Beleşçi…
Hasbelkader
arkadaş olduğunuz, sohbet de ettiğiniz insanlar arasında öyle tipler vardır ki,
onu tanımış olmaktan pişman olmamanız mümkün değildir. Kadınlar arasında da böyleleri
var mıdır bilmiyorum ama, meyhane ya da kahvehane alışkanlığı olan erkekler bu
tipleri kaçınılmaz olarak sık sık karşılaştıkları için iyi bilirler.
Beleşçilerden
bahsediyorum. Hani şu içeceği çayı, kahveyi size ısmarlatan, bunu kar sayan,
kendi cebinde ise akrep taşıyan yüzsüz insanlardan. Bunlar yüzsüzlüğü öyle ele
almışlardır ki, aralarında gideceğiniz yere sizden önce gidip yolunuzu
gözlemeye başlayan; hatta, “ne içersin?” diye soran garsona, “bekle hele, benim
enayi neredeyse gelir!” diyenleri bile olur. En sık rastlanılanları ise,
şehirdeki mekanları dolaşıp tanıdık birini buldukça, “bu aralar işlerim kesat,
masanda misafirin olabilir miyim?” diye yanaşanlardır. Bunları genelde, “valla
benim işler de kesat, az sonra ben de
kalkacağım zaten,” diyerek geri çevirebilirsiniz; boyunlarını kırıp başka bir
mekanda başka bir tanıdık bulmaya giderler. Bir de sırf ona yakalanmamak için sık
sık mekan değiştiren siz olduğunuz halde illaki yakalandığınız,
yakalandığınızda da hiçbir mazeret üretmeden masanızda ağırladığınız tipler
vardır ki, benim için Gani Bey onlardan biriydi. Çok beleşçi tanımışımdır ama inan
olsun ki hiç birisi bunun eline su dökemez..
Bir
mesai arkadaşım var, adı Tuğrul Özöğretmen; babası lisedeyken öğretmenimdi, pek
severdim. Tuğrul da benim gibi içmeyi pek severdi ya üç çocuk büyüttüğü için
bütçesi sık içmesine el vermezdi. Arada bir ben davet ederdim, ısmarlardım.
Sevinirdi. Masaya oturduğu andan kalktığı ana kadar beş yüz kere teşekkür
ederdi. Hoş sohbetti de… İçkisini yudum yudum içer, benim kadeh boşalmadan
bitirmezdi. Benim kadehle beraber onunkini de doldurdum mu güller açar, hoş
sohbetini keyifle sürdürürdü. Onun gibi beleşçiye
canım kurban! Gani Bey öyle biri değildi ki!
Gani
Bey öyle sıradan biri de değildi. Çalıştığım iş yerinde benim müdürümdü. Ben de
hırslı bir memurdum, terfi etmeye çalışıyordum; ama ve lakin terfi etmek için
hırs değil, torpil geçerli akçeydi.
Huyum
kurusun, akşamları iş çıkışı meyhaneye uğrar, yarım şişe rakıyı iyi eder, sonra
eve giderdim. Yani içmeyi severdim. Duydum ki, bizim Gani Bey de arada bir
içermiş. “Hah,” dedim, “torpili buldum.Gani Beye dört başı mamur bir ziyafet
çekersem benim iş olur.”
Davet
erttiğimde ikiletmedi bile. Şehrin en pahalı içkili lokantasında masayı baştan
sona donattırıp bir güzel ağırladım onu; araya benim terfi işini sıkıştırmayı
da ihmal etmedim tabii ki… Lafımı ısrar etmeye bırakmadan, “derdin o olsun,
hallederiz, kolay!” deyip susturdu.
Ne
var ki, sonradan kulağının üstüne yatıp halletmedi işimi. “Hele bir ziyafet
daha çekip, bizim iş ne oldu, diye sorayım,” dedim; davet ettim. Sanki bu
daveti bekliyormuş gibi seve seve kabul etti. Yine masayı baştan sona
donattırıp bir güzel ağırladım onu; arada, “benim terfi işim ne oldu müdürüm?”
diye sormayı da ihmal etmedim tabii ki... Sorumu ikiletmeden, “hiç merak etme
sen, halledeceğim!” deyip susturdu.
Suskunluk
iş yerinde de devam etti, benim terfiyle ilgili bir gelişme olmadı.O süreçte onuncu,
yirminci ziyafetleri de çıkarttım aradan. Ziyafet verdiğim yerler de git gide
sınıf küçülttü mecburen, en sonunda üçüncü sınıf meyhanelere kadar düşmüştük. Her
defasında, “hallederiz… kolay…” denilip baştan savuluyordum. Her davette masada
ne var ne yok, obur herif, hepsini yalayıp yutuyordu. Rakı mezesiz içilmez
deyip ben yenilerini getirttikçe çok geçmeden onları da silip süpürüyordu. Bana
da rakıyı yavan içmek kalıyordu.
Maaşın
dışında kredi kartlarım da bu ziyafetlerle batmıştı. Kredi kartlarının geri
ödemelerini ödeyemez duruma düştüğümde artık anlamıştım hiçbir şeyin halledilmeyeceğini.
Zararın neresinden dönersen kardır, deyip terfi etmekten de, ziyafet çekmekten
de vaz geçmiştim.
Bunu
verdiğim en son ziyafette Gani beyin yüzüne de söyledim: “Yahu müdürüm, benim
bu terfi işinin hallolacağı filan yok.” Otura
kalka iyice yüzgöz olmuştuk. Lafımı esirgemiyordum.
