Seni seviyorum ve hep de seveceğim.
Sözcüklerin kırağı çaldığı her günü öğünlere ayırmak payıma düşen… elimde
değil: seviyorum seni.
Fıtratımda gizem saklı bir o kadar
yalnızlığın d/okunuşunda saklıyım artık hangi şiirse çerez niyetine yüreğimden
fışkıran bir o kadar doyurucu bir iklimden ibaret benim sezilerim.
Özgürüm, alabildiğine zengin ve mutlu
ve mutsuzluğuma da çok şey borçlu hele ki dünümde kayıtlı tüm tabuları günüme
de taşırken.
Zemindeki mizansen elbette varlığımın
doğasında nükseden arayış aslında aradığım şeyi defalarca bulmuş olmam aramama
da engel değil ne de olsa metazori olmayan bir farkındalık benimki ve semiren
yüreğime açtığım her yeni kayıt.
Bir başak tanesi olmayı seviyorum
tıpkı seni sevdiğim gibi ve başım hep dik her ne kadar doluluğumla eğik
gözüksem de asla unutmasın kimse hani: benim borçlu olduğum bir dünyam var ve
yüreğimden taşan filizler var şiir b/ellediğim kimi zaman hikâyeler ördüğüm ve
safsata yüklü dünyada ben tüm gerçekliğimle ve de hayal dünyamla s/alınıyorum
hem de hiç olmadığı kadar.
Beni sevmeni dilerdim ve hep de
dileyeceğim ve sevmek için sana bahaneler sunuyorum ne de olsa yüreğimin
izdivacı mavi göğün kanaviçe desenli bulutlarına serdiğim yorgun ruhumla taşkın
yüreğime atıfta bulunduğum her satır arasına rast gelen düş gücümle sevme
yetimi eşleştirdiğim.
Azımsama sakın beni.
Asla da büyütme gözünde.
Lakin ben seni illa ki gözümde
büyütüyorum ve yazma iksirini son damlasına kadar içiyorum en azından bir
saatimi ayırdığım yazma edimi lakin hayallerime ömür yetmezken.
Hayalin hayalini kuruyorum ve
kurguluyorum.
Gerçekler batarken biliyorum ki;
dikenlerimden mustaribim.
Sevdalı bir iklim nedir, bilir misin?
Ya da kim olduğuma dair bir sorun
var?
Azımsanmayacak kadar coşkum ve
azımsanmalı da kimliğim sadece yazdıklarımla var olmayı düşlüyorum ve kendimle
uzlaşmak adına illa ki sevmeliyim haricimde kim ya da ne varsa.
Varlığım bir kehanet belki de ama
aslı bir rehavet yüklü değil mizacımda: gerçi ara sıra soluyorum gün ışığı gibi
ve yapraklarımı yoluyorum nefesim tükenene kadar da koşuyorum.
Satırların aşkın tasası ile yüklü ve
ben mecazi bir aşkın en yakın firarisiyim ve sevgime sığınıyorum gel gör ki;
sevgim taşıyor.
Rahmetin tüten dumanında saklıyım
aslında rahmetin ta kendisi iken sevmek ve çevremde ne kadar sevgisiz ve burnu
büyük insan varsa biliyorum ki; büyükten büyük Allah var.
Israrla yaşıyorum belki herkes gibi.
Israrla yazmıyorum bilakis ifade
edemeyeceğim kadar coşkuluyum ve tezahür eden duyguların ılıman ikliminde kimi
zaman donup kalıyorum.
Sandım hep sandım. Neyi mi?
Bulduğuma nasıl da emindim elbette
içimdeki s/onsuzluğu asla çözümleyemediğim belki de geçici çözümlerde bulduğumu
sandığım ve aklı başında addedilebilecek kaç kişi varsa bıyık altından gülüp
bana o kadar da emin olmamamı söyledi hatta haykırdı ve ben onlara güldüm çünkü
bulmuştum aklımca.
Aşkın tutanaklarında kayıt açmalıyım
yeniden ve yeniden ve daha çok sevmeliyim hatta sebepler yaratmalıyım sevmek
için varsın devamı da çorap söküğü gibi gelsin.
Sevgimi büyüten coşkumdur ve coşkuma
eşlik eden içimdeki yazma aşkı oysa ben yazmazdan evvel de firari bir âşıktım
ve aşkla kesişen yüreğim aslında bakir bir ormandı her nasılsa maneviyatla
bütünleştiğim lakin bu coşkulu sevdaya yeni yeni vakıf olduğum…
Aklımın haritasında platolar var.
İçimdeki kuş mütemadiyen gagalıyor.
Kimi zaman pençelerimi geçiriyorum
elbette kendi yüzüme ve illa ki yüzleşiyorum kendimle.
Öncemde neler saklı oysaki hiçliğime
yeni yeni vakıfım.
Bir zamanlar öğretme aşkıyla salındım
ve öğretmen kimliği kazanmak için deli gibi çabaladım ne de olsa eğitime ve
çocuklarıma yakmıştım ben abayı lakin insanlar bana aba altından soba göstermiş
iken ben onlara hep ekmek uzattım ve nimet bile aşağılanırken ben nasıl nasıl
aşağılanmazdım ki…
Bir vakitler dolu gibi yağdım.
