Atatürk'e gerek yurt içinden, gerek yurt dışından elbette ki pek çok mektup gönderilmiştir. Ben bugün bu mektuplardan oldukça ilginç ve önemli bulduğum iki tanesini sizlerle paylaşacağım.
Bu mektuplardan ilki Kurtuluş Savaşı büyük bir başarı ile noktalandıktan hemen sonra yazılmıştır. Yazılış tarihi 9.12.1922 dir ve Viyana'dan gönderilmiştir. Ancak mektubun sahibi Atatür'e sadece bir mektup değil aynı zamanda kendi bestesi olan ve Türk'ün zaferinin dile getirildiği bir marşın notalarını ve güftesini de göndermiştir.
Evet, maktup Viyana'da Müzik öğretmenliği yapan Leopoldine König'ten geliyordu. Leopoldine König Atatürk'e söyle sesleniyordu:
Türk Milletinin Şanlı Kurtarıcısına
Ekselans,
Bendeniz Büyük Savasın dehşetleri içinde bulunmuş bir subay kızıyım. Bütün dünyanın düşman kesildiği biz Avusturyalılar, uçurumun kenarında bulunuyoruz. Mutsuz ülkemiz daha uzun süre, daha iyi zamanları beklemek zorunda kalacaktır. Buna karşılık Türkiye yeniden doğuşunun borçlu bulunduğu bir adama sahip olmak mutluluğunu elde etmiştir.
Türk Zaferi güçlü elinizle yaratılan bu şanlı kurtuluş, adaleti seven herkesi içten sevinçlere kavuşturmuştur. Bendeniz de yüksek yönetiminiz altında Türk milletinin kazandığı bu şanlı zafer hakkındaki sevinç ve duygularımı bestelediğim marşı Ekselanslarına sunmakla belirtmek istiyorum.
Ekselanslarınızın bu marştan bir zevk duymalarının benim için bir onur olacağını arz ile, ve büyük bir bağlılıkla, bir imzanızın bağışlanmasını rica ederim. En içten saygılar.
Viyana 9.12.1922 Leopoldine König
Wien, XIII, Stainbauergasse 25. D. Desten1
Atatürk'e gönderdiği marşın güftesinin Türkçesi ise şöyleydi:
ZAFER MARŞI
Mustafa Kemal Paşa
Çarptı şiddetle, çarptı şiddetle!
Dağıttı düşman sürülerini, sürülerini.
O’nu Tanrı göndermişti;
Savaşı kazanmak için.
Güzel yurduna barış getirmek için..
Zalimdi, hırslı haindi düşman.
Haindi düşman…
Güçlüydü Kemal Paşa,
Yendi Yunanı, yendi Yunanı…
Kemal Paşa çok güçlüydü,
Hemen yendi düşmanı,
Acılar döndü sonsuz sevince…
Durmayın hemen bir defne çelengi sarın.
O yüce insanın başına.
O tüm yaşamını attı tehlikeye;
İslâm dünyası için…
Gür seslerle bağırın!.
Gönüllerden sevinçlerle!.
Tanrı ‘nın O ‘na sonsuz mutluluklar
Vermesini dileyin siz…
I. Dünya Savaşında Müttefikimiz olan ancak 10 Eylül 1919 da İtilaf Devletleriyle Sen Cermen (St. Germain) Antlaşmasını imzalayarak yenilgiyi kabul eden Avusturya şimdi akıbetinin ne olacağını beklemekteydi. Oysa Türkiye yenilgiyi kabul etmemiş, bir varlık savaşına girişmiş ve bunda da zafere ulaşmıştı. Bu durum Leopoldine Konig'i etkilemişti elbette, dolayısıyla Mustafa Kemal'i ve Türk Kurtuluş savaşını öven böyle bir beste yapması çok da şaşırtıcı değildi.
Leopoldine König'in Mektubu Mustafa Kemal Atatürk'e ulaştığında cevap yazmakta gecikmedi.
O da Viyanalı genç müzik öğretmenine bir mektup yazarak şöyle dedi:
Matmazel
Hassas ve rakik bir ruhun ifade-i âlâmı olan mektubunuzu ve milletimizin kazandığı zaferi terennüm eden marşınızı aldım. Çok teşekkür ederim. Adalet geç olsa bile, mutlaka bir gün tecelli edecektir. Bu kudret-i, fâtıranın değişmez bir kanunudur. Binaenaleyh, sevgili vatanınızın halihazırı sizi müteessir etmesin. En yakın zamanda memleketinizin nail-i halas ve istiklal olmasını temenni ederim. Matmazel.
Mustafa Kemal - Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi 29.12.1922
--------------------------------------------------------------------------------------------
İkinci mektuba gelince...
