Asıl Size Geçmiş Olsun.
Tamamı aynen yaşanmış bir anıdır.
----------------------------------------------------------------
Sene 1972 veya 1973.
İstanbul Bakırköy Lisesinde bazen 2 Fen E
bazen 5 Fen E dediğimiz sınıftayız.
Bir hafta önce aşağı yukarı tüm derslerden sınava tabi tutulduğumuz için yeni
haftanın ilk dersinden itibaren merakla sınav sonuçlarını bekliyoruz. Pardon yanlış oldu, koskoca altmış beş
kişilik sınıfta sınav sonuçlarını sadece Duygu merak ediyor. Ben dahil
diğerlerinin böyle bir merakı yok. Bizim için sonuçlar belli. Aslında Duygu
için de sonuçlar belli ama kız her nedense sınav sonuçları okununcaya kadar
neredeyse kalp krizi geçirirdi heyecandan.
Bizler elli puanı aldığımız zaman Beşiktaşın
şampiyonluğuna sevinen Çarşı Grubuna dönüşürdük adeta. Duygu ise her
sınavda 100 tam puan çekerdi ama yine de
merakla beklerdi sonuçları.
İlk dersimiz Tarih. Deli Nimet ( Allah rahmet eylesin ) Girdi sınıfa. Hızlıca
yoklamayı aldıktan sonra direkt beni işaret etti.
-Sami Tahtaya kalk, Bize İnebahtı Deniz Savaşı ve Kıbrıs’ın fethini anlat.
Teneffüste az göz atmıştım konuya ama aklımda çok da fazla bir şey kalmamıştı.
Nimet Hanım rahmetli de eksik anlatımı hiç sevmezdi.
‘’ Hocam ! Siz anlatsanız? Ne de olsa benden çok daha iyi anlatırsınız.’’
Dediysem de Nimet Hanımı ikna edemedim. Mecburen aklımda ne kalmışsa anlattım.
Hocam ! Özet olarak söyleyecek olursak Haçlılar İnebahtı’da bizim gemilerimizi
yakmakla ancak sakallarımızı tıraş etmiş oldular. Biz ise onlardan Kıbrıs’ı
almakla kollarını kestik.
-Aferin. Yer yer hikaye anlatsan da konunun özü buydu. Otur yerine.
Sonra sınıfa döndü Nimet Hanım.
-Evet çocuklar ! Bu millet öyle bir millettir ki, isterse bütün gemilerinin
demirlerini gümüşten, yelkenlerini atlastan, halatlarını ibrişimden yapar.
Yeter ki inansın...
Dersin işlenişi bitip teneffüs zili çalmaya beş dakika kala yazılı sınav
sonuçlarını okudu Nimet Hanım. Geleceğin Tarih Öğretmeni olacak olan ben yine
45 puandan yukarı çıkamamıştım. Sıra arkadaşım Necdet 30 puanlarda sürünüyor,
sınıfın geri kalanı içinde elli puanı doğrultmuş olanlar göbek atıyordu ve her
zaman olduğu gibi Allah’ın belası Duygu yine 100 tam puan almıştı.
Gıcık oluyorduk Duygu’ya. Gıcıktan da öte nefret ediyorduk ondan. O niçin bizim
gibi değildi ki?
İkinci Ders İngilizceydi.
Asuman Hanım sınıfa girdi. ( O da rahmetli bildiğim kadarıyla. Değilse Allah
sağlıklı ve uzun ömürler versin. ) Hep
birlikte suratına bakıyoruz. Eğer ‘’ Günaydın kaz kafalılar !’’ Derse yaşadık. Çünkü keyfi yerinde demektir. Dolayısıyla da
kimseyi sözlüye çekmeyecektir. ‘’Günaydın çocuklar!’’Derse yandık ki hem de
nasıl yandık.
-Günaydın kaz kafalılar !
Ohhh. Rahat bir nefes alabilirdik. Topluca cevap verdik:
-Günaydın hocaların en güzeli...
