Kime Niyet, Kime Kısmet
.
Mutfak pencerem apartmanların arka yüzündeki boşluğa bakar.
Boşluk dediysem de, ağaçlar, çiçekler barındıran toprak bir alan değil öyle!
Bahçeler, seviyeleri birbirinden farklı olan uzantılarla çevrilmiş, üstleri
kapatılmış blok sakinleri tarafından. Boyası dökülmüş duvarlar, rastgele
döşenmiş oluk boruları, siyah - gri renk armonisiyle dolanmış, uçları muhtelif yönlere
uzanan kablo yumakları, dış âlemi gözetleyen, kirpiksiz, gözbebeksiz, irili
ufaklı, paslı çanak antenler, kısa iplerine çamaşır asılmış, ardiye yapılmış
veya çerçevelenip kapatılmış balkonlar…
Gökyüzü de olmasa, bakarken, kendimi kullanıldıktan sonra
derlenip toparlanmadan terk edilmiş, iç karartıcı, izbe bir hangarda hissederdim,
büyük bir ihtimalle.
Bu manzarada bana tek sevimli gelen şey, kumru, güvercin, karga,
serçe ve martıların uçup konarken verdikleri görsel şölenlerdir. Bir de,
minicik ayaklarıyla hoplamaları ve o kadar dikkat etmeme rağmen ne olduklarını
anlayamadığım kırıntıları gagalamaları gönlümü şenlendirir.
Mutfak penceremin açılmayan kısmına, pet şişeden yaptığım su
kabını bağlamıştım, otuz yıl önce bu eve taşındığımda. O gün bugündür; kapları
eskidikçe değiştirir, her gün taze su ile doldururum. Pervaza yemeleri için
buğday bırakırım. Buğday bitmişse, gönlüm aç kalmalarına razı olmaz, yeşil ve
kırmızı mercimekler serperim avuç avuç. Hiç itirazsız yerler. Onlar yedikçe
benim karnım doymuş gibi olur.
Kuşlar beni tanır; ben onları… Kuşlar beni sever, ben
kuşları. Öyle ya, özellikle kumruların, kaç nesildir yavruları benim o daracık
pervazımdaki kutucukta büyümüştür. Rahatsız olmasınlar diye o devrelerde,
yemlerini arka odamın penceresine bırakarak, perdesini hiç aralamadan kullanırım
mutfağımı. Bana zor gelmeyen bir fedakârlıktır yaptığım şey. Yaratılan her
canlı merhameti hak eder çünkü. Karşılıksız sevgiden zararlı çıkan olmaz
sonuçta. Geçinip gideriz.
Bu sabah da her zamanki sıradanlıkla mutfak pencereme
koştum. Minik can dostlarım alçak, yüksek çatılarda hayat mücadelesindeydiler
yine. Bir müddet onları seyrederek gözlerimi ve gönlümü cilaladıktan sonra,
şişede yarıya indirdikleri sularını tazeledim. Ancak, ne buğday kalmıştı evde
ne de mercimek. Böyle durumlarda başvurduğum çare, ekmek ıslatarak en yakın karşı
dama atmaktır. Pek güzel bir ziyafet olmaz ama aç kalmamak için seve seve
yerler.
Evde akşamdan kalma bir parça ekmek vardı, çok şükür. Azdı
ama kısmeti olanların karnı doyacaktı neticede. Onu musluğun altında suda
yumuşattım ve var gücümle savurdum. Ekmeğin yere düşerken çıkarttığı sesten
ürktü kuşlar, telaşla havalanarak yüksek damlara kondular. Ekmeği attığım dam
bir anda boşalıvermişti. Nasıl olsa görüp geri gelecekler diye içim rahat seyre
devam ediyordum ki, bir de ne göreyim? Farenin biri, gizlendiği yerden çıkıp
son sürat ekmeğe doğru koşturdu. Martılara yem olmaktan korktuğu belliydi.
Hemen iri bir parçayı kaptı ve saklandığı deliğe götürdü. O anda yedi mi, sonra
yerim diye mi sakladı bilemiyorum; şimşek hızıyla yeniden çıktı oradan ve aynı
hızla tekrar döndü. Gide gele ekmeğin tamamını bir - iki dakika içinde yuvasına
taşımıştı. Martılara baktım istemsizce ve endişeyle. Farenin zayıf anından
istifade edip saldırabilirlerdi. Yapmadılar. Onun da karnını doyurmasına
müsaade ettiler. Belki de farecik yeni doğurmuştu ve yavrularını beslemek için
canını dişine takarak can parelerine yiyecek taşıyordu. Muhakkak ki ne olup
bittiğini kuşlar benden çok daha iyi bilir, anlarlardı.
Odama geri dönerken çok bilindik bir söz dilime yapışıverdi:
“Kime niyet, kime kısmet!”
Mücella Pakdemir
(
Kime Niyet, Kime Kısmet başlıklı yazı
Mücella Pakdemir tarafından
8.03.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.