Sözcüklerin kıvılcımına şahidim
Reddi güç kabulü güç her biri
Söylemler yüklü edimlerde
Kalbura dönen yüreğin soluk her
ilmiği
Başa dönüp restleştiğimiz
Son bilip vedalaştığımız…
Kurak bir dilekte saklı her gizem
Gizeme delalet aslında sessizlik
Kelimelere sığınıp
Doğaüstü rahmetinde sevginin…
Fıtratın makbulü
Aşkın hâkimiyeti:
Her duygu pekişen iç sesin feryadı
ile
Tohumlar diker en derine
Sulanmış her kare
Hasretin bilfiil tükettiği
Ne çok badire
Şiirin yüreğinde kayıtsız bir rüzgâr
Dengine vuran insanlar
Yakarken kuruyu
Yaşa yüklü yası da yok sayıp.
Kenetlenmişliği varlığın derken
sözcüklerin hulasası ve reşit acılar doğuran evren oysaki doğmamış bebeklerin
sahibi olduğu acılar.
Bir çocuğun ırmaklarında kâğıttan
kayıklar yüzdürüyorum: daha dün gibi.
Yaşlanan sokaklarla beraber yaşayan
insanlar da değişti. Çoğu terk etti hem sokağı hem cihanı ama her nedense
ısınamadığım bu değişim mütemadiyen tetiklemekte hüznümü.
Yer aynı.
İnsanlar nasıl aynı kalmadı, deme
hakkımı mademki evren elimden aldı yine de her yağmur yağdığında su
birikintilerine bakıyorum usulca ve kayıklarımı sunmak istiyorum bu geçici
ırmağa.
Ismarladığım hiçbir gelmedi de
adresime sadece yoldan geçenler sadece yoldan çıkmışlar sadece başım dik,
onlardan farklı olduğumun bilinciyle dört elimle yakalarına yapıştığım muteber insanlar…
belki canlı belki ölü. Aman ha, laf gelmesin bana, demekten usandım ve
döküyorum sırlarımı bir bir beyaz boşluğa sanırım içimdeki boşluğa ekliyorum
sonra devrik bir cümlenin beni kışkırtmasıyla süzülüyorum esefle yanan yüreğimi
ne zaman susturacağımı da bilemeden.
Kelimeler ufacık boylarına bakmadan
aslında ben aynada savsakladığım görüntümle sonramı unutup dünümdeki çocuğa
hasretle dokunma isteğimi de geri çevirmeden Tanrı.
Bakiyesi bile tutmuyor günün bir
diğer günle. Haraç mezat satıyorum zamanı hani nerede ise üstüne para
vereceğim.
Kaygılarımı büyüttüğüm yetmezmiş gibi
gözümde büyüttüğüm ne çok insan aslında küçülen egomla sabit bir rotada, efkâra
yaptığım yatırım ile eciş bücüş şiirler yazdığım.
Kalemin mektebi olmaz mı?
Aşkın da rahmeti?
İşte bükülen bir demirden kalan
kırıntılar belki de pası yüreğimin ve ben zımparaladıkça hala pas tutan yeri
ovuyorum sonunda pasın yerini kan bürüyor.
Kan çanağı da değil gözlerim ama
çokça seğiriyor. Sanırım beni ananlar var bir o kadar lanet okuyan.
Şaşkınım hiç olmadığım kadar. Bazen
bir yabancının suratında gördüğüm kine şaşkınım bazense birbiri ardından
konuşan insanları göstermelik sevgisine.
Çatık kaşlarıma uyan ne var ki? Atıl
bir yürek hepi topu aslında sıksam suyu çıkacak. Aslında aksırsam birileri
çabucak öl, diyecek. Bu yüzden sessiz hapşırıyorum ve onlar yerine
dillendiriyorum ölümü.
Dinlendiğim sadece şu masum beyaz
sayfanın sefasını sürdüğüm zaman aralığı aslında aman vermeden yaşadığım kadar
da zaman kaybı olduğunu bildiğim her üzüntü vesilesi.
Notalar kadar vurucuyum.
Nokta kadar küçük.
Ünlem kadar şaşkın.
Neyin imlecidir, bilmediğim o satır
sonunda ve diğer cümleye geçiş yaptığım detone bir kimlik adeta kalemin müzikle
olan uyumunda ben bulutlara konarken, kimliğimi de yasımı da yok saydığım
oysaki mutsuzluk bana verim aldıran bu anlamda duacıyım insanlara hani
neredeyse boyunlarına sarılacağım… o kadar da değil hani, diyenlerin bile
boyunlarına sarılabilirim tıpkı iklimlerin normal seyir izlediği çocukluk
yıllarında sevginin provasını yapıp avazım çıkana kadar bağırdığım öğretmen
kürsüsü.
Ufacık boyumla önce sandalyeye
zıplayıp ardından kürsüye çıktığım dün gibi hatırımda ve değişmez repliğim:
‘’İnsanları seviyorum.’’
Bir o kadar da sevildiğime kani
olduğum yıllar ya da hissetmediğim kötü niyetler ne de olsa direkt yüzüme
püskürtürlerdi sıkıntı ve nefretlerini.
Zamansız büyümeyen bir çocuktum ve
yaşıma göre de fazla saf.
Bu anlamda herkesi her ne kadar
gözümde büyütsem de çok düşmezdi sitem payıma ve algıladığım sevginin haricinde
uzak durduğum sayısız insan.
Hani mehter marşı nerede?
Hani nerede andımız?
Hani nerede eski zaman?
Sağlıklı bir süreç gibi gözükmese de
mazinin varlığı belki de yüreğimi ve umutlarımı hala diri tutan; hala aynı
mutluluğu yakalama şansına sahip olduğum düşüncesi ile içimdeki çocuk ruha hala
paye verdiğim ve ne yazık ki; daha çok örselendiğim.