Ya Rabbi şükür. Keyfi yerindeydi. Solundan kalkmamıştı.
Asuman Hanım kara tahtaya geçti ve konunun başlığını yazdı: Vegetables...Yani o
gün sebze ve meyveleri öğrenecektik.
Gerçi çoğunu biliyorduk ama bunlar daha önce öğrenmediklerimiz olacaktı.
Asuman Hanımın huyu idi. Tahtaya bir kelime yazar, sonra bu kelimenin manasını
yine İngilizce olarak yazar, şayet tercüme edemezsek sözlükten bakmamıza izin
verir, daha sonra da bu kelime ile ilgili bir cümle kurmamızı isterdi.
O gün pek çok kelime yazdı, biz de ıkına sıkıla bazı cümleler yazıp hocaya
gösterdik.
Derken tahtaya yazdı : Cucumber. ( Hıyar )
Necdet’e ‘’ Oku bakalım’’ Dedi. Necdet ‘’ Kıkımbır’’ Diye okuyunca Asuman
Hanım gülmekten yerlere yattı. Sonra kendisi ‘’ Kukambır’’ diye okudu ki bana
göre ikisi arasında pek de fark yoktu.
Derken cümleleri de kurduk. Ama benim kurduğum cümleye resmen bayıldı Asuman. (
Gerçek manada yani mecazi olarak değil.) Ben şöyle bir cümle kurmuştum ‘’ Necdet
is very good friend but he is a cucumber
‘’ ( Necdet iyi bir arkadaştır ama o bir hıyardır. )
Zavallı Necdet’in adı o dersten sonra ‘’ Kıkımbır ‘’ Kaldı.
Asuman Hanım da yazılı sonuçlarını okudu.
Necdet:Thırty Points ( Otuz puan )
Sami : Thirty points
Duygu: Hundret Points ( Yüz puan )
Yüzüne karşı demesek de hepimiz Duygu’yu öldürmek istiyorduk. Sınıfımızın
ahengini, düzenini, birlik ve beraberliğini bozuyordu. Ondan bir şekilde
intikam almalıydık ama nasıl? Tüm sınıf
dökülürken o nasıl olur da hep 100 tam puan çekerdi?
Teneffüste tüm sınıf bunu konuştuk aramızda.
-Ooolum bu ne yaaa. Biz böyle dökülürken Duygu nasıl olur da her sınavda yüz
tam puan alır?
-Ya, Nimet Hanım haydi neyse, Asuman Hanımdan yüz puan almak mümkün mü? Kadın E
yerine A yazdım diye beş puan kırmış anasını satayım.
-Yok arkadaş. Bu kız kesin sınav sorularını ve cevap anahtarını çalıyor.
-Haklısın valla. Başka türlü olamaz.
-Saçmalamayın lan. Hocaların her birisi sınav sorularını dolaplarında
saklıyorlar. Dolapların anahtarları da kendilerinde. Hem Asuman Hanım soruları
önceden hazırlamıyor. Sınıfa girip aklına ne gelirse onu soruyor öyle değil
mi? Herkesten çalsa bile Asuman Hanımdan
çalması mümkün değil.
-Lan bence bunun babası var ya, adam ensesi kalın. Hocalara rüşvet yediriyordur
kesin.
-Yok deve. Hocalar rüşvet yiyen insanlar olsa Edebiyatçı Şevki Hoca Galatasaray Lisesi önünde taksicilik yapar mı
geceleri?
-Haklısın valla. Bu kızda bir iş var ama anlamadım gitti.
-Yahu arkadaşlar neden çok çalışıyor,
çalışmaktan bakın gözleri bozulmuş da bardak dibi kalınlığında gözlük takıyor demiyorsunuz da böyle saçma sapan tezler ortaya atıyorsunuz? Biz okuldan kaçıp sahilde eşşek gibi volta
atarken bu kızın bir gün olsun okuldan
kaçtığını, hatta okula geç geldiğini gören oldu mu? Onu geçtim teneffüslere
bile çıkmıyor zavallı. Harıl harıl hep ders çalışıyor. Yalan mı?
