KALLEŞLİK  VE  İHANETİN  DORUK  NOKTASI - MEZHEPLER  NASIL  VE  NEDEN  ORTAYA  ÇIKTI?  MUTLAKA  GEREKLİ  MİDİR?-- 4.  BÖLÜM --

Muaviye'nin  Şam'da aleyhine  propagandaları  ve  kendisini  halife  ilan  etmesi  üzerine  Hz.  Ali  Şam  üzerine  harekete  geçti.  Ancak  aynı  anda  Hz.  Ayşe  de  Hz.  Ali'ye  karşı  bir  ordu  hazırlamış  ve  bu  orduya  Talha,  Zübeyr  gibi  büyük  sahabeler ve daha  pek  çok  Müslüman  dahil  olmuştu.

Hz.  Ayşe  ve  oluşturduğu  ordu Basra'yı  ele  geçirip  Basra  valisi  Osman  Bin  Huneyf'i  esir  ettiler ve  ona  çok  kötü  davrandılar. Bu  olay üzerine  Hz.  Ali  de  Basra  önlerine  geldi .  Önce Talha  ve  Zübeyr'i  böyle  bir  savaşın  olmaması  için  ikna  etmeye  çalıştıysa  da  muvaffak  olamadı.  Savaş  kaçınılmazdı  ve  nitekim  9 Aralık  656 Tarihinde  başladı  bu  savaş.

Savaş  Hz.  Ayşe'nin  bindiği  Asker  adlı  devenin  etrafında  cereyan  ettiği  için  tarihe ''  Cemel  Vak'ası''  olarak  geçti.  

Bu  savaş  bittiğinde  Hz.  Ayşe  taraftarlarından  13.000,  Hz.  Ali  taraftarlarından  2.000  insan  öldürülmüştü. 

Bu,  akıl almaz  bir  savaştı.  Talha  ve  Zübeyr'in  öldürüldüğü,  Hz.  Ayşe'nin  esir  edildiği  böyle  bir  savaşın  altında  yatan ana  sebep  ise  maalesef  hırs  ve  intikam  duygularıydı.

Hz.  Ayşe'ye  atılan  zina  iftirası  ile  ilgili  olarak  Hz.  Ali,   kendisine  fikrini  soran Peygamberimize  ''  Araştırınız '' ,  hatta  bazı  kaynaklara  göre  ''  Boşa  gitsin''  demişti  ve  Hz.  Ayşe  bunu  asla  unutmamıştı.  Öte  taraftan  Zübeyr  Basra,  Talha,  Kufe  valiliklerini  istemiş  ama  Hz.  Ali  ''  Hayır''  demişti.  İşte  bu  sebepler  toplamda  15.000  Müslümanın  canına  mal  olmuştu.

Ancak,  ''  İhanetin  doruk  noktası ''  Dediğim  olay bu  değildir.

Cemel  Savaşından  hemen  sonra  artık  Muaviye  ile  Hz.  Ali  Arasında  bir  savaş  daha  da  kaçınılmaz  hale  gelmişti. 

Cemel  Savaşından  sonra  Kufe'ye  çekilen  Hz.  Ali  biraz  toparlanıp  Şam  üzerine  yürümek  için  Nuhayle  denilen  yerde  ordu  kurdu.  Bu  arada  Muaviye  de Mısır  fatihi,  büyük  komutan,  kurnaz  diplomat  Amr  İbn'ül  As'ı  yanına  aldı  ve  Hz.  Ali'nin  ordusu  ile  Muaviye'nin  ordusu  Rakka  yakınlarında Sıffin denilen  yerde  karşı  karşıya  geldiler.  Karşılıklı  barış  görüşmeleri,  anlaşma  teşebbüsleri  üç  ay  kadar  sürse  de  bir  sonuç  alınamayınca 26  Temmuz 657  de savaş  başladı.

Savaşın  başlarında  Muaviyenin  ordusu  perişan  oldu.  Yenilgi  artık  kaçınılmazdı  onlar  için.  Ancak  herşeyin  aleyhlerine  gittiği  bir  anda  Amr  ibn'ül  As  Muaviye  ordusundaki  askerlerin  mızraklarının  ucuna  Kur'an-ı  Kerim  sayfaları  taktırdı  ve  '' "siz ve biz birbirimizi mahvettikten sonra sınırları kim muhafaza edecek. Aramızda Allah'ın Kitab'ı hakem olsun" diye bağırmağa başladılar.

Bunlar  aslında  pek  çoğumuzun  daha  orta  okul  sıralarında  öğrendikleri  bilgiler  ama  az  sabır.  Çünkü  bilinmeyen  bir  konu  da  var  burada.

