Her düşün mizacında saklıydı
bilinmeze kanat açan bir hüsran yeleğinde saklı d/okunuşları şiirin belki de
unutulan bir şarkıda saklı o nakarat aşkı hicveden beynamaz bir vaveyla ve
dokusu ruhun ve dolumunda gün ışığının mazeretler yüklenmiş gökyüzü elbet esiri
nidaların elbet eseri ömrün gerisin geri kaçan her sapakta saklı bir kehanetin
de dokunulmazlığı…
Bir düşe emanet ediyorum gülüşünü ve
öpüşünü aksimde saklı tuttuğum bir rüyanın da iz düşümü iken geleceğin
çağrısına kulak verdiğim ve hiçbir acının ağrısını ve ağırlığını kale
almadığım…
Uçuşan saçlarıma diktim ben özlemi
çünkü öznemdi en ağır yüküm ve öz veri ile yaşadığım tutuklu ruhumun da
taşkınlara mahal verdiği binlerce duygu…
Bir açılım getirmem gerekirse elbet
binlerce açık verdim çünkü yazarken duru ve olduğu gibi bir o kadar zamansız ve
zararsız bir gülücük bahşederken Tanrı bense vuku bulan özlemin izafi
karanlığında beyazlığıma boca ediyorum sözcüklerimi ve üstüm başım bulanırken
mürekkebe mühür gözlerinde aşkın kendimi resmediyorum.
Geçireceğim cinnet öncesi cenneti
resmediyorum her gece ama her gece…
Geçirdiğim cinnetleri ise
güncelliyorum yazdıkça.
Hem dünyanın en zararsız insanıyım
hem de en büyük zulmü her nasılsa sadece ve ölçüsüz bir şekilde kendime reva
gördüğüm…
Rivayet o ki; Rabbim beni çok
seviyor.
Ve tek gerçek şu ki; en çok Rabbimi
seviyorum ve her fasılda sönen coşkum büyüyen bir İlahi Ateş eşliğinde yeniden
renk buluyor.
Rengim beyaz.
Rengim kara.
Rengim pembe.
Ne asılı kaldığım gök kuşağı ne de
etrafıma çektiğim perde…
Hiç biri ama hiç biri alıkoyamaz beni
sevmekten ve yazmaktan ve şiar edindiğim aşka ettiğim hürmet neticesinde
sözcüklerim ne kanlı ne yanlı ama çok çok yaralı mizacım ve öykündüğüm tek bir
şey dahi yok.
Öldürdüğüm bir nefsim var ama hala
öldüremediğim kırıntıları bunun için vakit talep ediyorum Rabbimden en azında
ruhumun aralıksız koştuğu o koşu bandında hayatı ve mutluluğu güncelliyorum ve
ruhumdaki obrukları da tahliye etmeye çalışıyorum.
Hep sevmişimdir.
Her şey değil ama herkes benim olmalı
demişken ve bu sahiplenme duygusu sadece bana sunacakları sevgi ve saygı ile
paralel iken…
En sevilen illa ki.
Sanırım çocukluğumu her telaffuz
ettiğimde yüreğime düşen ateştir bu sevginin bana yüklediği ve yürüttüğüm bir
yürüteçtir adeta kalbimle olan diyaloğumda çok geç anladıklarım…
Aşkın her türüne varım ve de vakıfım.
Az evvel uyandım ve sahibesi olduğum
kuşlar kondu pervazına pencerenin ve annemin onlara verdiği bisküvi
kırıntıları.
Onlar benim kuşlarım.
O kadın ise sadece benim annem…
Elbet hayatımın ilk on senesi sadece
benim annem iken ansızın hayatımıza dâhil olan kardeşimle annemi paylaşmak o
kadar zor ve imkânsız geldi ki en başta ve itiraf etmem gerekirse hala da
zorlanıyorum onu paylaşırken ve kardeşimi de ve tüm insanları.
Akla zararım ve bilin ki; geçireceğim
son cinnet öncesi kendime yarattığım bu cennette kanatlandığıma vakıf olun
lütfen.
Öncemde derken…
Ve anımda saklı olan.
Ve illa ki yarınlarım.
Öznemle istişare ediyorum ve
Rabbimle.
Sevilmek nasıl da elzemmiş meğer bir
ömür ve bir ömür sadece sevdiğimi iddia ederken bir eksikle itiraf ediyorum:
En çok sevilen de illa ki ben
olmalıyım.
