Siyasete bulaşmamak için şöyle başlayayım:
Zamanın birinde ülkenin birinde büyük bir ekonomik bunalım yaşanır.( Yani bizle alakası yok. Bizim ülkede böye bir durum hiç olmamıştır.) Öyle ki vatandaşlar bir iki ekmek alabilmek için bile fırınların önünde kuyruğa girmektedirler. İşte böyle bir günde bir vatandaş bakıyor ki önündeki kuyruk çok uzun. Sıra kendisine gelene kadar fırında ekmek kalmayacak. Onca beklemesi yorulması da caba. Hemen aklına bir plan geliyor: Başlıyor bağırmaya '' Heeeyyy Millet ! Aşağı mahalleye bir kamyon pirinç gelmiş. Herkese bedava bir çuval pirinç veriyorlar. Koşun.'' Sıradaki insanlar bunu duyunca ekmek almaktan vazgeçip aşağı mahalleye koşmaya başlıyorlar. Adam sıranın en önüne geliyor ama birden duruyor. '' Ulan ya doğruysa '' Diyor ve o da pirinç almak üzere aşağı mahalleye koşan insanların arasına katılıyor.
********
Hepinizin malumu olduğu gibi...Pardon herkesin malumu değilse bile bu yazıyı okuduktan sonra malumu olacağı gibi 1923 yılında imzalan Lozan Antlaşmasının süresi 2023 yılında sona eriyor. Öyle olunca da artık yer altındaki madenlerimizi kendimiz çıkarıp kendimiz işleyeceğiz. İnanmazsanız yemin bile ederim. Aynen öyle olacak.
Şimdi diyeceksiniz ki '' Hocam ! İlk okulda coğrafya derslerinden öğrendiğimiz kadarıyla bizde krom dışında öyle ele avuca gelecek maden yok ki. Yani kendi madenlerimizi kendimiz işletsek ne olacak?''
Yok öyle değil. Mesela dünya bor madenlerinin %74 ü bizim ülkemizde. Düşünün bir kere Niğde'nin bir ilçesinin adı Bor. Neden Bor? Çaktınız köfteyi sanırım. Bor'da bor yok ama gavur milletini kandırıp tüm dikkatlerini Bor ilçemize yönelterek bir taraftan Bor'u turizme kazandırmak, öte taraftan gerçekten bor madeninin bulunduğu yerleri gavurların dikkatinden kaçırmak için tabii ki.
Ama?
Ama televizyon ve buzdolabımızın üstüne örttüğümüz dantellerden, uçak yakıtına, sefer tasından, uydu yapımına kadar her moka yarayan bor, şekil a da görüldüğü gibi sadece hayır için kullanıldığından faideli bir element değil. Yani bizlere evet için kullanılacak elementler lazım.
Of yaaa. Yine siyasete bulaştım.
Öyle de değil efendim. Bor denen elementten her bi şey yapılabiliyor ama mübarek sadece ve sadece faideli işlerde kullanılabiliyor. Daha da açık konuşmak gerekirse mesela Uranyum gibi radyoaktif özellikleri yok. Öyle olunca da elin gavuru ne diyor? '' Ohoooo. Geçti bor'un pazarı, sür eşeği Niğde'ye'' Yani bir yerde '' Yemişim senin borunu ( borunu derken aklınıza ayıp şeyler gelmesin. O ''boru'' dan bahsetmiyorum. Konu bor madeni) Var mı elinde bütün dünyayı ortadan kaldıracak bir elementin? '' Diye dalga geçiyorlar bizle.
Evet...( Bu evet de siyasi değil ) asıl soru bu? '' Var mı elinde - varlığı sebebiyle- tüm dünyanın uykularını kaçıran, korkularından altlarına def-i hacet eylettiren bir element?''
Var...Hem de sadece ve sadece Türkiye'de olan bir element var ki şu anda tüm dünya ( Özellikle de ABD ) işte bu elementin peşinde.
