Carlo Lorenzini (İtalya, yazar 1826- 1890)’nin Pinokyo masalını
okumayan çocuk yoktur desem, sanırım abartmış olmam. Size, bildiğiniz masalı
anlatacak değilim ama şu kadarını söyleyebilirim, Pinokyo, oyuncakçı Geppetto ustanın özel bir
ağaçtan yaptığı oyuncaktır. Ne var ki bu oyuncak konuşuyor. Yalan söylediğinde de burnu uzuyor. Yalan çoğaldıkça burnu
öyle uzuyor ki kafası burnunu taşıyamaz oluyor.
Gerçek hayatta yalan söyleyenlerin
burnu uzamadığı için olacak, herkes çeşitli sebeplerden rahatlıkla yalan
söyleyebiliyor. Günlük yaşamın bir parçası olan yalan o kadar kanıksanmış ki;
“Yalan dolan gel biraz da sen oyalan” ya
da “ Yalandan kim ölmüş” gibi söylemlerle hafife alınmıştır.
Evet, yalandan kimse ölmez ama en
başta ‘güven’ olmak üzere bütün insani değerlerle, insanlık ölür. İnsani
değerleri ve insanlığı öldüren yalanlar ve yalancılar için kişiye doğrudan
zarar (Yalancı şahitlik, dolandırıcılık, hırsızlık vs.) vermemişse, caydırıcı
bir yaptırımda yoktur.
“Bir
yalanın bin azabı var ama / İnsan oğlu yalan ile yaşıyor
Yemin billah, dilinizde yalanlar /
İçinize sığmaz olmuş taşıyor.”
Pisikoloklar, yalan söylemeyi,
hastalık değil, davranış bozukluğu olarak ifade etmişler ve kaba yalanlar,
beyaz yalanlar, ilgi çekmek için söylenen yalanlar olarak üç gurupta
incelemişlerdir.
Bana göre de kaba yalanlar, hem
bireye, hem de topluma zarar veren en adi yalanlardır. Bu aşağılık yalanları
söyleyebilen yalancılar, “anti sosyal kişiler” olarak tanımlanmıştır. Bu
tanımlamaya girenler, her türden toplum dışı davranışlarının yanında;
genellikle kendilerine çıkar sağlamak için her konuda, herkese, hatta yapıp
ettiklerinde, söylediklerinde haklı olduklarına inanmak adına, kendilerine bile
yalan söyleyebilirler.
“Kendisine yalan söyleyen, herkese yalan
söyler.”
Bu kişiliksizler, yalanlarına
inandırmak adına bütün kutsal değerler (Kuran, aile, şeref vs.) üstüne yemin
edebilirler. Oysa,
“Doğru söze yemin ne gerek.”
Yalanları ne kadar büyükse
yeminleri de o kadar çeşitlenir, derinleşir. Çünkü;
“Yemin, yalanın kılıfıdır.”
Bunlardan bir kısmının (Hırsızlar, dolandırıcılar, katiller vs.) son
dinlence yerleri genellikle ceza evleridir,
İkinci gruptakiler ilgi çekmek, farkındalık
yaratmak için yalan söyleyenlerdir. Bu gruba girenler için “oyuncu” tanımı
yapılmıştır. Bu kişiler, kendileri hakkında ya da bir başka konuda doğaçlama
ilginç, abartılı öyküler, fıkralar anlatabilir, anlatılarını vücut diliyle de
destekleyebilirler. Dışa dönük, hoş sohbet insanlardır. Yalanları ilgi ile
dinlenir. Bu kişilerin söylediği yalanlar ilgi toplamak içindir. İnsanları
eğlendirip, düşündürürken kendileri de eğlenirler. Televizyonlarda ilgi ile
izlediğimiz Şovmenler bu grubun öne çıkanlarıdır.
Üçüncü gruptakiler, başkalarına
zarar vermek kastı olmayan, hatta karşısındaki kişi ya da kişilere faydalı
olsun diye, iyi niyetle söylenen yalanlardır.
Böyle yalanlar, “Beyaz ya da pembe”
yalanlar olarak tanımlanmıştır. Bu, beyaz yalanlar her sınıftan, her meslekten,
her yaştan insanlar tarafından söylenebilmektedir. Kötücül bir hastalığın
gizlenmesi, hasta yakının “Bir şeyin yokmuş, yakında iyileşeceksin” söylemiyle
hastanın rahatlatılması, yıkılan bir yuvayı kurtarmak adına söylenen yalanlar
ya da aynaya bakıp kendimize, “yakışıklıyım, güzelim vs.) söylenen yalanlar ve
yerinde zamanında yapılan komplimanlar; beyaz yalanlar olarak kabul edilip, hoş
görülen yalanlardır.