Evet..Şimdi  gelişmeleri  dikkatle  takip  edelim  ve  neden  ''  İhanetin  doruk  noktası  ''  dediğimi  anlayın.


Hz  Ali,  Mızrakların  ucundaki  Kur'an  sayfalarını  görünce     çoğunluğu  Kufe'li  olan  kendi ordusuna  şöyle  hitap  etti:  "Ey Allah'ın kulları ! Haklı ve doğru yolda olduğunuzdan şüpheniz mi var? Bu yolda ayak direyin,düşmammnızın cezasını verin. Muaviye, Amr ve ibn Ebi Muayt ve onlarla bulunan kimselerden çoğu din ashabı ve Kur'ân erbab ı değillerdir. Ben onları sizden iyi bilirim. Bunlar gençliklerinde gençlerin şeriri (  şer  sahibi,  kötü )  oldukları gibi yetişkinler sınıfına dahil olduktan sonra da o sınıfın şeriri olmuşlardır. Tanrıya yemin ederim ki bu bir hiledir. Maksatları sırf uğramakta bulundukları mağlubiyeti ve zaifliklerini kurtarmakt ır" 

Lakin  Kufe'liler  ''  "Allah'ın Kitabına dâvet edilmemize karşı ona uymamak elimizden gelmez" diye  cevap  verdiler.

Hz. Ali, kendisinin bunlarla savaşmasının, Kur'ân hükümüyle amel etmelerini teminden başka bir maksatla olmadığım, zira bunların Allah'ın emirlerine karşı ayaklanıp isyan etmiş olduklarını söyledi ise de  bazı  hafızlarlardan  oluşan  bir  topluluk "Ya Ali! Kur'an'a dâvete uy. Yoksa seni tamamiyle onlara teslim eder veyahut Osman b.Affan'a yaptığımızı yaparız" dediler.  Hz.  Ali  bir  anda  kendi  ordusunun  ihaneti  ile  karşı  karşıya  kalmıştı.  Ya  onların  dedikleri  gibi  ''  Kur'ana  uyacaktı''  ki  bununla  neyi  kastettikleri  bile belli  değildi.  Ya  da  yalnız  başına  savaşa  devam  edecek  ve    öldürülecekti,  çünkü  ordusu  kendisine  ayak  diriyordu. Hz.  Ali  de  savaşmakta  daha  fazla  ısrar  ederse  '' Muhakkak  ki Mü'minler birbirlerinin  kardeşleridir.  Kardeşlerinizin  arasını  düzeltin ve  Allahtan  korkun  ki  size  rahmet  edilsin''  (  Hucurat  Suresi 10.  Ayet )  ayetine  muhalefet  etmiş  durumuna  düşürülecekti.

Hz.  Ali,  çaresiz  kabul  etti.   Kur'an,  Muaviye  ile  Hz.  Ali  arasında  hakem  olacaktı. Bunun  için  de  her  iki  taraf  birer  hakem  tayin  edecekler  ve  halifelik konusunda  bu  iki  hakemin  vereceği  ortak  karara  uyacaklardı.

Muaviye,  hakem  olarak  Amr  İbn'ül  As'ı  seçerken  Hz.  Ali'ye  yine  kendi  ordusu  baskı  yapmaya  başladı  ''  Ebu  Musa  El  Aş'ariden  başkasını  hakem  tayin  etmezsen  asla  kabul  etmeyiz''  diye.  Oysa  Hz.  Ali,  halife  olur  olmaz  ilk  iş  olarak  Ebu  Musa  el  Eş'ari'yi  Basra  Valililiğinden  almak  istemişti  bunu  gerçekleştiremese  de...  Yani  Ebu  Musa'ya  güvenmiyordu.  Nitekim  de  güvenmemekte  haklı  olduğunu  gördü.

Hz.  Ali    fitne  daha  fazla  büyümesin  diye  Ebu  Musa'nın  hakemi  olmasını  da  kabul  etti  ve  sonrası  bilinen  bir  olay...

Muaviyenin  hakemi  ile  Hz.  Ali'nin  hakemi anlaştılar.  Her  ikisini de  halifelikten  atacaklardı.  lakin  öyle  olmadı. Önce   konuşan  Ebu  Musa  '' Parmağımdaki  yüzüğü  nasıl  çıkarıyorsam Ali'yi de  halifelikten  öylece çıkardım''  dedi  ve  parmağındaki  yüzüğü  çıkardı  kürsüye  koydu.  Amr  İbn'ül  As  ise  ''  Ebu  Musa'yı  duydunuz.  Ali'yi  halifelikten  çıkardı.  Ben  de  bu  yüzüğü  alıp  nasıl  parmağıma  geçiriyorsam  hakemi  olduğum  Muaviye'yi  öylece  halifeliğe  geçiriyorum''  dedi  ve  yüzüğü parmağına  geçirdi.