Bu mektup tüm dünyanın dahi olarak kabul ettiği çok ünlü bir bilim adamından gönderilmişti. Ancak bu seferki mektup Cumhuriyetin onuncu yılında yani 1933 yılında, Fransa'dan gelmişti. Mektubu yazan Albert Einstein'di.
Almanya'da Berlin Üniversitesinde dersler veren Einstein, Nazilerin Yahudiler üzerinde baskısını arttırması sebebiyle artık burada yaşayamayacağını anlamış ve Fransa'ya geçerek Paris'te College de France'da ders vermeye başlamıştı. Ama burada da Naziler rahat bırakmıyordu.
Fransa'da kurulan OSE ( Yahudi Nüfusu Koruma Grupları Birliği ) adlı bir teşkilat Einstein'i başlarına geçirmişti. Ancak Almanya'da hâla oldukça önemli sayıda Yahudi bilim adamı bulunmaktaydı. Onların da Almanya'dan çıkarılması ve güvenli bir ülkeye yerleştirilmeleri gerekiyordu.
Einstein bu güvenli ülkenin ancak Türkiye olabileceğini düşündü. Çünkü pek bilinmese de ta 1922 yılından beri Mussolini zulmünden kaçan İtalyanlar bu güvenli ülkeye sığınmışlardı. Ayrıca 1930 yılından bu yana - bilim adamı ve sanatçı olsun, olmasın- Budapeşte, Prag, Tiroll, Paris ve Viyana gibi şehirlerden pek çok insan Türkiye'ye kaçarak hayatlarını kurtarmıştı.
Türkiye bugün olduğu gibi sadece Müslüman din kardeşleri Suriyelilere değil her dönemde, hangi dinden olursa olsun mazlum insanlara kucak açan bir ülkeydi.
İşte tüm bunları gayet iyi bilen Albert Einstein 17 Ocak 1933 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk'e hitaben bir mektup yazdı. Ancak bu mektubunu direkt olarak Atatürk'e göndermedi. Mektup Beyoğlu'nda diş doktoru olan bir Musevi aracılığı ile Mustafa Kemal Atatürk'e ulaştırılacaktı
Samy M. Gunzberg adlı bu bu diş doktoru Einstein'in mektubunu Türkçeye çevirdi ayrıca kendisi de Atatürk'e bir mektup yazarak her ikisini birden 30 Ocak 1933 de Başbakanlığa iletti. Ancak Başbakan İsmet İnönü bu mektupları Atatürk'e vermek yerine '' Gereğinin yapılması '' Notuyla zamanın Maarif Vekili ( Mlli Eğitim Bakanı ) Reşit Galip Bey'e havale etti. Çünkü mektuplarda daha çok Türkiye'ye sığınacak olan Yahudi bilim adamlarının Türk Eğitimine, bilime olabilecek katkılarından söz ediliyordu.
Mektupları inceleyen Reşit galip Bey ise '' Teklif, mevzuat-ı kanuniyemizle uygun değildir", "Bunları bugünkü şeráite (şartlara) göre kabule imkán yoktur" Diyerek olaya noktayı koydu. Yani bizlerin çok sevdiğimiz tabirle ''Aman aman ne Şam'ın şekeri, ne Arap'ın ( Bu sefer Yahudinin tabii ki '' g.tü'' dedi.
Ancak, Mustafa Kemal aylar sonra bu olaydan haberdar oldu ve pek çok sayıda Yahudi bilimadamı Almanya'dan Türkiye'ye getirildi. Ancak Albert Einstein aralarında yoktu. Çünkü o bu bekleyiş ve teklifin reddedilişi döneminde ABD ye gitmiş ve orada rahatı oldukça iyi olduğu için Türkiye'ye gelmemişti.
Şimdi Albert Einstein'e aracılık eden Samy M. Gunzberg'in Mustafa Kemal'e yazdığı mektupla başlayalım : ( Aynen yazıldığı şekliyle )
Efendim hazretleri
Bir ay evvel Paris'te bulunduğum sıralarda dünyanın her yerinde şubeleri olan meşhur OSE namındaki sıhhı Musevi Cemiyetinin meşhur professor Aynşitayinin riyasetinde bulunan Paris ve Londra şubeleri müracaatla Almanyanın en yüksek fakültelerinde bulunmuş ve tababetin her şubesine mensup professörler ile bir çok mütehassıs büyük doktorların maiyetlerinde çalışan genç muavinler bundan böyle Türkiyede çalışmak için Türkiye cumhuriyeti hükûmeti nezdinde vasıta olmaklığımı bendenize teklif etmişlerdi.Bunun üzerine bendeniz böyle mühim bir mesele hakkında Türkiye cumhuriyeti sefarethanesine ve resmi bir şekilde müracaat etmek lazımgeldiğini kendilerine ifade etmiştim. Fakat tarihlerde görüldüğü gibi Türk hükûmetinin bu gibi yüksek insanî müracaatları din farkını nazarı dikkate almayarak daima terviç edegeldiğini düşünerek arzettiğim bu heyete tanınmış mütehassıs bir çok doktor ve doktorların Türk hükûmetine iki veya üç sene fahriyen hizmet etmek ve muallimlik suretiyle talebe yetiştirmek ve bu müddet zarfında hükûmetin tensip edeceği yerlerde yalnız talim ile meşgul olarak sanat icra etmemek şartıyla çalışmaları ve bu müddet zarfında türkçe öğrenmeğe gayret etmeleri ve üç sene sonra türkiye kanunlarına tabi olarak Kolloykom denilen mezuniyet imtihanı geçirdikten sonra sanat icra edebilmeleri şartlarına muvafakat eyledikleri takdirde Almanyadaki siyasî buhrandan dolayı insaniyet namına Türk hükûmeti nezdinde vasıta olabileceğimi de ilâve etmiştim
Bu kerre Proefessör Alber Anşitayin riyasetinde bulunan bu cemaat bizzat Anşitaynin imzasıyla baş vekâleti celileye resmi inğilizce istidayi benim vasıtamla takdim için namı acizaneme göndermiştir.