O
yine, “hallederiz, o iş kolay, hele sabret,” demeye başladığında,
“Yok,”
dedim, “istemiyorum terfi filan. Bir terfi ettireceksin diye ocağıma incir
ağacı diktin yahu. Tamam, seni ağırlamak benim için onur verici bir şey, ama
vallahi iflas ettim.”
O,
astarını yüzüne almış bir kere, umursadığı yok. “Bana iki kadeh rakı
ısmarladığın için mi iflas ettin?” dedi.
“İki
kadeh mi?” dedim. “İki kadeh rakının yanına yediğin mezeleri hesaba katarsak
hesabı tutturamayız yahu! Meyhaneci, senin müdüre meze yetiştiremrz oldum diye
yakınmakta…”
Umursamadı.
Pişkince, “mezeleri de meze olsa bari!” dedi. “Topal Kamil’in Mavi Köşe’ye
götür bir kere de, meze nasıl olurmuş gözlerinle gör…”
Babalanarak,
“yahu müdürüm, kötü mötü götürüyorsun hepsini maşallah!” diye söylendim. “O
kadar kötüyse biraz az ye!”
“İyi kötü,
mecburen yiyoruz,” dedi, “daha lezzetlisi olsa onları yerim.”
“Mavi
Köşe meyhanesinde varmış ya!”
Alınmış gibi baktı. “Ben,” dedi, “meyhaneye
para harcamam. Dinen vacip değil.”
“İyi
de benim harcadığım da para değil mi?”
“Ben
de onu diyorum işte,” dedi, “Paranı madem harcıyorsun, iyi mezesi olan bir yere
götür beni. Eskiden ne güzel, lüks restoranlarda ısmarlardın. Şuraya bak, içki
içilecek yer mi burası allasen!”
“Ne
yapalım, gücümüz böyle ucuz meyhanelere yeter oldu artık.”
Omuzlarını
silti. “Ben ha lüks yer, ha üçüncü sınıf yer, umursamam,” dedi. “Sana
yakışmıyor diye söyledim.
“A be müdürüm,” dedim, “seni ağırlamaya para
yetiştiremez olduğum için ucuz yerlere geliyorum.”
“Şu
söylediklerini bir duyan olsa ayıplar seni. Bu kadar laf edeceğini bilseydim,
vallahi gelmezdim.”
Kafam
bozuldu. “Niçin ayıplasınlar ki!” diye çıkıştım.
“Niçini
var mı,” dedi, “iki kadeh rakı ısmarladın diye yapmadığın tafra kalmıyor. Çok
ayıp, çok…”
“Yahu
müdürüm, senin beleşçiliğin ayıp olmuyor da, benim sitemim mi ayıp oluyor? Asıl
senin şu halin çok ayıp…”
“Bana
niye ayıp olsun canım, kendimi zorla davet ettirmiyorum ya! Sen davet ediyorsun
da geliyorum. Bir kere olsun zorla davet ettirdim mi kendimi?” diye sordu.
“Davet
ettiysek, saygı duyduk da ettik zahir… Bundan gayri davet mavet etmem artık, bu
son…”
“Madem
öyle kalkalım artık,” diyerek ayaklandı. “Evli evine, evi olmayan sıçan
deliğine!”
Cevap
yetiştirmeye çalışmadım. Hesabı ödedim. Kalktık. Arabayla kaldığı lojmanın
önüne kadar götürüp evine uğurladım.
Onu
küstürdüğümü düşünüyordum. Bu küslük nedeniyle iş yerinde kötü muameleye tabi
olacağıma emindim. Olsun varsın, onu ikide bir meyhanelerde ağırlayıp ziyafet
çekmekten kurtulmuştum ya, değerdi. Bir hafta boyunca ha bu gün, ha yarın, bir
mazeret bulup durduk yerde beni fırçalar, diye bekledim. Yok, ne sesini duydum,
ne de yüzünü gördüm; hiçbir kötü muamelesi olmadı.
İkinci
haftanın ortalarına doğru personelden çağırdılar. “Eyvah,” dedim kendi kendime,
“bu herif başıma bir çorap ördü galiba!” Öyle ya, personelden adamı çağırdılar
mı, illaki resmi bir muamele için çağırırlardı.
Personel
şefinin yanına gidip, beni çağırmışsınız, hayrola?” diye sordum.
“Hayırlı
olsun!” dedi. “Servis şefliğine terfiin geldi.”
Gösterdiği
evrağı şaşkın halde teberrü edip, sevinçle Gani Beyin yanına koşturdum. Yaptığı
bu iyilik için teşekkür etmek istiyordum. Beni masası önündeki koltuğa oturtup
kahve ısmarladı.
“Hayırlı
uğurlu olsun inşallah!” dedi. “Lakin unutmaman için söyleyim, bir sene boyunca
geçici kadroyla çalışacaksın. Bir yılın sonunda kadronu onaylarsam kadrolu şef
olacaksın. Biliyorsun, değil mi?”
Bilmiyordum.
Gerçekten.
“Bunu
akşam iş çıkışında konuşmamız gerek,” dedim.
Güldü.
“Öyle üçüncü sınıf yer olmasın ama, emi!” dedi.
Bir
yıl boyunca asaletim onanıncaya kadar çekeceğim masraflar için acele arabamı
satılığa çıkartmam gerekecekti.
(
Beleşçi… başlıklı yazı
AliKemal tarafından
19.12.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.