Peki bu elementin adı ne? Nerede bu element? Dünya bu elementin peşinde ise ele geçirmek için neler yapıyorlar?
Hemen açıklayayım:
Aslında bu tek bir element değil. Bir kaç tane elementten bahsedeceğiz.
Mesela: Dünyada en fazla Neptünyum elementi Türkiye'de bulunuyor.( % 74ü )Elimizdeki rezervin değeri 9 trilyon doları buluyor.
Madenlerimizin niçin özelleştirildiğini anlayabiliyorsunuz sanırım. Dokuz Trilyon dolar ne demektir tasavvur edebiliyor musunuz?
İlle velakin neptünyum sıkıntılı bir element. Dünyada öyle müthiş bir neptünyum ihtiyacı yok. Uranyum ile karışık yapay bir element olan neptünyum sadece nötron dedektörü yapımında kullanılıyor ve dünyadaki yıllık üretimi de bir kiloyu bile bulmuyor.
İyi de başka elementlerimiz de var. Mesela Feomidyum.
ABD ve bilim çevreleri tarafından gizli tutulan bu madenin yüzde 74’ü ( Neden hep %74 oluyor bu rakam, işte onu çözemedim.) Türkiye’de. NASA uyduları öyle tespit etmiş. Son derece basit ve ucuz metaller kullanılarak süper mıknatıs üretilmesini sağlayan bu feomidyum sayesinde petrol bağımlılığı ortadan kalkacak ve uluslararası petrol kartelleri çökecek. Sürtünmesiz havada giden trenler filan yapılabilecek.
Türkiye dışında bu elementin en çok bulunduğu ülke ise %4,8 oranıyla Nepal'miş.
Feomidyum son derece basit ve ucuz metaller kullanılarak süper mıknatıs üretilmesini sağlıyor. Eğer ayrıştırılmış feomidyum varsa bu süper mıknatısların üretimi çok kolay ve zahmetsiz oluyor. Süper mıknatıs ne işe yarar peki? En basit anlatımla petrolü çöpe atar. Mevcut elektrik motorlarından yüzde 730 defa daha verimli yeni nesil elektrik motorları üretilebilir. Yani benzinli motorlar büyük ölçüde tarihe karışır. Peki, bu neden gizli tutuluyor? Başta ABD olmak üzere tüm petrol üreten ülkeler, varili en kötü dönemde bile 30 dolar eden petrollerini bunun onda biri fiyatına satabilmek için ter dökerler. Uluslararası petrol kartelleri iflas eder.
Peki periyodik cetvelde Feomidyum diye bir element var mı?
Sormak bile abes. Elbette ki yok. Neden? Elin gavuru senin uyanmanı ister mi? Düşün bir kere o periyodik cetveli kim yaptı? Ama çok önemli bazı şeyler daha var. Yani asıl bombaya henüz gelmedim. Periyodik cetveli hazırlayan Dimitri Mendeleyev'in aslında bir Türk olduğuna mesela...
Şimdi asıl can alıcı konuya girmeden önce sizlere bir soru: Bilgisayarınızda niçin '' con'' adlı bir klasör dosya açamazsınız?
Evet..İleride başka sorularım da olacak ama öncelikle bu soruya cevap arayın bakalım. Niçin?
Açamazsınız zira böyle bir dosya açabildiğiniz takdirde ulaşacağınız şey '' Contorium'' dur. Yani hani yukarıda Feomidyum için ''Benzinli motorlardan 730 kat daha verimli elektrik motoru üretmemizi sağlayacak element'' demiştim ya, işte ondan da yüzlerce kat daha faydalı olan bir elemente ulaşabilirsiniz eğer ''Con'' adlı bir klasör dosya açabilirseniz.
