun evine gitti.Kadın yatak kıyafetiyle karşıladı onu, beti benzi solgun haldeydi. “Ne bu hal Madam, hasta mı oldun yoksa?” diyerek elini kadının alnına değdirdi. Ateşi vardı.

“Havalar soğuk, üşüttüm herhalde… Biraz soğuk algınlığı işte… Bir iki güne varmaz, geçer sanırım….” Arada nefeslenerek konuşuyordu.

“Sen yatağına gir hemen,” diyerek kadını yatağına yatırıp üstünü sıkıca örttü Alişan. “Dur sana bir çorba yapayım, sıcacık, iyi gelir,” diyerek mutfağa gitti. Ocağın üstünde çorbayı pişirirken, ‘Madam ne kadar yalnız bir kadın,’ diye düşündü.

Daha sonraki günlerde de yattı Madam, bir haftada zor toparladı kendini. Alişan her akşam iş dönüşünde çorba pişirdi onun için. Yılbaşı gecesi geldiğinde Madam’ın neşesi de geri geldi. “Bu yılbaşı gecesi beni nereye götüreceksin?” diye sordu Alişan’a.

Alişan sanıyordu ki, İstanbulda bir yere giderler, “sen nereye istersen oraya götürürüm,” dedi onun için.

“Madam bu fırsatı kaçırmak istemedi. “Söz mü? İstediğim yere götürecek misin?” diye sordu hınzırca gülümseyerek.

“Söz! Nereyi istiyorsun? Söyle!”

“O halde Uludağ’a götür beni!”

Alişan’ı Uludağ’a gitmek değil de, oraya gidiş dönüş için yapılacak masrafları karşılayamamak gerdi, bir an cevap veremedi kadına.

Madam onun sıkıntısını sezmiş gibi, “masrafları ben karşılayacağım ama…” diye ekledi.

Aralarındaki yakınlık bu tip fedakarlıklarda sen ben egosunu çoktan aşmıştı. Alişan açık sözlülükle, “iyi olur, zira benim bütçe malum…” diyerek onayladı onu.

Hemen kalacakları otelde rezervasyon yaparak, ertesi günü ilk uçakla Bursa’ya uçtular. Uludağ’a çıkıp otellerine yerleştikten sonra geceki eylence için hazırlandılar.

Gece olduğunda oradaki herkesle birlikte getirilmiş olan müzisyenlerin ve şarkıcıların eşliğinde çılgınlar gibi eylendiler. Her şey ışık hızıyla gelişiyordu…

Su gibi içilen içkiler ikisini de kendinden geçirmişti. Alkolün verdiği cesaretten mi, yoksa gerçek duygularını mı yansıtmıştı, Alişan saatler sıfırlandığı an Madam’ı dudaklarından öperek girdi yeni yıla ve “Madam, beni yanlış anlama lütfen, ben sana aşık oldum!” diye itirafta bulundu.

“Ama, aramızdaki yaş farkı?” diyecek oldu Madam.

Alişan, onun lafını bitirtmedi. “Yaş farkını boş ver lütfen! Onun hiç önemi yok…” dedi. “Bundan sonraki yıllarımızda benim sevgilim olmalısın artık…”

Madam onun kollarında sonsuz bir mutlulukla saatlerce dans etti.

Gecenin sonunda Madam geceliğini giyip Alişan’ın koynuna girdi. Alişan, onun geceliğini şehvetle sıyırdı yukarı doğru, memelerini okşadı. Madam, uzun yıllardır yaşamadığı, tatmadığı bir zevke kapıldı. Yavaşça boynuna sarıldı adamın, dudaklarını onun ağzına soktu;  sonra yine yavaşça ve biraz da utanarak elini adamın belinden aşağılara indirdi, okşadı. Kendini bir yabancıyla sevişiyormuş gibi hissetmedi hiç. Hayatında ilk kez içinden bir şeyler kopup boşaldığını hissetti, kasıldı, ter içinde kaldı. O hiç bitmesini istemese de, üstündeki adam ayrılıp yanına devrildiğinde o da bitmesine mecburen razı oldu.

( Ev Sahibesi.. başlıklı yazı AliKemal tarafından 26.03.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu