ANKARA'NIN TAŞINA BAK MI? BİZ KUR'ANIN HÂDİMLERİ Mİ? EY NIŞTIMAN MI? YOKSA EZ Ê HERİM WELATÊ XWE Mİ?
1978 Yılında Antalya-Manavgat İmam-Hatip Lisesinde Tarih Öğretmeni olarak göreve başladım. Lakin Tarih derslerinden daha fazla diğer derslere giriyordum. Mesela Ahlak bilgisi ( O dönemlerde Din Kültürü dersinden ayrıydı ) Turizm, Beden Eğitimi( Evet yanlış okumuyorsunuz. Ayağım sakat olduğu halde Beden Eğitimi dersine bile girdim. ) ve Müzik. Özellikle müzik. Çünkü okulda tek müzik aleti çalabilen bendim. (Çaldığım alet ise çat pat soprano blok flüt idi.)
Müzik derslerine girdiğim için o sene okulda öğretmenler kurulu kararıyla kurulan İlahi Kolunun da başına getirildim. Yani öğrencilere ilahi de öğretecektim eğitsel kol saatlerinde. İyi de ‘’ Sordum sarı çiçeğe ve Şol Cennetin Irmakları’’dışında ilahi bilmiyordum. Neyse onu da hallettik. Bir kaset tutuşturdular elime. ‘’ Hocam bu kasetteki ilahileri öğret yeter.’’ Dediler.
Kaseti kasetçalara taktım ve dinlemeye başladım. Allah Allah…Yahu bir ilahi var ama bu ilahi değil bildiğin bizim ‘’Ankara’nın Taşına Bak ‘’ Marşı/ Ya da türküsü… İyi bildiğim bir marş. İlk kez de sanırım Ruhi Su’dan dinlemiştim.
Bizim meşhur ‘’Ankara’nın taşına bak’’ İlahi olunca değişmişti.
Bilindiği gibi Ankara’nın taşına bak marşının sözleri şöyledir:
Ankara’nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Biz düşmanı esir ettik
Şu feleğin işine bak
Pek şanlıyız
Ankara’nın taştır yolu
Her tarafı asker dolu
Artık yetiş Kemal Paşa
Kan ağlıyor Anadolu
Pek şanlıyız
Ankara’da şanlı ordu
Her tarafa çadır kurdu
Türk ordusu karşısında
Zalim düşman kaçıyordu.
Pek şanlıyız.
Gerçi ‘’ Biz düşmanı esir ettik. Şu feleğin işine bak’’ Mısraları üzerine hep tartışılırdı. ‘’Bizim düşmanı esir etmemiz niçin şaşılacak bir şey ki? Orası düşman bizi esir etmiş olmalı.’’ Diye ama yine de okurken hep düşmanı esir etmemize şaşar dururduk ve ‘’ Vay anasını be, biz düşmanı esir etmişiz ha? Şu feleğin işine bak ‘’ Anlamına gelen şekliyle okur, düşmanı esir ettiğimize hayıflanır, ‘’Gözlerimin yaşına bak’’ Der dururduk.
Neyse…
İşte bu ‘’Ankara’nın taşına bak’’ ilahi olunca bakın nasıl bir şekil almıştı:
Biz Kur’anın hadimleri
Pür imanlı ve zindeyiz.
Bu yoldan dönmeyiz asla
Peygamberin izindeyiz.
İslamın nurlu gür sesi
Kaldırdı kederi ye’si
Alemlerin efendisi
Peygamberin izindeyiz.
Hak habibim dedi ona
Bizden feda can uğruna
Alem şahit olsun buna
Peygamberin izindeyiz.
(Aslında çok daha uzundur.)
Bakınız :https://www.youtube.com/watch?v=ZG-3RtjT4Yw&ab_channel=AhmetTevfikA-T-S
Yani sizin anlayacağınız Türk Milletinin bir kahramanlık marşı olan ve Milli Mücadelemiz sırasında Yunanlıların üzerine yürürken söylediğimiz marşımız bir ilahiye dönüştürülmüştü.
Oysa biz bu marşı Büyük Taarruz esnasında Dua Tepeye doğru hareket eden 57. Tümenimizin okuduğu bir yürüyüş marşı olarak biliyorduk. Dua Tepeyi düşmandan temizlemek üzere yürüyüşe geçmiş olan ordumuza kim tarafından bestelendiği bilinmeyen ama Sakarya savaşında bile söylenmiş olan bu marşı 57. Tümen Komutanı Albay Mümtaz Bey söyletiyordu. Fakat ilginç bir durum vardı:
‘’Ankara’nın taşına bak’’ adlı bu marşımızın bestakarı kimdir diye araştırdığımız zaman İlginç bir durumla karşılaşıyorduk. 1921-1922 yıllarında söylendiğine göre ( Sözler öyle diyor en azından ) bestekarının en azından 1900 doğumlu biri olması gerekiyordu. Oysa MESAM kayıtları içerisinde ‘’Ankara’nın Taşına Bak’’ın bestecisi Ali Cihat Aşkın olarak görünüyordu lakin Ali Cihat Aşkın 1968 doğumluydu.
1968 doğumlu biri bu marşı nasıl 1921-1922 yıllarında bestelemiş olabilirdi? Bir başka bestecisi olmalıydı. Ali Cihat Aşkın adlı ünlü müzisyenimiz ise en iyi niyetli bir tahminle bu marşı düzenlemiş olabilirdi.Zaten tüm kayıtlar marşın anonim olduğunu söylüyordu. Hatta taa Osmanlı zamanından kalmaydı ve ‘’Pek şanlıyız olan ‘’ nakaratı ‘’ Pek şanlıyız, Osmanlıyız’’ şeklinde olup sözleri de tam olarak ‘’ Ankara’nın taşına bak ‘’ değildi.