Aslında özbe öz Türk olan Mendeleyev 1869 yılında Periyodik cetveli hazırlarken Contorium adlı bu elementi bulmuş ve periyodik cetvelin 90. sırasına yerleştirmiştir. Ancak durumu çakan Ruslar '' 90. Sırayı boş bırak '' Diye baskı yapmaya başlamışlar adamcağıza. O da '' Olmaz yahu. Nasıl boş bırakayım. Hiç olmazsa oraya tırı vırı bir element olan Toriumu ( Toryum) yerleştirelim'' Demiş. Toryum diye bir element var ama neden ille de 90. sıraya onu yerleştiriyor Mendeleyev? Bir hikmeti var elbette. ( Biraz sonra göreceksiniz. )
Şimdi çok dikkat !
Con+ Torium = Contorium
Durumu çakallıyorsunuz değil mi?
Ancak Mendelev ( Ki asıl adını bilmesek de muhtemelen Musa olması lazım ) adlı bu uyanık Türk, müthiş bir zeka örneği ile bize Contorium adlı bu elementin nerede olduğunu da şifreli bir şekilde bildirmiş. Biz Türkler maalesef olaya geç uyanmışız. Oysa özellikle ABD olayın farkında.
Şimdi daha da dikkat !
Toryumun atom numarası kaç? 90... Size bir şey hatırlatıyor mu?
Hatırlamadınız tabii ki. Ben söyleyeyim: Türkiye'nin uluslararası telefon kodu da 90 ..
Peki aynı toryumun kütle numarası kaç? 367,4...Bu ne peki?
Şimdi müthiş Türk Mendeleyev'in müthiş zekasına pür dikkat lütfen !!!
Toryum, Türkiye'de nereden çıkartılıyor? Manisa İlimizin Gördes ilçesinden. Peki Manisa ilinin Gördes ilçesinden 367,4 Km kuzeye çıkınca nereye ulaşıyorsunuz? İstanbul Boğazı.
Yani?
Yani aslen Türk olan Mendeleyev taa 1869 yılında Contorium adlı bu elementin tek mekanı olan yeri şifreli bir şekilde işaret ediyor bizlere: İstanbul Boğazı ve Haliç.
Bir düşünün Haliçe elin gavuru niçin '' Golden Horn'' ( Altın Boynuz ) dedi? Çünkü dibinde barındırdığı Contorium elementi sebebiyle altın yumurtlayan bir tavuktu Haliç. Ancak tabii ki ''Altın yumurtlayan tavuk'' Diyerek Türkleri ve diğer dünya devletlerini ( Özellikle hızla büyüyen Japonya'yı) uyandırmamak için '' Altın Boynuz '' Deyip asıl maksatlarını hep gizlediler.
Özellikle ABD, sözde Japonları uyuttuğunu sanıyordu. Oysa gözleri çekik de olsa Japonların gözünden kaçmamıştı İstanbul Boğazı ve Haliç kıyılarındaki Erguvan ağaçları. '' Ulan bu ağaçlar dünyada niçin sadece burada yetişiyor ki? Bunun bir hikmeti olmalı'' Diye kafa patlattılar ve sonunda hamamdan cıscıbıldak fırlayan Arşimet gibi '' Evraka= Buldum'' dediler. İstanbul Boğazı ve Haliçte öyle bir maden vardı ki işte kökleri bu madenden ( ya da elementten) beslenen Erguvan ağaçları hep pembe çiçekler açıyordu.
Bu olayın peşine düşünce gördüler ki gerek İstanbul Boğazı, gerekse Haliç, hiç bilinmedik ama müthiş bir element kaynıyordu. Bu elementi bir şekilde ele geçirmeleri gerekiyordu ama nasıl?
Aynı yıllarda İstanbul Belediye Başkanı olan Bedrettin Dalan'da '' Ulan arkadaş ne bu Haliç'in hali? Valla resmen bok götürüyor'' Diye kara kara düşünüyordu ki tamamen haklıydı. Haliç'in yüzeyinde inek işkembesi görmek bile mümkündü. O derece pis ve berbat kokan bir yerdi.