İstidanın tercemesi merbuttur. Lütfen bu istidanın tetkikiyle müracaatı vakıa hükümetimizin menafii aliyesine taalluk ediyorsa ya doğrudan doğruya professör Aynşitayna yahut gene bendenizin vasıtamla bir cevap verilmesini veyahut hükûmetin başka bir arzu ve şeraiti varsa bunların da ileveten bildirilmesini hükûmetime bir hizmet edeceğimi zannederek arz ve istirham ediyorum.Muktezasının emru irade buyurulması maruzdur efendim hazretleri
Diş Tabibi
Sammy Gunzberg
Beyoğlu- İstiklal caddesi No 56
30.09.1933
Şimdi de Albert Einstein'in Atatürk'e yazdığı Mektup: ( Sammy Gunzberg'in tercümesiyle )
Efendimiz Hazretleri
Cihanşümul OSE musevi sıhhiye cemiyetinin fahri reisi sıfatıyla Almanyadan çıkmış olan kırk professör ve ve doktorun fenni ve tıbbî meşğuliyetlerini Türkiyede devam ettirilmelerine müsaade buyurulması için zatı semilerine müracaat ve reca ediyorum.
Arzettiğim doktorlar halen orada cari olan kanunlardan dolayı bundan böyle Almanyada çalışmıyacaklardır. Bu zevatın kısmı âzamı geniş tecrübe ve malûat sahibi ve ilmi meziyetleri haiz bulundukları cihetle yeni bir memleketde yerleştikleri takdirde pek büyük faideler temin edebileceklerdir. Cemiyetimiz müracaat eden bir çokları arasından kırk kadar tecrübeli mütehassıs ve pek yüksek alimleri tefrik etmiş ve bu istidamızla bunların memleketinizde yerleşerek icrayi sanat etmelerine müsade buyurulması için müracaat etmekte bulunmuştur. Bu ilmü fen adamlarının hükûmetinizin emirlerine tevfikan herhangi bir müeessesenizde hiç bir ücret talep etmeksizin bir sene çalışmak arzusunda bulunmaktadırlar. Bendeniz bu müracaatı terviç suretiyle bu talep ve istidayı hükûmetinize takdim etmeğle yalnız pek yüksek insanî bir iş gördüğümü değil, ayni zamanda memleketinize de bir menfaat temin etmiş olacağımı ümit eylediğimi kemali serbestiyle arz ve ifadeye mücaseret eder ve bilvesile ubuduyetkârane tazimlerimi takdim eylerim efendim hazretleri.
Prof Albert Einstein
Bu mektuplardaki en ilginç hususlardan biri de şuydu: Albert Einstein mektubunun sonunda '' Your Exellency's obedient servant'' Yani senin büyüklüğün karşısında itaatkar hizmetçin'' Diye kendinden bahsederken ( Umarım ben de yanlış tercüme etmemişimdir ) tercümeyi yapan Sammy Günberg bu ifadeyi '' Ubuduyetkârene tazim'' Yani ''Kulluk derecesinde saygı'' Olarak tercüme etmişti. Einstein Atatürk'ün büyüklüğünü, Atatürk de onun ne denli büyük bir bilim adamı olduğunu biliyordu. Ama ne yazık ki bu büyük bilim adamının Türkiye'ye getirilmesi ve belki de Türk bilimine yapabileceği çok önemli katkılar, ülkemizin müzmin hastalığı olan '' mevzuat'' engeline takılmıştı.
RESİMLER:
1- Albert Einstein'ın mektubu ( Orijinal )
2- Albert Einstein'in mektubunun tercüme edilmiş hali
3- Arabulucu Sammy Gunberg'in mektubu.