Yağdırdım sonra.
Nihayetinde yağmalandım.
Nimete olan aşkım ve inancımla
yokluğa kanat açtım ve görünmezliğe bürünüp senelerce firar ettim insanlardan
aslında an itibari ile de fazlaca değişen bir şey yok lakin ben bunun hesabını
zaten kendime vermişken kimseye hesap vermek zorunda da değilim lakin sevme güdümü
ve gücümü sonsuzluğa kurdum ve saflığımla kimi zaman bazense uzaklardan el
salladığım o yolculuklara ve yolculara filan da asla hicap duymuyorum çünkü
henüz tamamlanmadı benim içsel yolculuğum bu anlamda dış sesleri ya da dünyevi
arzuları ben çoktan terk ettim.
Sınırlarımı illa ki zorlamışımdır.
Ve insanlar illa ki ihlal etmişlerdir
sınırlarımı.
Gücüm tükense de tamamen.
Günüm de ömrüm de güme gitmiş olsa
da…
Gürül gürül akan bir ırmak içimdeki
taşkın memba suyu ve sevgi ve de inanç benim zemzem suyum ki hasretim ben iyi
insanlara ve Allah dostlarına bu yüzden yazmanın bendeki en büyük etkisi
kendimi iyi bir insan olmak adına sık sık kamçıladığım ve yazarlığın bende
yarattığı o huzuru daim kılmak adına fıtratımı kelimelerle süslerken belki de
gizemime gizem katarken rotamdan asla taviz vermediğim.
Bir yere varma ihtimalim var mı peki?
Ya da Yaratan bana yeni bir şans
vermişken ben, bakalım bu şansı kullanıp kendimle restleştiğim tüm ömrün
acısını mı çıkaracağım kendimden ve kimliğimle sürtüşen tüm olumsuzlukları daha
ne kadar sırtlanacağım?
Kural dışıyım ve de kuramsız oysaki
ben hep hipotezlere inandım bu yüzden psikoloji ile içli dışlı olduğum yıllara
da çok şey borçluyum bir o kadar başıma gelenin kalmadığı aşikâr iken aklımı da
bilgi ve donanımlı bir insan olmak adına bozmuşken belki de edebiyat
psikolojinin bir türevi ve ben hala kurallara sadık kalmak adına yalnızlığımı
sonsuzluğun rakımına taşıyorum.
İhbar ediyorum işte sevgimi.
Katıksız gözyaşımla da biteviye
suluyorum cihanı ve çamura bulaşmamak adına kendime kazdığım mezarda saklıyım
kimine göre gel gör ki; ben kendi cennetimi zaten yarattım üstelik koşulsuz
maceradan maceraya koştuğum ve hayal gücümle sınır tanımadığım kadar sevebilme
yeteneğimi Tanrıya borçlu iken.
Sessizlik benim kutsalım ve tüm kâinatın
sessizliği illa ki taşkınlara sebebiyet veren hali hazırda ben de sessizim ve
sessizliğimi yazarak ve severek bozuyorum.
Ulvi bir aşk.
Bazen umarsız.
İnsanlardan yana iken derdim ve her
nasılsa insanlar sayesinde kendimle ve Rabbimle yüzleştiğim.
Nabzımı alamıyorum bazen ve sadece
soluk göğün dokunuşları ile bir ölü olduğumu düşünüyorum aslında ölülerin asla
canı yanmazken üstüne üstük ölüler can yakmazken yine de canlılardan medet
umuyorum ve sevginin rahmine düşen tohumlarla günümü telaşla yaşanır kılıyorum
belki de görünenden mutluyum belki görünmezliğin mukozasında sabır taşıyım ben
hele ki o sessizlik yok mu ve ben sadece tutanaklara kazıyorum duygularım ve genele
taşan bir umutla sürüyorum sürükleniyorum belki de sürünüyorum lakin inancımla
daha yapmam gerekenler var ve daha çok sevmenin yollarını arıyorum.
Bazen bir selam.
Genelde geri dönüşü olmayan selam ve
de üstelik yakınlarım iken en çok canımı yakan yine de nefret duygusunu
literatürden kaldırdım belki de en nefret edileceklerle ilişkiyi kesip Allah’a
havale etmişken hele ki son birkaç yılın bilançosu hep zulümden kaynaklanan
acıların maliyeti ile bana ve aileme patlamışken.
Çıtamı yükselttikçe.
Çamur sıçrarken üstüme.
Ve temizlik imandan gelirken en çok
da alnım açık ve ben pervasızlığım ve tüm iyi niyetimle bazı insanları kendime
çok yakın hissederken.
Maliyeti geçmişin ve işte yazmamdaki
temel gaye ve kuram aslında sazlıklarda boy veren bir uzuv işte rahmetin
uzamında ben gölgelerden uzak aydınlığı dahi karanlıkta keşfederken bu yüzden iyiliğin
ve güzel insanların kıymetini bilmekle kendimle uzlaşmak arasında bir
korelasyon kurduğum ve son nefesimi verene kadar da kuracağım…