Bedrettin Dalan '' Şu Haliç'e bir dalmalı ve bir balık almalı'' Diye düşünürken Japonlar devreye girip '' Sayın Dalan. Sen dalma biz dalarız. Haliç'i tertemiz yaparız ama Haliçten ne çıkarsa bizimdir. Tamam mı?'' Dediler. Dalan ise içinden '' Ulan ne çıkacak ki boktan başka. Ha bir de belki kayıkla karşıdan karşıya geçerken cebindeki parayı düşürmüş olan bir iki Bizanslının ya da Osmanlı'nın parası çıkar ki o da zaten onca çamurun, pisliğin içinde görünmez bile'' diye düşünerekten. '' Tamam la. Siz Haliç'i gözlerim gibi masmavi yapın, ne çıkarsa sizindir.'' dedi. Nereden bilsin garibim contoriumu?
Rusya, boğazların altıyla değil üstüyle ilgilendiğinden olaya uyanamadı. ABD daha '' Ne oluyor ulannn. Gidiyor bizim Contoriumlar. Diyemeden Japonlar Haliç'e daldılar ve Contorium'u aldılar.
Yani Haliçteki Contorium gitmişti.
Dikkat ederseniz Japonya özellikle de Bedrettin Dalan'ın İstanbul belediye başkanı olduğu yıllardan sonra ( 1984-1989 ) Sanayide dünyanın en güçlü devletlerinden biri oldu. Neden? Bizden çaldığı Contorium sayesinde.
Peki Bedrettin Dalan'a ne oldu?
ABD '' Sen misin contoriumu Japonlara kaptıran'' dedi ve çok acı bir intikam aldı ondan. Fetö'yü zavallının başına musallat etti. Bedrettin Dalan da oldu mu bir Ergenekoncu? Zavallı adam yurt dışına kaçtı da hapisten kurtardı kendisini.
Ancak, contorium denen bu çok çok kıymetli elementin asıl merkezi İstanbul Boğazıydı. Türkler uyanmadan ve bir başka devlet el koymadan onu oradan yürütmenin derdine düştü ABD.
Gerçi Türkler Lozan Antlaşması mucibince topraklarındaki madenleri çıkarmak ve işlemek hakkına sahip değillerdi ama içlerinden biri uyanıp da '' Kardeşim ! Tamam, topraklarımızdaki madenleri çıkaramıyoruz ama bu element denizde. Antlaşmada ''Denizlerdeki madenleri çıkaramazsınız'' Diye bir madde yok diye caz yaparlarsa?
Bir an önce harekete geçmelilerdi. Ancak bunu direkt kendileri yaparsa Türkleri ve diğer devletleri huylandırabilirlerdi. O halde? O halde Türklerin, daha doğrusu mevcut iktidarın kankası olan olan Arapları paravan olarak kullanmalıydılar.
Şimdi ikinci soruya geçelim.
Arapların petrol trilyoneri şeyhleri neden İstanbul Boğazı ve çevresinde Dubai tipi binalar yaptırıyorlar?
Yavaş yavaş uyanıyorsunuz sanırım.
Siz sadece aysbergin su üstünde olan kısmını görüyorsunuz. Yani dikine bir şekilde gök yüzüne uzanan o gökdelenlerin kime ne faydası olabilir ki? Otur Boğazı seyret. Bu mudur amaç sanıyorsunuz? Değil elbette.
Satın alınan her yer ve yaptırılan her yedi yıldızlı otel ve bina aslında paravan. Tüm dümen yerin altında dönüyor.
ABD, Arap şeyhlerine aldırttığı ve yaptırdığı bu binaların altında on binlerce dönümlük bir alanda dev tesisler ve işletmeler kurarak çaktırmadan bizim contoriumları aşırıp kendi ülkesine taşıma derdinde. İlle velakin?
İlle velakin artık maymun gözünü açmış durumda. Yani Haliçteki Contoriumlarımızı kaptırdık ama Boğazı yedirmeyiz kolay kolay.
Nitekim bir uyanık gazetecimizin gözleri açılıyor ve devletimizi uyarıyor:
Kim bu gazeteci? Yok adını sanını yazmamayım. Reklam olmasın. Zira çok ciddi bir iş yapıyorum şurada. Araya reklam almıyorum.