-Hastirrr lan Sami. İnsan ne kadar
çalışırsa çalışsın sürekli yüz puan alamaz.
-O da doğru.
-Neyse zil çaldı. Derse geç kalmayalım yoksa Nurten Hanım sözlüye çeker valla.
Üçüncü Ders matematikti. Yani Nurten Hanım’ın dersi.
Nurten Hanım( Allah rahmet eylesin ) bir şeyler anlattı lakin biz öküzün trene baktığı gibi bakıyoruz
kara tahtada yazılı olanlara. Öyle ki biraz önce Asuman Hanımın İngilizce
olarak anlattıkları bile şimdi Nurten Hanımın anlattıklarından daha az
yabancıydı bizlere.
Dersin sonunda Nurten Hanım da yazılı sınav sonuçlarını okumaya başladı:
-Necdet: Sıfır Puan.
Necdet sırıtarak yerine oturdu. Mübarek sanki sıfır değil de en az elli puan
almış..
-Sami- Kırk beş puan
Nasıl bir ‘’ Heyyyoooo !! ‘’ Çekmişsem
artık Nurten Hanım hemen devreye girdi.
-Aferin. Bayağı ilerleme var ama bu daha önceki yirmileri, yirmi beşleri telafi
etmiyor. Daha çok çalışmalısın.
Sonra devam etti.
-Duygu,doksan yedi puan.
Sınıf şokta...Duygu resmen dondu. Göz yaşları içinde ayağa kalktı.
-Hocam ! Üç puanımı nereden kırdınız?
Nurten Hanım açıkladı niçin o üç puanı kırdığını lakin bizler tabii olarak bir
şey anlamadık. Bizim tamamen anlamadığımız bir dilden anlatıyordu çünkü.
Logaritmada mı, integralde mi her ne zıkkımsa ufak bir hatası olmuştu artık ne demekse.
Duygu zırıl zırıl ağlayıp neredeyse üzüntü krizleri geçirirken bize gün doğmuştu.
Onunla dalga geçmek için tüm sınıf taarruza geçtik hemen teneffüste.
-Üzülme Dugucuğum. Her genç kızın başına gelir böyle durumlar.
-Helal olsun Nurten Hanım’a. Nasıl da oturttu ama.
-Ne oldu Duygucuğum? Neden öyle morardın?
Reng-i ruhsarın da solmuş. Ay yazıııkkk. Kıyamam ben güzelime.
Artık hepimiz Duygu’yu ezme yarışına girmiştik. Ben hafifçe omuzlarına
dokundum.
-Duygucuğum ! Sana bir bardak su getirmemi ister misin? Ağlamaktan o kadar çok
sıvı kaybın oldu ki maazallah susuzluktan böbreklerin iflas edecek.
Son olarak Necdet de salvo bir atış yaptı.
-Duygucuğum ! Geçmiş olsun.
Duygu nihayet başını kaldırdı ve hepimizin ama özellikle de Necdet’in
gözlerinin içine baktı.
-Asıl size geçmiş olsun arkadaşlar. Ben aldığım 97 puana üzülürken en fazla 45
puan alıp bunu büyük bir zafermiş gibi kutlayan sizlere geçmiş olsun. Hele de
sana çok geçmiş olsun Hıyar Necdet. Kendin yüz puan üzerinden sıfır çektiğin
halde hıyarlığına bakmayıp benim aldığım 97 puanla dalga geçebilecek bir zekaya
sahip olduğun için asıl sana geçmiş olsun. Hepinize geçmiş olsun arkadaşlar. Allah
şifalar versin sizlere.
-----------------------------------
RESİM: Maalesef ne Duygu’nun, ne de
Necdet’in resmi elimde olmadığı için ve sadece kendi resmim de bir anlam ifade
etmeyeceğinden bu resimle idare edin artık.
(
Asıl Size Geçmiş Olsun. başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
2.04.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.