Zamanı uyutmakla mükellefim ve geniş
alanlarda uzun paslaşmaya restimi çekip de uyutulmaya müsait yapımla
dolanıyorum insan yapımı acılarımı da uyuşturmakla yok olmak arasında gidip
geldiğim.
Biraz atıl belki de yapım hatta
bayağı atıl bu sebeple atıfta bulunduğum yine içimin kullanılmaya müsait
koridorları.
On metrelik damar boyunca yürüyün,
kalbin oradan o derin dehlize girin ve bilin ki asla çıkamayacaksınız.
Mademki zaman daralıyor çıkıp
çıkmamak pek de önemli değil. Ya da zaman genişlese ne çıkacak?
Hoyrat bir tefrika misali her günümün
gecesi benliğimi güncelleyip uyku öncesi hafif meşrepli bir şarkı eşliğinde
hayli kaygan olan zeminde değil düşme ihtimalim yürümeye bile elverişli
değilken merdivensiz katlar.
Rüyalarımda hep uçtuğumu gördüğüm
pervazlar ve beşer onar atladığım merdivenler ve her nasılsa değil düşmek gayet
hoş bir reveransla perdelenmiş yüreklere zum yaptığım.
Kanıksamak sanırım sonra da acıyı
peşkeş çekip istiflediğim kadar da boca etmek aşkın kuvözündeki ölü sevdamı
ninnilere emanet ettiğim.
Garipsendiğim kadar bocaladığım
aslında aklımın ırmaklarında uçuşan kelamı boş bir sayfaya sığdırıp yüreğimi
sunmak akabinde ve gezindiğim sanalın ve gerçek dünyanın sarmalında bir duygu
ziyafeti çekip bir o kadar muktedir kılmak duyumsamakla yaşamayı eşleştirdiğim
sonra da tavan yapan duygularımı mükellef kılıp en incesinden bir sesle belki
de soprano olan iç sesimin muktedir kıldığı mutluluk denen o tonaj.
Zevkten dört köşe olmak bu olsa gerek
gelin de bana sorun… dercesine çok da saydam bir tabakada üzerinden seçenek
babında süzülen damlaların yarattığı o hezeyan ve yüreğin çeperinde yarımada
bellediğim motifler: yine beni bana sunan sonra da dış faktörlerin aczi yetini
görmezden gelip bu sefer yanlış bir ben’i muhalif yapımla içselleşenden ziyade
dış mihrakları gözümde nasıl da büyüttüğüm gerçeği ile yüzleştiğim.
Farkındalık kazanmak bu olsa gerek ve
yola çıkıp da dönmeyi ertelediğim zaman zaman yola çıkmaktansa köreldiğimi
düşünüp için için ağladığım ve her nasılsa ansızın gelişen bir refleksle kahkahalara
boğulmayı da meşk edindiğim.
Gözü olmayan bir yüreğiniz varsa,
işiniz zor.
Aslında aralıksız gözlem yapan bir
kalp gözünüz varsa, eyvahlar olsun bu sefer dünyevi tatlara uzak bir seyirde
bir o kadar felsefi açılımlara rağbet edip durmaksızın güncellediğiniz iç
dünyanızın gündemini ifşa etmekle yine kendinizi tehdit ettiğiniz.
Kabul görseniz bir dert görmeseniz bu
sefer adımlarınızı ölçe biçe bir hal olduğunuz.
Sözcükler bazen rehavet yüklenirken
bazense hezeyana odaklı bir seyir izlerken…
Aşkı şiar bildiğiniz kadar sevgiyi de
kutsayan yüreğin de kim bilir kaçıncı katmanı, yine boyutsuzluğunuza endeksli
bu sefer de paralel bir güdü ile seyrine doyum olmazken ahvalin sükûnetine dair
iç sesinizin pervasızlığı ile dertlendiğiniz geceler.
Adımsız bir yol olamazken adı olmayan
bir duyguya nasıl rest çekeceksiniz peki?
Ya, size rest çekenlere ne demeli?
Gönülsüz bir yaşama sevinci mümkün mü
ya da doyumsuz yüreğin pervazında minik kırıntılar ile yine yüreğin
kuşlarındaki o naif tını ve görünmezin gücüne binaen hafiften bir yorgunluk
üstelik satır başı yapmadan değil bilakis sayfaya geçici bir nokta koyup da
içtenliğin şavkına toz konduramazken…
Boyutsuz ama hakkaniyeti ile sağlam
basan.