Her neyse...Bu gazeteci 2015 yılında diyor ki:
'' Bu elementi iki ay önce muhalefet milletvekillerine yazmıştım. Dünyada sadece İstanbul Boğazında bulunduğunu,rezervin 127 bin ton olduğunu, parasal değerinin ise 23 Trrilyon dolar civarında bulunduğunu yazmıştım. '' Vekil beyler. Bunu meclise taşıyın'' dedim. Kim taşıyacak? Onlar sadece kendilerini meclise nasıl taşırım sevdasındalar. Kim düşünür s... boktan bir elementi değil mi ya? ''Boğaziçinde yapılan köprü, su altı tünellerini, inşaatlarını yapan firmalar hafriyatları ne yapıyorlar?'' diye eklemiştim.
Yeni meclis kurulduğunda bu konuyu iyiden iyi açacağım. Belki duyarlı bir vekil seçebiliriz.
BENİM EN BÜYÜK DÜŞMANIN CEHALETTİR..MUSTAFA KEMAL ATATÜRK.
Yani evet..Cehaletle savaşmak lazım. Bu nasıl bir cehalettir ki adamlar gelip yok efendim köprü, yok efendim Marmaray, yok efendim Avrasya Tüneli diye Boğazlarımızda kazılar yapıyorlar, o caaanım contoriumlarımızı araklayıp araklayıp götürüyorlar ama bir Allahın kulunun aklına gelip de '' Hoop ağalar, o hafriyatın içinde ne var? O pembiş pembiş madenleri nereye taşıyorsunuz? Hem nedir o madenler?'' Diye sormuyor.
Ya da?
Ya da bizimkilerin aslında gözü açılmış vaziyette.
Karşımıza Lozan Antlaşmasıyla çıkıp da '' Siz ülkenizin madenlerini kendiniz çıkaramazsınız'' demesinler diye Marmaraymış, Avrasya Tüneliymiş, köprülermişi Kanal İstanbulmuş gibi bahanelerle çaktırmadan Contorium madelerimizi kendimiz çıkartıyoruz. Kendimiz derken tabii ki kendi ellerimizle çıkarmıyoruz. Bu konuda daha önceden tecrübesi olan Japonları kullanıyoruz yine.
Bir düşünün. Neden Marmaray'ı olsun, Osman Gazi Köprüsünü olsun ve Boğazlarla ilgili tüm yatırımları hep Japonlarla ortak yapıyoruz?
İki sebep var: 1- ABD yi kıllandırmamak. Ya da kıllansalar bile arkamıza Japonları almak. Herifler ne de olsa Hiroşima ve Nagazaki yüzünden kıl oluyorlar ABD ye. 2- Japonlar bu işi biliyor. Haliç dolayısıyla tecrübeleri var.
Peki Arap şeylerinin aldıkları ve yaptırdıkları Dubai tipi gökdelenler, yer altına kurulan onca tesis ne olacak? Koskoca ABD haybeye mi kürek çekiyor?
ABD hiç haybeye kürek çeker mi? İllimunati işin içinde. Opus Dei işin içinde, Armageddon işin içinde, CIA, Mossad, FBI, Rorschild, Rockofeller, Aron Feller, Soros, Mafya, Bilderbergler, Mason Locası, Tapınak Şovalyeleri, hatta rahmetli Marcus Antonius bile işin içinde ki o bu işe niçin karışıyor onu anlamış değilim. Geberip gitmişsin asırlar önce. İşine gücüne baksana. Ne işin var senin contoriumla. Üstelik ABD li de değilsin.
Her neyse...
Siz 15 Temmuz darbe girişiminin sebebi ne sanıyorsunuz?
ABD Fetö'yü niçin başımıza bela etti? Hep bu Contorium yüzünden.
************************
Halen okuyor musunuz? O zaman devam ediyorum.
