Koyun ! Nedir Oyun?
Hani bir
şarkı vardır: ‘’Yalan dünya
yalan imiş’’ Diye.
Yalan dünya yalan
olduğu gibi sanal
dünya da yalan
imiş. Hatta sanal
dediğimiz bu dünyadan
arkadaş olduğumuz pek
çok kişi ile gerçek
hayatta da tanışıyor
olmamıza rağmen tamamen
yalan bir dünya
imiş.
Aşağı yukarı her
gün bir yazı
ya da şiiriyle bu
sayfada olan Sami
Biberoğulları, günlerdir siteye,
kendi sayfasına uğramıyor
ama sadece bir iki arkadaş
arayıp ‘’Hocam nerelerdesin. Senin
için endişe etmeye
başladım.’’ Diye soruyor.
Neyse…Bela, musibet, dert..Adına ne derseniz
deyin. İşte onlar
benim ayrılmaz bir
parçam oldukları için
bünye onlarla bağışıklık
kazandı galiba. O bakımdan
beni bırakıp ana
mevzuya geçelim.
*****
Bu ayın
on altısında bir arkadaşımız
‘’ Örtünmeyen Kadının kocası
ne yapmalıdır?’’ Başlıklı bir
yazı yazmış bir başka sitede.
Ben daha yazıyı okumadan ‘’
Yazık ki
cevabı yaklaşık 800 sene önce
verilmiş bir soru üzerine kalem oynatmış arkadaş’’ Dedim.
Evet..sekiz yüz sene
önce Mevlana Celaleddin
Rumi bakın ne
güzel özetlemiş şu
örtünme meselesini:
Fih-i Mafih adlı
eserinden bizzat kendi
kaleminden dinleyelim:
‘’Örneğin, bir somun al, koltuğuna koy,
sakla, ‘’Bunu kimseye vermeyeceğim ‘’de; ‘’Vermek şöyle dursun,
göstermeyeceğim’’ de.
Ekmek, bolluğundan, ucuzluğundan yerlere dökülüp
saçılmıştır, köpekler bile yemiyor, ama vermemeye, göstermemeye kalkıştın mı,
bütün halk ona düşer; ‘’Sakladığın, göstermediğin o ekmeği mutlaka göreceğiz.’’
diye yalvarmaya, seni kınamaya, sövmeye koyulur.
Hele yenine sakladığın, vermemeye, göstermemeye
savaştığın o ekmeğin peşine öylesine düşerler ki bu düşkünlük, ölçüyü, sınırı
aşar, gider.
Çünkü "insan yasaklandığı şeye düşer."
Kadına "gizlen" diye emrettikçe onda da kendini gösterme isteği
çoğalır durur. Halkın da, o kadın ne kadar gizlenirse, onu görmek isteği o
kadar artar.
Şu halde, sen oturmuşsun, iki tarafın da
isteğini kızıştırıyorsun. Sonra da bunu doğru düzen bir iş sanıyorsun; oysa ki
bu iş, bozgunculuğun ta kendisi.
Eğer kadınının mayası temiz ise -yapma desen de,
demesen de- iyi huyuna, temiz yaratılışına uyacak, ona göre hareket edecektir
o. Bırak, işkillenme sen. Yok, tersine, mayası pis ise gene kendi yolunu
tutacaktır o.
Gerçekten de "Yapma, etme, görünme"
demek, isteği arttırır ancak; başka şeye yaramaz. ‘’
Arkadaşın yazısını okumadan
önce ‘’ Bu arkadaş, bu
yazısına bir tek
kendisini destekleyen yorum
alamaz’’ dedim ki
yorumları okuyunca ne
kadar haklı düşündüğüm
ortaya çıktı.
Hiç kimse onu
desteklemezdi zira ne
zaman birileri çıkıp da
bu topluma ‘’Ali
Ata Bak’’ Demeye kalksa
toplumun tepkisi tam tersi
yönde olmuştur.
Hatırlayın 1983 yılında seçimlere
üç parti ile
girdik: MDP, ANAP, SHP…Seçimlerden bir
kaç gün öncesine
kadar herkes seçimden
MDP nin birinci parti olarak
çıkmasını bekliyordu ama Kenan
Evren’in Tv den
açıkça MDP ye
oy istemesi MDP
yi birinci değil
sonuncu yaptı.
