ZORUNLU ÖTENAZİ MERKEZİ HADAMAR-DÜNYANIN
İLK HAYVAN HASTANESİ GURABAHANE-İ LAKLALAKAN
Geçenlerde televizyonda bir film seyrettim. Adı: Ağustosta Sis
İşin doğrusu yavaş yürüyen bir filmdi başlarda;ancak oldum olası Nazi Almanyası
dönemi ile ilgili filmlerin hastası olduğumdan ve bu film de o dönemle ilgili
olduğundan sonuna kadar seyrettim.
Mutlak surette herkese tavsiye ederim.
Film öjeni ile ilgili.
Öjeni ne peki?
Çok kısa ve herkesin anlayacağı şekilde izah edecek olursak:Zorunlu ötenazi.
Yani sizin yaşayıp yaşamayacağınıza birilerinin karar vermesi ve yaşamanız
gereksiz ve lüzumsuz görülürse itlaf edilmeniz. Ötenaziden farkı: Ötenazide
kişi kendisi istiyor öldürülmesini. Öjenide buna başkaları karar veriyor.
Peki niçin gerek duyuluyor böyle bir alçaklığa?
Siz nasıl ki kendi uyuz beygirinizi cins bir kısrakla çiftleştirerek ya da yoz
sığırınızı cins bir boğa ile çiftleştirerek cins bir at ya da cins bir tosun elde etmek istiyorsanız devletler de aynı
şekilde cins insan istiyor. Bunun için de sağlıksız ve engelli kişilerin yok
edilmesi lazım. Mesela böyle bir şey her dönem ve ülkemizde geçerli olsaydı
benim yok edilmem gerekiyordu. %90 engelli oğlum Yunus’un da yok edilmesi
gerekiyordu. Böyle bir düşüncede insaf, merhamet diye bir kavram söz konusu
değildir.
Biliyorum ‘’ Saçma’’ diyorsunuz ama bu mesele öyle yeni bir mesele değil taa Antik
Yunan’da bile vardı.Mesela Sparta’da yeni doğan bebekler yetişkinlerce kontrol
ediliyor ve sağlıksız olduğu düşünülenler Taygetus Dağına götürülerek
öldürülüyordu.
Ayrıca bu düşünce 20. Yüzyılın başlarında gerek Avrupa’da gerekse ABD de ciddi
ciddi tartışılıyordu ve oldukça fazla taraftarı vardı. Hatta ‘’EN SAĞLIKLI
İNSANLAR SAVAŞ MEYDANLARINDA ÖLÜRKEN, NEDEN TOPLUM İŞE YARAMAYAN ENGELLİ VE
HASTALARIN YÜKÜNÜ ÇEKSİN?’’ Görüşü I. Ve II. Dünya Savaşı yıllarında hiç de yabana
atılan bir görüş olmadı Avrupa ve Amerika’da. Bu görüşün taraftarı bir hayli
fazlaydı.
Mesela Evrim Teorisinin babası Darwin, ‘’Hayvan yetiştiricileri nasıl ki daha
iyi özelliklere sahip hayvanlar yetiştiriyor, zayıfları eliyorsa insan
toplumlarında da böyle yapılmalıdır.’’Diyordu. Öjeni fikrinin mucidi olan
Francis Galton da kuzeni Darwin’den farklı değildi elbette. Yani zayıfın yaşama
hakkı yoktu onlara göre.