**************************
Her şey Boğaziçi Üniversitesi Kimya Bölümü öğrencisi Can G. Kuseyri’nin Windows işletim sisteminde “con” isminde bir klasörün açılamayacağını keşfetmesiyle başladı. 2006 yılında Aktüel dergisi tarafından uydurulan, Saadet Partisi’ni seçim kampanyasına kadar giren “Feomidyum” şakasından esinlenen Can, biraz eğlenmek için “Contorium” adıyla kendi uydurduğu mineral üzerine hazırladığı videoyu YouTube’a yükledi.
Türkiye’nin maden zenginliği hakkında türetilmiş komplo teorileriyle dalga geçen videoya göre, dünyada yalnızca İstanbul Boğazı’nın derinliklerinde bulunan “Contorium” 23 trilyon dolar değerindeydi ve Amerikan emperyalizmi Contorium’un çıkarılmasına izin vermiyordu.
Türk Nazi Partisi’nin propagandası oldu Ancak Contorium şakası bir süre sonra kontrolden çıktı. Video, Contorium’a inananların bir takım eklentileriyle Google’da 15 bin sonuca ulaştı. Kuseyri’ye bir yandan tehdit mesajları, diğer yandan arkadaşlık istekleri yağmaya başladı. Hakkında soruşturma açılsın diye savcılığa bile başvurulurken, Contorium ‘Türk Nazi Partisi’ tarafından propaganda malzemesi haline getirildi. Baştan sona inandırıcılıktan uzak olan videoda İstanbul Boğazı’nın derinliklerinde Contorium isminde 23 trilyon dolar değerinde bir maden olduğu, bu madenin İstanbul’dan başka hiçbir yerde bulunmadığı, ABD ve İsrail’in Contorium’un çıkarılmasına izin vermediği, yabancı bankaların ve Arap petrol zenginlerinin kazı yapmak için boğazdan yalı satın aldığı, erguvanların rengini bu madenden aldığına varıncaya kadar bilgiler yer alıyordu.
Video yer yer Soros, Obama, Tuncay Güney, İsrail bayrağı, Avrupa Parlamentosu gibi görsellerle zenginleştirilerek 9.5 dakikalık bir “ikna sağanağı” haline getirilmişti. Fakat Contorium videosu “internet ortamına düştükten sonra” katlanarak çoğaldı ve komplo teorisini imal eden adamın kontrolünden çıkarak bir “toplumsal kanaat” haline geldi
Şu Linke bakabilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=O19vxUE0QDQ
Can, önce “Contorium mineraline sahip çık” isminde bir facebook grubu oluşturarak binlerce kişiyi burada buluşturdu. Bunu Ekşi Sözlük’e peş peşe girilen entryler izledi. İlgiyi gören Can, iddialarına daha komiklerini ekledi: Contorium’un mucidi Dmitri Mendeleyev Türk’tü. Babasının Sibirya Türklerinden olduğunu öğrenen Mendeleyev, Rusya’nın sıcak denizlere inmek istediğini bildiği için Rus hükümetini yanıltmıştı ve İstanbul Boğazı’nda bulunan Contorium’u periyodik cetvele Torium olarak gizlemişti.'' Gibi palavraları da sıraladı ve bayağı bir ilgi çekti. Hele de Mendeleyev'in Türk olması ballı kaymaktı adeta.
Lakin Can bunca ilgi görmenin yanı sıra tehditler almaya, hakkındaki suç duyurularına da maruz kalıyordu. Zira ülkenin çok önemli bir sırrını(!) ifşa ediyordu.
Can, artık “Cann Tiersen” takma adını kullanmaya başladı ve bir yerde iki günden fazla duramıyordu. Çok geçmeden “Contorium gerçeğine kendisini adamış” yurtsever vatandaşlarla MSN görüşmeleri başladı ki bir tanesi evlere şenlik:
Bozkurt66: Contorium hakkında ne biliyorsun?
Cann Tiersen: Çok şey biliyorum
Bozkurt66: Bana anlatabilir misin?
