Şiirler tecelli ediyor İstanbul’un
sarkacında bir hutbe tadında iken özlemin çağrısı. Sancılar da biçimleniyor
hele ki aykırı bir yüklem tadında iken bağnaz özneler sandıklarının çok
ötesinde kayboluyor güneş, gecenin tekelinde bir ay’a bir de yıldızlara
düşmüşken yolu k/ayıp cümlelerimin.
Ayyuka çıkansa sadece rahmetin
şekillendiği aykırı temennileri insanoğlunun hele ki ötekileştirdiği yalnızlığı
da buyur etti mi şeytanın zimmetli sofrasına…
Adını konduramadıklarımız, adsızlığın
bedeli iken beyitlerde saklı o heyecan bir nebze de olsa şefkat özlemi iken
şiirlerin muğlâk tınısı sanırsınız ki; sevme özürlü varlıklarımızdan müteşekkil
evren.
Yorgun miladını evrenin…
Yorgun ellerini Tanrı’nın…
Yorgunluktan da öte oysa özlemini
duyup da hala hangi akla hizmetse bağdaş kurduğumuz sevda masalları…
Melek yetilerin şeytan indinde bir
yoksunluğa tabi olduğu; öfkeli rötuşların zaman aralığında satırlara yığdığı;
satırların arıttığı duyguların bile töhmet altında kaldığı hele ki körelmiş
mizaçların un ufak ettiği hayal öbekleri sanki uzaklardan çağıran bir feryadı
da mimlemişken zaman zaman hele ki öfke kontrolüne munis bir tınıda veryansın
eden…
Soyut rakımlarda kesişen yollarımız
yine ufuk özürlü bir rotada kaybolmuşluğumuzla namert kahkahalara sığınıp da
sığdıramazken benliğimizi yere göğe ve çatal sesinde yoksunluğun; kör
yetilerinde bilinenin bir de nahoş bir mağlubiyet iken pişmanlık duyulası hele
ki tekelinde kalmışlığı o kırık tekerin devindiği mahrem bir yargı iken beyitlerin
sağanağında bir de örselendik mi…
Kalp gözümüzden hallice.
Aşka dönük gönlün her nasılsa soyut
bir ritüelde istiflediği sayısız bakış açısı üstelik minval addedilen bir
tınıyı yok saymak yine duygu pazarında ümmeti kayıp dinlerin kayıp frekansı ile
gölgelendiğimiz o gayri meşru meşrep.
Biz ki sizlerden yoksun.
Siz ki onlar özürlü.
Onlar ki kayıp kıtaların ayıp
şarkısı.
Ve temennimiz odur ki; kayıtsız
şartsız şerh düşsün Tanrı tüm zamirleri bir imgelem mahiyetinde gözüne soka
soka insanlığın nifak sokulan tüm illet mazeretleri de yok saydığımız kadar yok
sayılmadığımız…
İkilikli telaşlar ürüyor sonrasız bir
kıvılcım iken seyirlik bir yangına dönüşen. Zamansız ikballeri var madem
rahminde doğa’nın güfteler kadar da sancılı sancağını diktiğim her şiir.
Ilımlı kanım, ılıman kandıklarım,
ilintisiz belki de hissettiklerim hele ki zuhur eden hüznü katlayıp da postaya
verdim mi hele ki varış adresi dünden menzilde saklıyken.
Öbürsüz düşler mi ne belki de soyut
bir recm yine menfi bir ruhu müspet bir ikramla şereflendirip bir de dolduruşa
getirdiniz mi…
Sağanağın ritminde soluksuz damlalar.
Damlaların eriştiği gölette sağanak
mağduru karıncalar.
Karınca kararınca yüklendiklerimiz
yine bir karartı hani o izdüşümü var ya: bayat gecenin ertesi taze ekmek
tadında… zannımca demenin mağduriyeti belki de masum bir şarkıyı uğurlamak
gidenin peşi sıra.
Hepsi mi hiç biri mi yoksa hepsi
addedilen yine boş bir teneke kutuda yankılanırken bir görev addedip bir de
huzuru nakşedip hele ki kehanet erbabı falcı kadının sunumu iken beyaz papatya.
Oynak düşler düşüşe geçti mi,
sarmalında hicap etti mi ömür dünü andan soyutlama becerisini yitirip de yarın
bellediğini dünden tasavvur etmişken…
Zabıta memuru adeta her şiirin
penceresine astığım şanlı bayrağı yine yürek mağdursa ve de mağrur… sonrası ise
çetele tutup, esnetmek kaygıları.
Cümle yangınlarım cümleten heba olsa
da cürüm yüklü nidalarda soluklansam zamansız ve arsız bir imgeyi yad etsem her
kusuru ayıp bellediğim; her ayıbı sır; sırrı serpinti aynasız hükümleri de aryalara
yığdığım…
Bir nifakta kayıtlı öfke; sevginin
kehanet bildirgesine kondurduğum buse olsa da tek takıntım bir rahleye asıyorum
iç sesimi, asıl kopyamı çoğaltıyorum gün ve gün; hazan serpintisinde bahar
ekiyorum; baharsa bağrımda saklı tuttuğum irsi dökümü belki de babadan yadigâr.
Z/amirler nasıl da göreceli hele ki
zan altında ise ifrata da kaçmadan soru sormayı görev bellemek ki
kifayetsizliğin muhatabı iken sessizliğe konuşlu bir mihrabı matemle boyayıp
ifa etmek yine delik deşik ruhun da küpeştesinde lezzetli bir ikram iken şiirin
hikâyesi ve kenetlendiğimiz ama kilit de vuramadıklarımız…