İçsel beyitlerimi
ötekileştiriyorum:
Dokunamadığım kalplerin
hüznü bulaştı sebepsiz,
Dolduruşa gelen
isyanlarda kaybolmuşluğun ıstırabı;
Yine yankısız seyri
ömrün,
Boyutsuz ruhu
bilinmezin gölgesine sığındığım,
Dudak payı
yalnızlığımın
En dokunaklı suresi
Yine Hakk nazarında
hüzne delalet
Yorgun telaşlarımdan
arda kalan o huzme.
Damsız bir hüzün,
Densiz bir kelam,
Demli bir mizaç;
Yine aşkın neferi bir
gönülde
Beyit beyit kaçırdığım yad
ellerden,
Surelerde en dokunaklı
bilinmez yine
Sadece O’nun nezdinde
muteber bir gölge,
Evrenin hepten teğet
geçtiği
Varlığın nüansı yine
kayıp yine mütereddit
Bir sıfatta saklı olsa
da
Ben her nasılsa saklı
tutamadığım yorgun bir serzeniş,
Atıfta bulunduğum
bizzat kayıp nefsim.
Boyutsuzum ezelden,
Sarmalında ömrün
doyamadığım hüzün teranesi;
Yine var olmayı dileyip
de,
Ölümü payidar kıldığım
ansızın
Ve berrak yüreğin
tortusu mu çöktü yoksa benliğine?
Demelerle geçti ömür be
gönül gözüm,
Üstelik en arsız
tayfasıyım sevgi denen tezahürde
Artık hangi zerreye
denk düştümse
Hele ki ebedi istirahatıma
yorgan döşek yığdığım
Onca kelamı da görünce,
Ölmeyi diliyorum
sadece,
Ölüp de kavuşacağımı
Yaradan’ın siluetine vakıf olası
Bir rahmanda,
Koşulsuz bir sevda
masalında,
Belki de en kayıp ve en
yorgun özne.
Dirliğin temennisi
saklı bu beyitte, görmez misin
Gönül gözüm?
Sevdikçe evreni,
Ayrı düştükçe
benlikten,
Kayıtsız şartsız şerh
düştüğüm onca şiirden arda kalan
Üç beş muğlâk imge
tedirginliğindeyim belki de:
Maruzat bildiğimden çok
öte
Sıtması yüreğin,
Yine ve yine titrek bir
izlekte
Sakındığım o kayıp
terennüm
İz etmişken yorgun ve
kayıp bellekte.