Yine hatırlayın, bir
ilahiyatçı ‘’ Kadınların
kahkaha atması ahlaksızlıktır. Dinen
günahtır.’’ Dedi, kadınlar
profil resimlerini kahkaha
atan kendi fotoğraflarıyla doldurdu.
Sapığın biri bir belediye
otobüsünde şort giyen
bir kadını tekmeledi,
hemen akabinde pek
çok bayan şort
giyerek dolaşmaya başladı.
Bir başkası satranca taktı
kafayı. Satranç oynayanı
direkt cehennemlik,
seyredeni de ‘’Domuz
eti yemiş gibidir’’ ilan etti
ama gelen tepki
çok farklıydı. Satranç
bilmeyenler öğrenmeye, hayatında domuz
eti yememiş olanlar ‘’
Bir tadına bakmalı
nasıl acaba?’’Demeye başladılar.
Örnekleri çoğaltmak mümkün elbette.
Hatta sayılamayacak kadar
örnek sıralayabilirim.
İnsanımız artık ‘’Ali
ata bak’’ dendiğinde hemen
penceresini açıp ‘’Sağda solda
bir at var
mı acaba?’’ diye
ya da ‘’
Ata bak dendiğine
göre bu atta
bir keramet var.
Hemen bakayım’’ Düşüncesiyle
hareket etmiyor. Yani
devran değişti.
Devran değişmesine değişti
ama bazılarının kafası
değişmedi.
Yeni nesil tabii
ki bilmez. Bizim
zamanımızda gaz ocakları
vardı. Bu gaz
ocaklarının kafası ( daha doğrusu
meme denen ufacık
aksamı ) sık sık
üzerinde pişen yemeklerin
yağları sebebiyle tıkanırdı. O
zaman gaz ocağı iğnesi denilen bir
şeyle bu tıkanıklığı giderirdik.
Ancak iğne ile
giderilmeyince de kafayı
değiştirirdik. İşte o
zamanlarda bir türlü
kafa yapısını değiştirmeyen, hep
koyduğum yerde otlayan
tipli insanlara ‘’Gaz ocağı
kafalı ‘’ derdik. O
devirlerden bu günlere
yarım asır geçti.
Gaz ocağı çoktan antika
eşyalar arasına katılmış
olsa da gaz ocağı kafalı
insanlar varlıklarını muhafaza
ediyorlar maalesef.
Bazı insanlarımız hâla
profil resimlerine ‘’ Hayır’’
yazısı koymakla ya
da tam tersi
‘’Evet’’ yazmakla insanların
-yapılacağı artık kesin
olan- referandumda oylarını
etkileyeceklerini sanıyorlar.
İşin doğrusu 12
Eylül 2012 Referandumunda evetçiler
ve hayırcılar bayağı
bir profil yapmışlardı
evet- hayır yazılarını ama
şimdi bakıyorum evetçiler çok
fazla takmıyorlar profile
mrofile. Hayırcılar ise
eski kafa. Onlarda
değişen bir şey
yok.
Profil resmine ‘’Hayır ‘’ yazmakla evetçi
bir vatandaşı hayırcıya
dönüştürebilmek mümkün müdür?
Çok zayıf ihtimal
de olsa mümkündür.
Ama… İşin aması var.
Yapılacak oylamada vatandaşın
çok büyük bir
kısmı neyi oylayacağının
bile farkında değil.
Yani çıkın sokağa
rastgele vatandaşa sorun:
‘’ Parlamenter sistem
deyince ne anlıyorsunuz?
Başkanlık sistemi sizce
nedir?’’ Hepsinden geçtim
‘’ Yasama, yürütme ve
yargı nedir? ‘’
Diye sorsanız belki
yargı hakkında bir
iki kelam eden
olacaktır. Ve o
insanlar içinde bazıları daha
yasama, yürütme nedir
bilmeden on sekiz
yaşında bu milletin
vekili olacaklar…
Peki vatandaş oyunu
neye göre belirliyor?
