Ufkun yarasını s/arıyorum;
Beyaz pamuklarda lav edilmiş
çocukluğum gibi
Sarıyorum sitemi, elemi ve göğün
teninde
Doluşan her zerreyi acıyla
yoğuruyorum:
Kırkladığım gölgemi yatırıp zemine
İçimdeki kaosu sunuyorum ellerine.
Varlığın teamülü, sevgili
Eren mahiyetinde eriyen yüreğin
közünde
Muteber bir sevdayı dillendiriyorum
Kaybolan zamirlerin de özlemi var bir
şekilde:
Kaynayan coğrafyalarda yaralı mabedi
insanlığın
Gözüme dolan terinde baharın
Ayakları sürten bir mizacın da baş
aktörüyüm.
Sancılı ufku anıp
Derlediğim her bulutu sihirle
kavrayıp
Elemin hücrelerine doluşan hezeyanı
Körüklüyor be sefer şehrin vapurları.
İstanbul kadarım:
Bir avuç haritadaki varlığım
Belki iklimin dilinde ben hoyrat bir rüzgârım.
Ayaklarım gerisin geri gidiyor
Safi gölgemle taşıdığım kokuyu
Zikrediyorum şiire imge imge
Taşıdığım aşkın ve hasretin dilinde
Öksüzlüğün nabzını tutarken Tanrı
Benlik bir sevinçle
Araladığım kapının anahtar deliğinde
Büyüyen dünyanın da aforizması adeta
Kopacak kıyamet öncesi.
Bin bir eziyete maruz
Belki de kayıp bir veznin aruz
sıradanlığında
Cümleleri b/içiyorum avucumun içinde
Özlemle aşka biat sanrıların da
atlası
Şehla düşlerime konan kelebeğin
kanatlarına
Uzandığım mevsim yürekli bir şiir
olmayı
Sehven kabullendiğim
Israrcı yüreğimle
Açılıp kapanan kapılardan arda kalan
Bir yoksunluğun ta kendisiyim işte.
Zaafların makberinde
Açan zambaklara sunduğum devasa
sevgimle
Göl kenarına konan aylak kuşların
Saf tuttuğu mu sanırsın
Öykündüğüm o kuş yuvasında
Kırık bir yumurtadan içine sızdığım
Rahmine tabiat ananın nazireler
sunduğum.
Kayıp bir veryansın kadar kabarık
iken suç dosyam
Doyamadığım aşkın da diyeti
Yazmaya dair bin bir gündüz masalı.