Avrupa’nın diğer ülkelerinde bu konuda neler yapıldı, ne kadar insan bu gaddarlığın
kurbanı oldu bilemiyoruz. Bilemiyoruz çünkü tamamen insanlık suçu olan bu
durumla ilgili tüm kabak Almanya’nın başında patladı. Neden? Çünkü o II. Dünya
Savaşından yenik çıkmıştı o halde bu insanlık dışı uygulama ile ilgili bütün
kabaklar rahatlıkla onun başında patlatılabilirdi. Nitekim de öyle oldu. Ha bu
arada ‘’ Kabak Almanya’nın başında patladı.’’ Derken ‘’Almanya suçsuz
günahsızdı’’ demiyorum. Tam tersine Almanya suçu en fazla olandı. Bu işi en
acımasızca uygulayandı ama öjeni konusunda tek değildi. Başka devletler de
vardı. Mesela Avusturya’da da Hadamar gibi bir ötenazi( aslında öjeni) merkezi
bulunmaktaydı aynı yıllarda: Harheim..Bu ikisi dışındakilerin üzeri kapatılsa dahi
bilinen bazı gerçekler de yok değil tabii ki. Mesela Öjeni; sadece Nazi
Almanya'sında ve ABD'de değil, İngiltere, Kanada, Fransa, İsveç, Norveç,
Danimarka, Finlandiya, İzlanda, Çin, Japonya, Brezilya gibi ülkelerde de
benimsenmiş ve farklı derecelerde uygulanmıştı Almaya’dan çok önce...
ABD de1907’de Indiana eyaletinde kabul edilen bir kanunla; zeka özürlü, sağır
ya da körler zorla kısırlaştırılmıştı. Benzer bir yasayı 1909'da Washington ve
Kaliforniya eyaletleri kabul etmişti. 1927’de Virginia eyaletinde, zeka
özürlüler kısırlaştırılmışlardı. Yasa, Amerika’nın pek çok eyaletinde 1960'lara
kadar yürürlükte kalmıştı. Öjeni kapsamında ise toplamda 67 bin insanın
kısırlaştırıldığı düşünülüyor.( Kısırlaştırmadan bahsetse de öldürmeden
bahsedilmiyor dikkat edilecek olursa.)
Neyse filme geçeyim ki konu daha iyi anlaşılsın.
II. Dünya Savaşı yıllarında 11-12 yaşlarında bir çingene (kendi ifadeleriyle
Yeniş) çocuğu olan Ernst Lossa, hastalarının pek çoğu zihinsel ya da bedensel
engelli olan Dr. Veithausen’in gözetimindeki Hastaneye getirilir.
Başlangıçta, hastanedeki bazı hastalar ötenazi edildikleri Hadamar Ötenazi
Merkezi’ne gönderilmek üzere işaretlenirler, ancak merkezi yetkililer ötenazi
operasyonunun ve kararlarının bireysel kurumlara bırakıldığını iletirler ve Dr.
Veithausen, hemşireleri hastalara onların bakımı altında ötanazi yapma emrini
verir. Yeni işe alınan hemşire Edith Kiefer, Hadamar'dan transfer olmuştur
ve çocuk hastaları barbitüratlar kullanarak yok etmeye hazırdır.( Özellikle
zehirli ahu dutu şurubuyla öldürmektedir çocukları.) Bu arada diğer hemşire-rahibe
Sophia çocukları zehirlenmeye karşı korumaya çalışır.
Ernst, sara hastası olan Nandl ile arkadaş
olur ve zamanla Dr. Veithausen'in kurumdaki hastaları öldürdüklerinin farkında
olur. Nandl ve kendisini kurtarmak için bir kaçış planı yapmaya çalışır. Irksal
hijyen mantığını izleyen doktor Veithausen, Nazi amirlerini tatmin eden, tüm
besin maddeleri çıkarılmış haşlanmış sebze çorbasını hastalara günde üç öğün
içirerek yavaş yavaş açlıktan ölmek için bir plan hazırladığını açıklar. Kısa
bir süre sonra, Ernst ani düzenlenen bir hava saldırısı sırasında Nandl ile
beraber kaçmayı planlar, ancak yakınlarına bir bomba düşer ve hastanenin
mahzeninde bulunurlarken düşen enkaz Nandl'a zarar verir ve Rahibe Sophia'nın da
ölümüyle sonuçlanır, kaçma planı başarısız olur. Hemşirenin cenazesinden sonra
Ernst, Veithausen'i katil olmakla suçlar.