‘’…acıdan güven duygusu yaratan bir
yarın ki hayatın diyalektiğine ilişkin bir arif bilgisidir. Sonsuzluğu gören
insanın, kendini doğaya ekleme, bir başka ifadeyle kendini sevme arzusuna
ilişkin bir çaresizlik bilgisidir.
Bugünü olmayan insanı, yarından başka
ne ayakta tutabilir ki?’’
(Ş. Erbaş)
Mavi bir muhtıra.
Maviden ve en asisinden bir düş.
Yıkımın ta kendisine rest çekip
ruhunu azimle yıkayan bir metanet ve pervanesi olduğumuz ışığın çekim gücü ve
işte sonlanan mağduriyet…
Kazan kaldıran doğanın veda hutbesi
belki tasalı bir insan izleği ve işte gözlerimiz kamaşıyor ay’ın penceresinde
irili ufaklı yıldızlar harmanlıyor yalnızlığı; dökülen yaşın da mağduriyetine
çelme takan kaygılı bir mevsim…
Günü deşifre ettim ve tetiklendi
arayışım hele ki yıllara hükmeden sevgi dolu o hüsran yok mu…
Kemerleri b/ağlayın lütfen ve
içinizde tutuşan o yüreği de serbest bırakın.
Mırıldandığınız kadar susmayın da
hatta tüm gücünüzle savrulun sonra s/avunun ve izini sürün umudun.
Teyelledim yüreğimi bir şiire sonra
şiir tutuştu sonra şehir sonra şair.
Azığa aldım madem.
Ayyuka da çıktı dünden beri.
Dünümü kovalarken kendimi kaybettim
ve yarına rahmet yükledim: an’ımda donup kaldığım kimsesizliğime paye vermedi
şafak sonramla yüklendiğim illa ki geceydi ve solan feri yıldızların.
Zaruri bir iklime meylettim derken
iklim, içimdeki kumaşa döktü taşlarını eteklerinden dökülen hüzne eşlik eden
her sevecen hücrem.
Boyutsuzluğuma serildim.
Sonramı güncellemeliydim madem…
Fıtratıma binaen gün ışığı içtim;
ışığı nakşeden resmi sildim ve eklemlerimdeki ağrıyı boca ettim özgün kelamın
değil özgür yüreğin selamına çamur attı vecizeler.
Ne iklimdim ne de ikilem yüklü ve tek
muhatabım Rabbim ki ışığım da asla sönmedi.
Kayrası hükümlerin… ah, sevdalı
gözyaşlarım.
Ucu buruşuk mendilim… ah, sevdalı
yüreğim.
Kıblemde asil bir kuş; kuşun
kursağında kısır bir döngü.
Yuvaladım gözlerimi; yuvarladım
sözcüklerimi ve tüm asal sayılar asi idi tıpkı kalemin mürekkebi tükenmezken
tıpkı içimdeki sevgi nehri kurumazken.
Yaşlarımla beyitler ördüm aşkın yüzü
suyu hürmetine sonra böğrüme bir sancı saplandı.
Ahkâmların dibine çömdü yalanlar ve
doğrular saf tuttu kıblemde.
Yalan dolan seyrinde ömrün heba ettim
doğrularımı ve her yanlışı yok saydım savurdum hakkaniyet yüklü nidalarımı.
Solan diğer yarımdı.
Solan asla yarınım olmamalıydı.
Şaire uydum ve sözlendim şiirle.
Şiire uydum ve sevdalandım bir Ekim
güncesinde seğirten yasıma; sevdalı haznesine ve buyrukların sonlanmadığı
kinayelere aldırışı etmedim.
Yüküm ağırdı ama yüksünmedim.
Ölüm mademki Hakkın yolunda iz
sürdüğüm kadardı…
Nemalandım acılardan ve dolandı
dilime hece hece.
Sivri dilli hangi zihniyet ise bildim
sonlanmayacağımı ve bindim kısrağıma ve bittim ağacın dibinde bir solgun zarafeti
mesken edinip bir gül oldum ve açtım şiirlerde lahzasında yorgun düşler kırağı
çalan güncelerden derledim şiirlerimi.
İkram edilen zehri yuttum ama
ölmedim.
Ölümü diledim ama zikretmedim.
Acımdan öldüm ama sabaha çıktım
feraha: yeniden doğmanın hükmüne yenik düştüm ve aşkın bam teline hürmet ettim.
Yaralı kuştum.
Yankısı olmayan bir susku idim belki
de.
Küfesinde aşkla yıkanmış şiirlere
esvabını geçirdim kalan ömrümün ve sağ ayağımla attım ilk adımımı.
Destursuz geçmeyen günüm yoktu ve
İlahi Aşkın tutuşturduğu gül cemalimde ben bir sevdalı şiirdim hayatı içen bir
sihirdim aslında şirk koşanlara lanet okuduğum bir alametifarika.
Şifam idi niyazlara serildiğim ve
tünediğim o dalda yeniden açtım öykündüğüm günde ölümüne sevmeye bir kez ant
içmiştim ve yüzüme sürdüm dualarla yıkadığım ellerimde bir avuç nida ile
doydum; aşkla ibadet ettiğim her günüme şükrettim ve yenilmediğim kadar
yanılmadığım ve asılı kaldığım her bulutta ben karanlığa asla paye vermedim.
Gecenin ışıldağı idi madem şiirlerim.
Bir şiir oldum ve tüm edimlerinde
saklıydım, yalnızlığıma şapka çıkarttığım bir Çalıkuşu’nun da ta kendisiydim
ömürlük bir vecizede solmaya dair silinmedi de yürek sesim ve izim.
Köklerim nasıl ki derin ve sağlam…
Saydam bir düşü azat ettim ve açtım
perdelerini aydınlık ruhumun, sonlanmamak adına umudumun ve yüreğimin tapusu
ile ait olduğum kâinattan diledim yeniden ve yeniden ve yüzümün dönük olduğu
Rahman sayesinde ölümüne sevdalandığım her hecede kopup geldiğim tüm acıları
azat ettim ve endamlı bir düş kafesine saldım içimdeki bitimsiz rüzgârı
savrulduğum da değil üstelik bilakis savunduğum ve avunduğum gök gözlerinde
mutluluğun düş gücüme itaat edip de gerçekleri dibine kadar duyumsadığım ve
şahit olduğum...