Cann Tiersen: Abi anlatırım ama çok sakat gerçekler bunlar, yaşatmazlar bizi…
Bozkurt66: Bak canım önce kendimi tanıtayım (Kendini nasıl tanıttıysa arık ...) Hiç bi halt yiyemezler bu ülke bizim.
Can Tiersen bir şeyler diyor. Ya da malum video ile ilgili olarak Bozkurt 66 Tekrar konuşuyor:
Bozkurt66: Sadece bu kadarını mı biliyorsun?
Cann Tiersen: Evet abi çoğu insan sadece bu kadarını biliyor.
Bozkurt66: O zaman ben biraz bilgi vereyim. (Buraya Dikkat !!!!. Contoriumun mucidi Can G. Kuseyri'ye Contoriumu anlatıyor Bozkurt 66 Rumuzlu şahıs.)))))))))))
''Yaptığımız araştırmalara göre 15 gr. Contorium minerali atom bombasından sekiz kat güçlü bomba haline dönüştürülebiliyor. 1 ton Contoriumla bütün dünya yok olabilir. Silah üzerinde çalışmalarımız devam ediyor.''
Cann Tiersen: Tüm dünya Türklerini birleştirebilecek bir silah yaratabiliriz bence...
Sanırım yazıya başlarken anlattığım fıkranın sebebini de anlamışsınızdır.
Haa bu arada unutmadan Erguvan ağacının, yani bizdeki bir diğer adıyla Leylak'ın ana vatanı Türkiye değil Güney Avrupa ve Batı Asya'dır ve bizde Marmara'dan daha çok Akdeniz bölgemizde yetişir. Yani sadece Boğaza has bir ağaç değildir.
Hrıstiyan inancına göre Hz. İsa'nın ihanet eden havarisi Yahuda kendini bu ağaca asmıştır. Efsaneye göre bu olaydan sonra, önceleri beyaz olan erguvan çiçekleri utançtan ya da kandan kırmızıya dönmüştür.
Sondan iki önce..
Resim ... de gördüğünüz ve Contorium diye yuttuğumuz mineral turmalin kristali, Can G Kuseyrinin elinde gördüğünüz ise kuartz dır.
Ve sondan bir önce.
Türkiye'de '' Kurtuluş Atom Müzesi'' Diye bir yer yok. ( Videoda adı geçyor. eğer seyredersiniz.)
Ve son:
Günümüzde insanların bir maden ismi olarak bildiği şirin ilçemiz BOR, sanılanın aksine Yunanca "poros" dan gelir. Fener Rum Mektebi meşhur Türkçe muallimi J.Karlos tarafından yazılan Türkçe, Rumca lugatinde Rum kilisesine tabi sehirler ve köylerin isimleri vardır. Bor Şehri de bu meyandadır. Yunancası Poros , Fransızcası Bore'dur.Bu kelime yol, deniz ve limanı ifade eder. İlçe Türk hakimiyetine geçtikten sonra '' Poros '' kelimesi az değişikliğe uğratılmış ve ziraate elverişli olmayan toprak anlamında, ''bor'' olarak kullanılmıştır. Bizans imparatorluğunda Girit sahillerinde bu ismi taşıyan pek çok köy vardır.
KISSADAN HİSSE: Her komplo teorisine balıklama atlamamak lazım.
RESİMLER:
1- Contorium elementinin mucidi Can Kusyri ve elindeki kuartz minerali
2- Contorium diye yutturulan turmalin kristali ( ASlında yabana atmamak lazım. Değerl bir taş olup süs eşyası yapımında kullanılıyormuş. )
3- Gördes ve İstanbul Boğazı arası..Tam 367,4 Km imiş. Ben ölçmedim ama Google amca 427,4 Km diyor. Ancak tam düz bir hat çekilirse 367,4 Km olma ihtimali oldukça fazla.
4- Yazımda bahsettiğim gazeteci ve bahsettiğim mesajı ile ilgili paylaşım.
5- İstanbul Boğazı kıyılarında Erguvan ( Leylak ) ağaçları