Asla pervasız değil bilakis
alabildiğine özgür ve özgürce seven ve de korkmadan ama geçit vermez duygularla
hemhal olup da bir sonraki günü şimdiden tahayyül etmek hayli zor ne de olsa
yarının ne getireceği değil de ne götüreceği mevzu bahis olan.
Yine de karamsar olmamakta fayda var
ama karamsarlık bile makbul bir refika hele ki gök kuşağını müjdeleyen ve
yüreği muştalayan bir yoksunluk da söz konusu iken.
Çıkmadan yola pek de düşünmediğim.
Aslında ya nasip, deyip de hangi
yürekse soluklanmayı arz ettiğim.
Zamansız bir aşka düşmek belki de ya
da imkânsız yine de aşka düşmek işte: illa ki ya da beklentisiz ya da onanmaz
bir acıyı da kursağında saklayan.
Düşelim hadi yeter ki fazla da
düşünmeden ve yüzünüzden düşen bin birinci parça ile o bin parçayı bir tablo
haline getirip kendi göğünüzü yaratmışken.
Aşka dair ne de olsa her birimizin
var oluş amacı ve de yetisi yoksa anlık bir dürtü mü, demeyi tehir edip sadece
ve sadece aşk çocuğu olduğumuzu farz edip.
İki yarımdan bir bütüne ulaşan belki
de iki bütünden bir yarıma düşen ama düşmek işte: ne var ki? Aşka düşmek hem de
elde olmayan nedenlerden… zaten elde olan nedenlerden olsa olsa insan tuzağa
düşer.
İyi de aşk bir tuzak değil mi?
Hem de en alasından.
En şanlısı.
En hazini belki de hele ki mutlu aşkı
arayıp da zaten mutluluğun doz aşımı bir zehirlenmeye sebebiyet verdiği.
Mutlu aşk olur mu olmaz mı,
demektense doz aşımı bir aşkla mutluluktan olmalı ölümü her faninin ya da
gel-geç duygulara paye vermeden en şaşalı gönül hutbesini de okumalı insan
sevdiğinin yüzüne belki de arkasından belki de bihaber iken yine sevginin
nazarında bir hale iken aşkın kıvancı ve mertebesi.
Hazandan arakladığım üçüncü ayın ilk
gecesi…
Yürek perhizine intikal eden sıradan
bir günün sıra dışı bir imge peşinde koşarken düştüm işte aşka.
Aşk çocuğu bünyemden taviz vermeden
ve de sevdiklerimden ödün vermeyi aklımdan bile geçirmeden…
Bu ne perhiz bu ne aşk sarhoşluğu,
demeyi bir meziyet; sevdayı bir akıbet ve yüreği de kuluçkaya yatırdığım şu
ömrün her gecesine hibe ettiğim dualarımla ben çoktan İlahi Aşkın coşkusuna
mazhar olmuşken…
Ne var ki bunda?
Yürek intihalde aşk zaten zabıtlarda.
Yürek pervazında ha üç cümle eksik ha
üç sayfa fazla bir beyanla ben sırdaş bir kelamı yüreğimden mi esirgeyeceğim?
Şimdilerimi uyutup, zamanı unutup,
yaşımı yas bellemeden yasımı da yasa tabiriyle çıkmaza sokmadan…
Gönülsüz olmak ne kelime yeter ki
yaşama sevincimize sahip çıkıp da yüreğe ve aşka paye verelim…
Zaman aşımına uğramayan tek organ
mademki yürek hele ki soldan sapıp yine soldan sağa üç harfi de takip ettiniz
mi…
Sure tadında bir gün, bir ömür; aşk
tadında kayıtsız ve katıksız bunca beyan… e, ne duruyorsunuz?
Zannımca demeden zatıâlimi de yok
saydığım her mecrada sadece sevdiklerimle hemhal üstelik deli fişek ruhumun da sükûtu
iken demlendiğim şu satırlar… düşelim sadece düşelim aşka ve yollara vakit geç
olmadan ve varsın beyhude bir şarkı tadında olalım sadece aşka ve hayata
tutunduğumuz değil de yüreğimizin pervazında büyüyen çiçek misali biraz daha
evet, biraz daha demlenelim ki coşkumuzu daim kılsın evren ve Huda…