Vatandaş, genel olarak iki
şeye bakıyor: 1- Taraftarı
olduğu partinin lideri
ne diyor. 2- Gerçek
ya da sanal
dünyadan tanıdığı insanlar
ne diyor.
Demek oluyor ki
bir vatandaş ‘’Aaaa
yahu Ahmet abi/
Ayşe abla hayır
diyormuş. Ben de
hayır diyeyim’’ Diye
düşünüp oyunun rengini
değiştirebilir az bir
ihtimal olsa da…
İlle velakin siz
o insana ‘’
Ulan koyun ! Daha
önceki referandumda ve
genel seçimlerde, yerel
seçimlerde oyunu ( dolayısıyla
şeref ve haysiyetini)
iki torba kömür,
dört paket makarnaya sattın. Şimdi
de aynı şerefsizliği
yapma’’ Diyerek peşin
peşin insanların onur
ve haysiyetine hakaret
edersiniz profil resminize
istediğiniz kadar hayır yazın değişen bir şey olmayacak,
tam tersine daha önceki
seçimlerde yaşanan hezimet
ve hayal kırıklığını
yaşayacaksınız. Yani öncelikle
seneler önce tıkanmış
olan o kafayı
değiştirmeniz gerekiyor.
Bir referanduma giderken
hâla yukarıdaki karikatürler
sosyal medyada dolanıp
duruyorsa olacak olan
şeyi açık açık
söyleyeyim: Sandıktan evet
çıkar ve hayırcılar
yine ‘’ Bu
millet şerefsiz ya.
Namus ve şereflerini
iki torba kömüre,
dört paket makarnaya
sattılar’’ der durur.
Onlar öyle deyince karşı
taraf ‘’Koyun dediniz
biz de koyduk’’Diye
cevap verir.
Buna cevaben ‘’
Memleketin geleceğine, koydunuz
şerefsizler’’ denir.
Ona cevaben….Yılan hikayesi
vesselam. Yani: Sıkılmış
kotun davası…
İnsanların karşısına geçip
‘’ Koyun ! Nedir
oyun?’’ diye sorarsanız.
Alacağınız cevap da
‘’ Hele bekle…Karaman’ın koyunu
sonra çıkar oyunu’’ olur. Farklı bir
şey beklemenin mantığı
var mı?
Konunun daha net
anlaşılması için ibretlik
bir hikaye ile noktalıyorum.
1972 yılında liseden mezun olan Joe
Morgan ,Kenya’da tatildeydi. Joe ormanda gezerken . Tek ayağını kaldırmış bir
fil e rastladı.. Fil in canı yanıyor gibiydi. Joe onun yanına dikkatlice yaklaştı. Dizinin
üzerine çöküp filin ayağına baktı. Büyük
bir parça odunun filin ayağı battığını gördü. Yavaşça odunu filin ayağından
çıkardıkları sonra fil ayağını yere basabildi. Joe’ya dikkatlice bakan fil, hortumunu
kaldırarak uzun uzun öttürdü ve
yürüyerek uzaklaştı .
30 yıl sonra Joe ailesiyle birlikte Bir hayvanat bahçesine gitti . Fil bölümüne
geldiklerinde fillerden biri Joe ve ailesine dikkatlice baktı ve ön ayağını
kaldırıp yere indirdi. Bu hareketi Joe’ya
bakarak bir kaç kez tekrarladı.
30 yıl önceki olayı hatırlayan Joe bu
filin aynı fil olup olmadığını merak etti . Emin olmak istiyordu . Cesaretini
topladı . Üstü açık alçak duvardan
atlayarak filin yanına gitti ve fili gözlemlemeye başladı .
Fil Hortumunu öttürdü ve Joe’ nun
bacağına doladı.
Joe ‘’Aman Allah’ım bu fil o
fil ‘’ Dediği anda
fil onu hortumuyla tutup havaya kaldırdı.
Sonra ... Korkuluklara hızlıca çarparak
onu oracıkta öldürdü.
Demek ki hayvanat bahçesindeki
fil aynı fil değilmiş.
Bir ton
laf ederek anlatmaya
çalıştığım şey işte
bu: Fil aynı fil
değil.
(
Koyun ! Nedir Oyun? başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
20.01.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.