Düş küresi…
Yıldızların geçit vermediği bir
sığınak
Ilıman mevsimden kopan her vaveyla
Tutunmamı sağlayacak bir özlem belki
de
Beni bana uzak kılan haşmetli tapınak
Elbet izini sürdüğüm
Elbet yüzümü sürdüğüm.
Göğün katmanlarında asılı bir rahmet
Issızlığa dev koşut
Kürediğim maviden salıncak.
Aşkın hikmeti:
Devasa tutsak
Mimlendiğim yer gök
Mıhlandığım bir rahmet
Göğe konuşlu hengâme
İnsanlığıma dair
Yazmaya müsait her methiye.
Elbet kurşunların izdivacı
Vurulan matemde saklı rehavet
Kapıldığım aşk
Kapandığım kozam
Kaldığım bir başıma
Mevsimin ritminde ne çok gel-git
Sandık dolusu hüzün
Ters yüz ettiğim her düzün
Arka yakası
Bilinmezin de teamülü
Bilindik ne mi kaldı?
Yalnızlığın şiarı bir sızı
Teveccüh yüklü kimi zaman
Metazori bir fıtrat ki
Firarı duyguların.
Sevdalı mabedin de semazeni
Bir düş kesiti
Ellerimin temennisi
Elbet dokunduğum tevazu
Varlık dediğin ne ki?
Bir ömrün ifşası
Yazmaya dair milyonlarca katre
Sezilerin haşmetinde
Yetim şiirlere nazire
Tevafuk yüklenip de çıktığım yolda
Pervazında göğün
Tutkulu bir hikâye
Turuncu güneşin hidayeti
Ne zamanki ay doğsa geceye.
Ulaşamadığım gök kubbe
Nazıma da niyazıma da sadık bir
efsane
Serildiğim kadar
Sarmaladığım tümden gelen hikmete
Tutuşan yüreğimle kapıldığım
Maviden bozma yerküre
Pembenin teninde kamaşan her hece
Gönlün muhabbeti saklı kalp gözünde.