Sevgiden çıkıp da yola… aslında
varamayacağımız tek nokta dahi yok… demek belki de uzak bir hayal gerçeğe
aslında ben uzağım günün gerçeklerine aslında gerçeklerin acıtan tarafından
kaçıp hala hayallerden medet umduğum ikilemi ile beşik gibi sallandığım ve hala
o büyük deprem bizleri öldürmeden biz nasıl oldu da ölü toprağı attık
birbirimizin üzerine, deme gafı ile belki de içimdeki sıkıntıyı azaltıyorum.
Bir denklemle iştigalim epeydir ve
yazarak yeni bilinmeyenler teşrif ediyor akabinde çözümlediğimi düşünüp yeni
baştan düşünüyorum derken hayatımın gafına denk düştüğüm yanılgısı.
Ne yani bazı şeyler yolunda
gitmiyorsa ben nereden bulacağım da o sihirli değneği ve dokunacağım tek tek
insanlara?
Belki de en başta kendime
dokunmalıyım.
Aslında en çok bana dokunmuşken
yaşanan bunca acı ve sıkıntı üstelik bireysel bir anlam da değil bunca
sıkıntını kaynağı ve merkezi: genelde her birimizin yaşadığı gelir geçer sıkıntı
mahiyetinde sayısız olumsuzluk yine de yüksek frekansta şen kahkahalar duymak
mümkün lakin bir insanın acısının nasıl oluyor da bir diğerine neşe yüklediğini
çözümlemiş değilim üstelik bunu toplumun geneline yüklüyorum.
Ansızın yakalandığımız bir sağanak ve
rahmetin coşkusuna karışan gözyaşlarımız: alın size bir diğerine neşeye vesile
olacak bu ulvi farkındalık ve ne yazık ki; taşkınlık anlamında sayısız gözleme
sahibiz hayatın her safhasında.
Sevmekten geçmeli yolumuz, derken…
iki cinsin tutkulu aşkı buna bir çözüm getiriyor mu peki? İki kişinin derin
sevgisinden nemalanmayan sayısız insan ve işte aklımı kurcalayan bir detay:
bunu pekiştirecek bir kapasitede değil miyiz? Sevmekle başlayan bir yolculuk ve
her dem yürekte derin yarıklar açan aslında sevginin uzamında genele dönük yüzü
ile insanın bilakis tüm evreni kucaklama isteği olması gerekmez mi?
Bazen ve bazı yerlerde aşırıya
düşüyoruz ama gelin görün ki sevginin limit aşımı zaten yaşama enerjimiz.
Bir yükümden çıkıp da yola
hükmettiğimiz.
Dünkü kaygılarımı öldürmüş olsam bile
peyda olan yeni sanrılar ve korkularım var bizatihi yürekle yaşadığım aslında
vakıf olamadığım çözümler ve çözüm aşamasında içimdeki sıkılgan kız çocuğu
başını kös kös öne eğip kaçışıyor liman benzeri neresi ise ona gel diyen ve
sonunda bulup buluşturacağım sayısız duygu.
Rahmetin ve maneviyatın bütünleyen
coşkusu ile idame ettirdiğim doğru hayatımı sanırım beşeri ihtiraslarım fazla
onay almadı tarafımca belki de yalnızlığın kilit noktası bunca beşeri duyguyu
ve isteği dillendirmeden ulvi bir coşkuya kanat açıp fazlalıklarımdan kurtulmak
adına hayata başka pencereden bakıyor olmam.
İzahı var ya da yok.
Mutluluğun tarifini de dillendirme
ihtimalim çokça makbul değil tarafımca yine de söylemeden geçemeyeceğim.
Sevgiye biat ve bunca nefrete inat.
Saflığın kıyısından dönüp engin bir
iyi niyetle tümlenen varlığım ve sonunda hassasiyetin ivme kazandığı ve kendime
daha da yüklendiğim gerçeği sanırım hayat boyu kimseyi memnun edememiş olmam
bunda fazlasıyla etkili.
Bazen yanlış anlaşılmalara yol
açtığım gerçeği sonuç itibariyle kimseye benzemek gibi bir iddiam asla olmadı
ve olmayacak da bu anlamda fıtratıma iyi gelen ne ise heybemde fazlasıyla
mevcut ve ilk sırada hala yarınlardan beklentim olması belki beyhude bir uğraş
ve çarptırdığım bir ihtimal yine de güneşin sıcağından nemalanmak benim de
hakkım her ne kadar sıcakla ve ışıkla aram pek iyi olmasa da.
Bir aktarım gibi gözüken ya da bir
alıntı belki de aldatı.
Gün gözü görmemiş bir kelam mıyım ne?
Ya da pasif direnişe geçen bir
insanoğlu?
Belki de teyakkuzunda iken bunca
duygunun ben bir yanılsamayım ama illaki o küçük çocuğun şen sesine vakıfım ve
talibim hali hazırda.
Gerçi sevecek neden mi yok, demem
bile bir abartı olabilir ama en çok da kırılmama vesile olanlar.
Neşemi abartı bulan sanırım en çok
güldüğüm yine kardeşimin esprilerine tanıklık etmem akabinde ansızın yüzüm
asılabilmekte de.
Sulu gözlü olmak ya da değişime
uğrayan bir ruh hali… bunda sorun olduğunu düşünmüyorum ne de olsa mizacımızda
saklı olağan değişimler.
Güllerin bir günde solduğu.
Umudun her an gidip geri döndüğü.
Sevginin her zerresinde kendimizi
bulduğumuz.
Belki de bulduklarım yetmiyor bana ne
de olsa çocuk kalbimle yaşıyor ve duyumsuyorum hayatı.
Sevgilerimle.