Hem sınıfın yıldızı hem okulun hem
girdiğim tüm sosyal ortamların…
Ama başaramadığımı da açık
yüreklilikle itiraf ediyorum üstelik ilk kez…
Sevgi benim maruzatım ve her nasılsa
insanların çoğu illa ki bunu görmezden geldi yetmezmiş gibi nefreti ya da uzak
durmayı tercih ettiler.
Aşkın ibaresi mi?
Sanırım sonsuzlukla ilintili ve
sonsuz ihtimalle de.
İnsanlar ve insanlığımı
sorgulayanlar.
Bense sihirbaz değilim ama şapkamda
saklı sayısız yürek.
Tavşan değilim ama d/işliyorum illa
ki kalemi ve kalemimi:
Sözcüklere tutkunum bu aralar belki
de kalemdir beni hayata b/ağlayan ve işte kalem sayesinde iletişim kurduğum
yüzlerce insan; yüzlerce okuyucum elbet feyiz aldığım muhteşem kalemler…
Eveleyip gevelemiyorum işte hele ki
yeni senenin daha ilk gününde dünü filan da getirmek istemiyorum masaya ama
masa üstüm ve aklım çok yüklü çok karışık bu yüzden yazarak yola getiriyorum bu
keşmekeşi.
Benim.
Bana dair…
Bensiz bir dünyayı artık savunmuyorum
çünkü hayat sadece ben varsam coşkulu ve ben illa ki severek ve yazarak
muvaffak oluyorum.
İflah olmaz bir hayalperestim de
madem…
Ne olur ki tüm dünya beni sevse?
Evreni içime sokabiliyorum ve
insanları ama onların çoğu öyle kayıtsız ve tepkisiz ki ve sanıyorlar ki
tepkisizlikleri ile yola geleceğim.
Elbet ters tepiyor silahları hele ki
tepkisizlik verilebilecek en büyük tepki iken.
Bağlanmamak gerektiğini de biliyorum
insanlara ama hayatla barışık olmak sevmekten ve bağlanmaktan geçiyor illa ki
ve artık biliyorum da yersiz üzüntülerle kendimi yormanın anlamı yok çünkü
artık biliyorum: neyi mi?
Ben değerliyim ve asla değerimden
kaybetmiyorum bir şeyleri birileri çok severek.
Karşılığı da olmayacak büyük
ihtimalle ki tecrübe ile sabit gelin görün ki; daha çok sebep dikiliyor karşıma
daha çok sevebilmek adına ve kendimi sevmeye başlamışken yeni yıldan da
ümitliyim hani en azından kendi adıma çünkü önce yaptığım hataya düşmeyeceğim
ve kendimi daha fazla seveceğim herkesten de önce üstelik.
Bu, benim kalemim.
Bu kadın, benim annem.
Bu dünya, benim.
Ve Rabbim: O, sadece benim… diyemem
elbet ama daha çok sevebilmeme imkan tanıyan Mevla’m sayesinde ve en büyük
sevgiyi sadece O hak ederken.
Kümülatif bir mizacım var işte:
Hem yetişkin hem çocuk.
Sorumluluklarım var öncelikle kendime
saygı duymakla başladığım ve sevginin de ihya ettiği.
Koşulsuz sevebilirken bir dünya
dolusu neden dahi bulabilirken ve tüm hatalarımla artık af ettim kendimi.
Sevdiğim her şeyden o kadar çok
mahrum kılmışken kendimi en çok da açlıkla terbiye etmişken bedenimi ve ruhumu
ve ben sadece sevgiden çıkıp da yola kendime bir cennet yarattım bir ömür ve
geçirdiğim her cinnet sonrası yeniden ve daha çok sevdim şimdi ise sıra
kendimde hele ki…
Sevmek ve yazmak benim özgürlüğüm iken
en azından bu iki mefhum sayesinde tüm kâinatı tavaf edebildim de bir ömür
üstelik bana çocukluğumdan beri konan yasaklarla hala bu yasakların da süre
geldiği ve en büyük baskıyı kendi ellerimle kendime yüklediğim…
Bedenimden firar ettiğim her
sonsuzlukta biliyorum da sonsuzluğun müdahil olduğu duyguları adı aşkla ve
yazmakla kesişen üstelik kendimi ilk bildiğim ve net hatırladığım, sadece dört
yaşımda iken farkındalık geliştirdiğimi yaza yaza fark ettiğim bir coşkunun da
büyüsü ile hala koşabiliyorum hem ruhumla hem yüreğimle hem bedenimle tüm
yasakları da savabildiğim en büyük yasağı ise kendi ellerimle kendime sunmuşken
azat edebildiğim her duygu adına:
Duygulara fora…