İyi de aslı neredeydi bu marşın? İlk hali nasıldı? Değiştirilmeden önceki şekli nasıldı? İşte o hiçbir yerde yoktu. O haliyle bilen, yazıp da bir yerlerde saklayan olmamıştı nedense.
Sonra ömrü sadece on bir ay olan ilk ve tek Kürt Devleti Mahabat Cumhuriyeti hakkında bir şeyler yazarken bu devletin ‘’ Ey Reqip’’ gibi bir milli marşının yanında aynı zamanda aynen bizim ‘’Ankara’nın taşına Bak ‘’ Marşımızın melodisi ile söylenen yani bestesi aynı olan ‘’ Ey Nıştıman’’ adlı bir marşının olduğunu gördüm.
Evet..’’Ankara’nın taşına Bak’’ Marşımızın tıpkısının aynısı bu sefer karşımıza Hasen Zirek adlı bir Kürt tarafından bestelendiği iddia edilen bir marş olarak çıkıyordu ve Hasen Zirek’in bu marşı ( Ki bize göre marş olan bu beste Kürtlere göre bir ağıttır ) 1947 de Mahabad Cumhuriyetinin yıkılması üzerine bestelemiş olduğu söyleniyordu.
Kürt ağıtı Ey Nıştıman için bakınız: https://www.youtube.com/watch?v=nIm4Ex3blq0&ab_channel=DiziyaTirk%27an
‘’Ey Nıştıman’’ın sözleri Kürtçe şöyle:
Ey netewekanî delal
Ey Kurdekan ey baskeþêr
Ey niþtiman, niþtimanî ciwa
Xakî Ariyan wetanî Kurdan
Bo te dikoþim bi dil û bi can
Bo serkewtinî xakî Kurdistan……Devam ediyor.
Türkçeye çevrilmiş halinin bir kısmı ise şöyle:
"Ey vatan, güzel vatan,
Aryan’ın toprağı, Kürt’ün vatanı,
Direniyorum canım ve ruhumla,
Özgürlüğün için ey Kürdistan’ın toprağı.”
Sömürgenin malı helaldir sömürgecilere……
Velhasılı kelam bizim Ankara’nın Taşına Bak, Biz Kur’anın Hadimleri olmakla kalmamış ben henüz dünyaya gelmediğim yıllarda ‘’ Ey Nıştıman ‘’ olarak da söylenmiş. Ve yine ilginçtir ki bu türküyü bizlere sevdiren kişi de aslı Ermeni olan bir Kürt: Ruhi Su..
Ama bu kadar değil…Dahası da var:
Hırant Dink’i bu memlekette bilmeyen yoktur. Hırant Dink’in öldürülmesi üzerine bu memlekette pek çok insan Ermeni oluverdi birden. Şaşırdık. Çünkü Türkiye’de bu kadar çok Ermeni olduğunu bilmiyorduk.
Hırant Dink’in eşi Rakel Dink, kocasının ölümü üzerine oldukça dokunaklı ve insani mesajlar içeren bir konuşma yapmıştı ki televizyonlarımızın başında Ermeni olmayanlarımız da gözyaşı döktük. Hatta benim de gözlerim nemlenmişti ne yalan söyleyeyim.
Evet Rakel Dink oldukça dokunaklı bir konuşma yapmıştı ve televizyon kanallarında bu konuşma yayınlanmıştı ama yayınlanmayan bir şey daha vardı: Rakel Dink, kocasının ardından bir de ağıt okumuştu. Bu ağıt ne Ermeniceydi ne de çok iyi konuştuğu Türkçe. Bu ağıt Kürtçeydi ve adı ‘’ ’EZ Ê HERİM WELATÊ XWE’’ idi.
Sözleri Kürtçe olarak şöyleydi:
Negrîn gelî hevrînên min, ez ê herim welatê xwe
Min navêje pir bimînim ez ê herim welatê xwe
Ev der ji min re ne tu hal e, êş û derde min pir dijwar e
Xerîbîtî gelek tahl e, ez ê herim welatê xwe
Xerîbîtî gelek tahl e, ez ê herim welatê xwe
Hêvî dikim li ser min negrîn
Li ser min nekin girîn û şîn
Ez ê herim welatê xwe hemî derdê me biborin
Türkçesi ise:
Çok ağlamayın dostlarım
Ben vatanıma [cennete] gideceğim
Burada çok kalmayacağım
Burası acı dolu
Derdim, kederim çok fazla
Gurbette olmak çok acı
Ben vatanıma gideceğim
Yalvarırım üstüme ağlamayın
Yas tutmayın, kederlenmeyin
Bütün dertlerim geçecek
Ben vatanıma gideceğim
Gelin azizlerim eliniz öpeyim
Sizden aflık dileyim
Ben vatanıma gideceğim.
Peki bir Emeni tarafından söylenen bu Kürtçe ağıtın melodisi nasıldı dersiniz?
Yine ‘’Ankara’nın Taşına Bak ‘’
Bir Ermeni, Bestesi bizim olan (!) ve bir kahramanlık marşı olan marşımızı ağıt olarak ve Kürtçe okuyor. Sizce de ilginç değil mi?
Şimdi soru şu:
Bu marş
Ankaranın taşına bak mıdır?
Biz Kur'nın hadimleri midir?
Ey Nıştıman mıdır?
Yoksa Ez ê Herim Wlatê Xwê midir?
Yoksa '' müzik evrenseldir.'' Diyerek kapatmak mı gerekir bu konuyu?