Gölgeleri yad
etmemiştim ki de nereden çıktı şimdi bu kirli karanlık ve yüksünmemiştim de
yalnızlıktan ta ki mahşer korkusu sarana kadar benliği ve ürkünçlüğünü yaşadım
yoksunluktan ziyade atıfta bulunulan mecnun yetilerin kaburgasında yetim
düştüğüm bir acıya erene dek.
En aykırı geceleri
çaldığından beri şeytan…
En olmazı oluru bir
cümleye esir ettiğimden beri benliği…
Ve en ayıbı iken
sevdalanmak…
Müşkülpesent gölge,
demelerim mi yoksa demlendiğim o densizlik yine akan kalemden ve tehir ettiğim
her yalan.
Üstünlük kurduğuna
inanan bir aşktan öte yalnızlık ve tek kişilik kalabalıkların sefasını
sürüyorum.
Şehirsiz şiirlerim var.
Şiirsiz hecelerim yok
asla.
Şiirsiz şehirlerde
ölmektense imgelerle gömülmek istiyorum.
Ve kalburüstü düşler
iken o muhafız alayı sanrılarda büyüttüğüm tefekkürün mabedinde seriyorum postu
başım düşmezden önce sefil bir tını iken raks eden belli ki boyutsuzluğumu
boykot ediyor anlamsız seyri ile devingen bir mecranın yükünü sırtlanmışken…
Korktuğumu kim söyledi
belki de yoksun kılındığımdan ziyade yok saydığıma namzet bir yok oluş şarkısı.
Sezilerimi sattığım bir
duygu pazarı: Bir var bir yok iken ifrata kaçan hangi silecek yetişir imdadıma?
Külliyen yalan, demek
istediğim ve yine susmalara verdiğim o itibar bir ihbarın gölgesinde
yalıtıldığım ama yakınmayı tehir ettiğim o sükut iken mabet bildiğim bir
tenhada metazori bir ikilem kadar da yormayı meziyet bilmiş.
Şimdi desem ki…
Demeden ziyade densiz
bir tümceyi buyur etmek belli ki ihlal edilen boyutsuzluktan alırken ağzımın
payını.
Ola ki es geçtim şu
münafık duyguyu…
Ola ki paye verdim
anlamsızlığa ve derken teğet geçen bir üzünç başağına da gönül verdim vereli…
Hangi aşktır mutluluğun
ikbali ve hangi kayıp coğrafya ola ki insanlığı buyur eden bir sarkaçta
dilimlerken duyguları?
Kayıp şarkıların
adlarını unuttum unutalı ve kayıp yerleşkemi ihbar ettiğimden beri zafiyet
bildiğim o hunharda ve sırasız bir kelamda yad ettiğim maziyi gömmeyi unuttum
unutalı işte boykot ediyorum her bir duyguyu.
Sıra dışı mıdır sırlı
bir geceye rehin verdiğim huzuru unutan bir güncede yine asılsızlığın ihbarı
her heceye teğet geçen bir vebali de görmezden gelip…
Tehditleri belli ki
ırklara bölünmüş insan ırkının infilak ettiği satırlar…
Satırları geçtim yoksa
sakıncası mı demeliydim sevmelere bölünmüş bir yüreğin atışı iken sarkacın bile
görmezden geldiği.
Boykot ettim edeli
yazıyorum.
Yazdığımdan beri boykot
ediyorum.
Aslında neyi boykot
ettiğimi bilmeden ve ne yazacağımı düşünmeden kayboluyorum satırlarda.
Tanrım! Ne eşsiz bir
ölüm.
Ölmeye doymayan ruhun
infilakı aslında infilak bildiğim iç sesin geveze tınısında rahvan bir cümle
iken dokunan ruhuma ve dokunaklı bir tınıda doyamadığım onca duygu.
Doyan ne egom ne de
midem.
Yine de çok açım.
Susuzluğumu gideren bir
sürahi dolusu sanrı. Korkmayı da korkutan sakıncalı bir yürek sesi: Kâh
duyulmasını istemediğim kâh alıkoyamazken gözyaşlarımı yine de ağlamamam
gerekiyor daha dün gece söz verdim anneme hem demez mi her zaman:’’Ağlama
ağlamayı getirir!’’
Demişti ve
kanıksamamıştım.
Demediğini farz edip
ağlamalara doyamamıştım. Üzünç yüklü bir ikilem zira gözyaşlarımı sunduğum
egoların ziyafet sofralarına haylice yüklü bir bahşiş bıraktığını görememiştim
iblisin…
Benimki de laf mı
şimdi? Hem diyelim ki mundar edilen bir acıyı sahiplenmek gerekiyor onlara ne
oluyor ki…
Sükûtun ikrardan
geldiğini öğrendim öğreneli yine bilemedim; öğrenmem gerekenleri bununla
sınırlı kalmayacağını…
Kısacık bir dip notla
geçiş yaptığım zaman dilimlerim.
Akılsız bir ruhun ayak
izi besbelli tüm belirsizliği tek bir cümleye yığma telaşım ve böldükçe sayfayı
bölemediğim acılarım ve sahiplendiğim mutlak mutluluklarım ve derken kemale
eren o iç ses: Sahi ne zaman büyüdün sen?
Yine de serzenişim
boyutsuz hele ki çalamadıkları çocuk yanımı gömemezken en dibe feveran ediyor ansızın:
‘’Hani bana yer yok mu
o yazdığın cümlelerde?’’
Kırılgan bir niyaz
onunki ve asla da kıramam çocuk yanımı her ne kadar yaftalansam da günbegün hem
muğlak hem içten pazarlıklı hem de metazori biraz da zamansız mı ne?
Yeri gelmişken,
boyutsuzluğumun doğum sancısı kaleme almaksa tek suçum ne ölmeye doyuyorum ne
de cümleleri kerelerce hapsetmeye ki bir ömür müebbet yemişim de nasıl feveran
etmem?
İhlal edilesi
dokunuşlar yok mu hele? Hayır, hayır: ne iyi niyetli ne de masum bilakis
yordamak dahi istemediğim ama ucu bana dokunan gel de anlat şimdi hem kim ise
tahliye eden duygusunu buyursun gelsin de tokalaşsın can pazarında sürgün
ettiğim onca sakıncalı tümceyi yok pahasına satarken satır arası…
Yok mu arttıran?
Yok mu alan?
Hem de akşam pazarı:
Hadi, çabuk tutun elinizi!
Olmaz mı hele ki
gönülden sevdalıysam bunca hınca hınç bir kalabalığı tek başıma mimlemişken
üstelik tüm masum ve mahzun ritüeli tek kalemde beyan ederken.
Yolunuz düşerse
beklerim en azından pay ederiz o duygu tufanında yetim düşen umutlarımı yeniden
ekmek adına yazdığım her tefrika iken yine adsız bir coğrafyaya yelken açtığım.