Ne var ki beyaz ya da pembe yalanlar,
insanı bir süre rahatlatsa da sorunlara çözüm üretemeyen, sorunları öteleyen
yalanlardır.
“Yalan,
zekâ işidir. Dürüstlük ise cesaret. Eğer zekân yetmiyorsa yalan söyleme ve
cesaretini kullanıp dürüst olmayı dene.” Victor Hugo (Fransız Yazar 1802- 1885) diyen yazarı da anarak, konuya dönelim.
Bilim insanları özel yaşamında pekâlâ diğer insanlar kadar olmasa da,
ihtiyaca bağlı olarak yalan söyleyebilirler ama çalıştığı bilim dalında, konusu
ile ilgili yalan söylemezler diyorum.
Onlar, çalıştığı alanlarda
ellerindeki verilerle bir düşünce geliştirir ve bunu ifade ederler. Düşüncesi
ve bulguları aksi ispat edilene kadar doğru sayılır. Bir başka bilim insanı
çıkıp, önceki savı yalanlayıp kendi doğrularını dayatırsa;
önceki bilim insanı ‘yalan’ söylemiş diyemeyiz. ‘yanılmış’ diyebiliriz ancak.
Yanılgıya açık bilimler; Sosyoloji,
Psikoloji, Antropoloji, Jeoloji, Tarih gibi sosyal bilimlerdir. Bu bilimlerin
gelişimi de böyle sağlanmaktadır.
Binlerce yıl Dünya’nın düz,
Gökyüzünün şemsiye olduğunu, yıldızların, Ay ve Güneş’in Dünyanın etrafında döndüğünü
söylemedi mi, zamanın bilgeleri?
İtalya’da Dünya’ya gelen Galileo
Galilei (Astronom, Fizikçi 1564- 1642) ihtimal, avcuna aldığı çocuk
hamuruyla bir küre yapıp, topaç gibi döndürerek, “İşte Dünya budur!” Böyle
dönüyor diyerek insanları şaşırtmadı mı? Şimdi biz, papazlara, hahamlara,
İmamlara ya da önceki bilgelere yalancı diyebilir miyiz? Hayır! Onlar
yanılmışlar, tüm insanları da yanılgılarına ortak etmişlerdi.
Biraz da çocuk yalanları üstünde duralım…
Çocuklar neden yalan söylerler? Tabii
ki uzmanları daha iyi bilir. Bana göre yalan söyleme sebepleri bakımından,
çocukların, büyüklerden çokta farkları yoktur. Ayne büyükler gibi, korku,
kaygı, kendini koruma ve ilgi çekme amaçlı olabilir.
Çocukların yalanları, kendi
masumiyetleri kadar masum yalanlardır. Üç dört yaşlarında söylenen masum
yalanlar, Ergenlik dönemiyle, masumiyetini yitiren çocuğun; yalanları da masum
değildir artık. Büyükleri bile çileden çıkaran yalanlar söyleyebilirler.
Ne yapmalı?
Çocuk sahibi olduğunuz ilk günden
siz, analar, babalar! Çocuklarınızın sizler gibi yalancı olmasını
istemiyorsanız, Yalandan arınmaya başlayın derim.
“Bunca zaman kendimize, birbirimize,
dışımızda ki insanlara bile ne çok yalan söyledik, kolay mı arınmak” diyorsanız?
Unutmayınız ki artık siz, siz değilsiniz. Çocuğunuz oldu, siz de anne, baba
oldunuz. Söylediğiniz yalanlar geride kaldı. Bundan böyle ağzınızda yalan
çiğnemeyin.
Evet siz, artık yalan söylemiyorsunuz
ama yine de çocuğunuz yalan söylüyor.
Öfkelenip kızmadan, cezalandırmadan uzmanından yardım alın. Uzmanların yazdığı
kitapları okuyun derim.
Yazımı şöyle sonlandırmak istiyorum…
“Yer yüzünde egemen olan yalan olsa da baki
kalan gerçektir.”
-------------------------------------------------------------Tahir EKER
9.12.2020