Bu  düpedüz  bir  hileydi.  Ancak  Hz.  Ali'nin  ''  Bu  bir  hile ''  demeye  bile  fırsatı  olmadı  zira   karmakarışık  olan  bu  ortam  içinde  taraftarlarının  çoğu  yine  Hz.  Ali'ye  yüklenmeye  başladılar.

Şimdi  sıkı  durun...

Hz.  Ali'ye  ''  Kur'anın  emrine uy ''  Diyenler  bu  sefer  de  '' Sen  niçin  hakeme  rıza  gösterdin.  Hüküm  Allah'ın  olduğu  halde  hakem  tayinine  rıza  göstererek  Allah'ın  yolundan  çıkıp  kafir  oldun''  Demeye  başladılar.  Evet,  Hz.  Ali'ye  diyorlar  bunu.  Onu  tevbe  etmeye  davet  ediyorlar  ve  diyorlar  ki : ''  Şimdi  sen  tevbe  edip  yeniden  iman  tazelemezsen  biz  sonuna  kadar  senin  düşmanınız''

Hani  ''  Kufelilerin  ilk  ihaneti  bu  değil''  Demiştim  ya..''  İhanetin  doruk  noktası''  dediğim  işte  budur.  

Hz. Ali'den  tam  olarak  istedikleri  şey  şuydu:  Diz  çökecek,  el  açacak  ve  ''  Ey  Allahım.  Ben  senin  hükmünü  çiğneyerek  kafir  oldum.  Şimdi  tevbe  ediyorum  ve  tekrar  Müslüman  olmak  istiyorum.  Tevbemi  kabul  et''  Diyecek,  kelime-i  şehadet  getirip  tekrar  Müslüman  olacaktı (!)

Hz.  Ali  '' Benden  kendi  ağzımla  kafir  olduğumu  söylememi  mi  istiyorsunuz?  Bunu  hiç  bir  kuvvet  bana   dedirtemez ''  Dedi.  Eh  bu  hainler  topluluğu  da   elbette  biliyorlardı  Hz.  Ali'nin  böyle  bir  şey  demeyeyeceğini.

Ancak,  burada  şunu  da  belirtelim.  Hz.  Ali'ye  ''  Hüküm  yalnız Allah'ındır  ''  Diyerek  itiraz  edip  daha  sonra  onu  şehit  ederken  bile  hâla  aynı  ifadeyi  kullanarak  başına  kılıç  çalan  hainlerin  yanında  ''  Kanımızın  son  damlasına  kadar  her  zaman  senin  yanındayız  Ya  Ali''  Diyen  ve  gerçekten  de  kanlarının  son  damlasına  kadar  Hz.  Ali'nin  yanında  olan  insanlar  da  vardı  ve  maalesef  İslam  dünyası  artık  üç  parçaya  ayrılmıştı: Hz.  Ali  taraftarları,  Muaviye  taraftarları,  Her  ikisine  de  taraftar  olmayanlar.

Hz.  Ali,  Sıffin  Savaşından sonra şehit  olduğu  tarihe  kadar  artık  Muaviye  ile  savaşmadı.  Onunla  yeni  bir  savaşa  fırsatı  da  imkanı  da  olmadı  çünkü  İslam  Dünyasının  başında  çok  çok  daha  büyük  ve  önemli  bir  bela  vardı:  Hariciler.

Bu  öyle  bir  belaydı  ki  Hz.  Ali'nin  karşısına  İbn-i  Mülcem  olarak  çıktı (  Onu  şehit  eden  Katil ) Büyük  Selçuklu  Sultanlığnın  en  büyük  devlet  adamı  Nizam'ül  Mülk'ün  karşısına  Hasan  Sabbah  olarak  çıktı.  Daha  sonra  da  Vehhabi'den,  Selefiye,  Selefi'den  Boko  Haram'a,  Boko  Haram'dan  İşid'e,  İşid'den  Fetö  Terör  örgütüne  kadar  daha  pek  çok  adlarla  karşımıza  çıktı.

----------------------------------------------------------------------

Devam  edecek  de  etmeyecek  de  diyemiyorum.  Ama  havanda  su  dövmek  de  istemiyorum.  Bakalım  artık...

( Kalleşlik Ve İhanetin Doruk Noktası - Mezhepler Nasıl Ve Neden Ortaya Ç başlıklı yazı Sami Biber tarafından 5.11.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu