Bir düşü giyindim, mısraların
geçişinde ömrün hicretine devasa anlamlar yüklediğim bir kurşun iken seken
içime diktiğim nice filiz, aşkın rahlesinde de asılı bir kesit elbet heba
ettiğim ömre methiyeler dizdiğim bir dik yokuşun ortasına ermekle başa dönmek
arasında nice gel-git ve hükmeden kadere teessüflerimi sunup ürkünç yalnızlığın
kirişlerinde saklı o söylemediğim son hece.
Bir başkaldırı benimki açık ara
farkla geçişlerine son verdim masal kahramanlarımın ve derken tünedi içimdeki
ölü kuş bense ırkı olmayan bir mevsimdir belki de elyaf sevinçlerin tasasına
düştüm sonra gerisin geri kaçtım ve latif bir nazarla sökün etti gerisi.
Kaybolan resimlerdi kırık çerçevenin
mukozası o sarı benizli rüyalar ve kesif sessizliğe yüz sürdüm göz süzdüm belli
ki edilgen bir lanetti yolumun kesiştiği ve sığındım aralıksız Rabbime.
Gölgelerdi salkım söğüt.
Sözcüklerdi belki de hurafelerin
kıstas bellediği kısa duraklı ve ayaksız şiirler ne de olsa belimi doğrultmak
adına yaslanıyordum ben bilinmeze ve sökün eden dokunuşlar değil de vazgeçişler
men etti beni mutluluktan.
Bir bir teyelledim rüyaları düş
ambarında dolanan hayaletler son durağa yaklaşmadan bir sus payı sundular.
Susma hakkım değildi oysa baş koyduğum bilakis çeperinde yalnızlığın İlahi ve
sırdaş notalar çekiştirdi beni yakamdan paçamdan.
Bir buluta rast geldim sonra ve içime
konan uğur böceği ve yuttum heceleri yuttum acıları yuttum çaresizce.
Bir tek aşkı ve kini yutamadım. O
kadar büyük bir lokmaydı ki aşk ve aşka kucak açan hecelerden arakladığım
telaş.
Hindi kimi insan.
Kindi kiminin göbek adı.
Göbek taşında unutulan unutkan su
damlacıkları ve aşkın lal alfabesinde sökün eden özlemi kuşandım ki aşk
meclisinde beylik ve benlik bir gayretle sınandığıma kani sindiremedim acizliğimi
ve sığamadım kabıma taşkınlara mahal verdim.
Ne cüretti benimki.
Ne de cinaslı bir kafiye arakladığım
değil yazmaya doyamadığım şiirlere miskin yelekler ördüm ve önünü kapadım
saygımla ilikledim: aşkı ilikledim özlemi mimledim ve şakıdı yer gök.
Rabbimin kudretine bir dolu tanesiydim
ki.
Bir yağdım pir yağdım.
Bir sustum bir ağladım.
Ağzım vardı dilim yok derken dillendi
içimdeki mevsim ve açığa çıkardım ne var ne yoksa.
Neyim varsa…
Sökün ettim.
Yağdırdı Mevla’m.
Hasret yağdı.
Hasetti oysa kiminin kuşandığı.
Hayret ettim ve s/indim duvarın
dinine ve ellerimi açtık gök kubbeye yüreğim zaten harap ve bitap ve aşkın
kefaretine aşkın ahengine ve aşkın kudretine…
Aşkla evrilen hecelerim.
Devinen yüreğim.
Devri âlem yapan ruhum ki gitmediğim
köy kasaba kalmadı.
Azığımdı matem.
Umudumdu yarınlar.
Mutumda saklıyı dört mevsim.
Yetmedi.
Beşinci mevsimin peşine takıldım
aslında kendi kuyruğumdu tırmaladığım ve yüreğim ve yüzüm.
Yüz verdim astarını istedi kimisi.
Yüz vermedim ama binlerce hak tanıdım
insanlara.
Bir tek kendime şans sunmadım oysaki
bir şölendi içimdeki gizin izini sürdüğüm ve her gün yeni baştan keşfettiğim
kâinat.
Kanaat ettim ve kanat taktım kaleme.
Zuhur eden şiirler kimi zaman içime
sökün etti ve taştım nehirler gibi ve ç/ağladım şelale misali.
Öykündüm illa ki öykündüm aşka ve
şakıdım ve kabardı içimdeki yetimin tüyleri.
Yetemediğim kadar da yetilerimi
biriktirdim.
Yetindiğim kadar yetim mizacımı
g/izledim.
Bir şafak vakti.
Bir kabir ziyareti.
Bir kâhin idi madem yıldızlar.
Bir de kani olduğum acılar ve şükür
yüklenip küsmekten men ettiğim elbet iç yüzümü ters yüz ettim ve dışımdaki
yumuşaklıkla mintanımı gizledim ne de olsa eteklerimden dökülen taşlarla yol
inşa edecektim ve çıktım dağın tepesine.
Yaslandığım dağ kar kaplıydı.
Ve kaydım.
Aymazlığın ikliminde azat edilmeyi
bekledim ve sadece diledim ve sarıldım Rabbime.
Kaşığıma çıkandı ümit ve dua.
İçimdeki isyan değildi yüz sürdüğüm
içimdeki nisyandı yüz bulduğum.
Uluyan aşka.
Ünlenen güne ve geceye.
El veren şiirlere ve sevgiye.
Ve hükmedene sığındım ilk günden
beri.
Karlardı eriyen ve temizlenen yer
gök.
Kürediğim kadar da kükreyen iç sesim.
Huzur ötesi yolculuğun da son durağı.
Durmaksızın yol aldığım nihayetinde
vardığım.
İçimdeki seyyah ve de.
Ermekle erimekti ayan beyan ve
eriyene biat ermenin de mucizevi tınısında saklıydı tek gerçek.
Gördüğüm kadar gerçektim.
Gerçek olduğum kadar da gördüm.
Aşkın ilintili olduğu her zerreme
sahip çıktım bir gecenin de sabaha ermesi gibi ayyuka çıkan ışığın asla
sönmeyeceği idi kendimi alamadığım o düşünce ve tahakkuk eden her şeydi
hiçliğime vesile.