Israrlı bir hüzün adeta teninde
mevsimin
Dünde kalan şüheda mısralar
Dirayeti kırılan rüzgâr kadar
Meşakkatli bir yolculuk ruhu daha
nasıl yorar?
Bitimsiz ve titrek s/üzülen
Göğün derinlerinden
Şiir ki şair ile tecelli eden
Vukuatı bitimsiz ömrün son demleri.
Acıları saklı derinde fazlaca
pervasız
Söylenmedik ne mi kaldı dünden?
Daha ne dile geldi ki şiirin
çatısının
Altına saklanan dertten başka?
Kanatsız mı olacaktı ömür?
Ve kayıtsız ve kasıtsız her zulüm
müydü?
Göğsünü geren yalnızlığın bam teline
Hürmeten bir eşkâl miydi sahi
imgelerin zülfü?
Ne kanadı gece
Ne kardı aşk içten içe
Ne kandı şair
Demli mizacında gizemin
Şerh düştü yerli yersiz
İmlenen bir gök kuşağı
Mısraları ölü hayatın iç çekişleri
Tezahürü umudun ve ufkun
Gönle sayaç takan rüzgârın
Nasıl da tutuldu nutku.
Her limandı ayrı düşülen
Her ezandı Rabbi ile buluşan
Her ayraçtı dünü b/ölen
Ve her tabu her yasa
Aşkı ve şiiri mimleyen
O teselli ki
Şiirin kanatlarına doğan mehtap
O farklı sağanak ki
Hüzne bulanmış sefil mizaç
Her kökten kopan
Her ağaç gövdesi yurt bilen
Her aşkı da nakşeden o sevdalı nakkaş
Oysaki sadece kendine ve huzura
özlemiydi şairin.
Tutkulu idi sesi evrenin
Tezat gölgelerden
Köşe bucak kaçan.
Namertti sevmeyen yüreğin
Tesellisi
Belki de zulüm yüklü bir kaldıraç
Aşkı masumiyeti taşa tutan
Bazen ısrarla yokluğa karışan
O temenni kadar dipsiz
Baş veren filizden dahi solgundu yüzü
mevsimin
Adı Ocak mevsimlerden bahar
Adı aşk ve çaresizliği ile
Ölüme koşan na’şı özlemin.
Bir hıçkırıktan taşan
Bir yaşta saklı hicran
Beyitlerin gölgesinde kâh açan kâh
solan
Mehtabın mizacına dolanan elleri
İçindeki resmin o soluk karesinde
Ne mutluluktu reva görülen
Ne de şairin güleç yüzü
Hicrana esir düşen.
Mahlası yoktu ki şairin
Şiirden öte ömrü dizelere dizdiği
Yalnızlığın bakiyesi umut ve hüsran
Yan çizen kaderden
Nasıl ki kaçamadı beşer
Sözcüklere bedel biçen miydi sadece
şair?
Ölümsüz idi tutkunun dibinde sesi
Ruhsuzdu uçuşan yaprakların
damarlarında
Kanlı rüzgâr
Kandıkça insana
Saf mizacında saklı olsa saklı olmasa
Neye yarayacaktı sızısı dinmeyen
yara?
Hangi ara çıkmıştı yola sahi?
Hangi çıkmazda solmuştu şairin
neşesi?
Uluyan keder
Ünlenen acı ve gece
Safça yürüdüğü dönemeçte
Soldan başladı saymaya günleri
Tüketilen zamandan arda kalan
Tüneyen uğursuz kuştan dökülen
Her nida
Aslında evrenin nüvesiydi duygular
Ve söndükçe şafak
Büyüyecekti yamaları evrenin
Tümden gelen acılarla
Varacağı son rota
Soluk bir rengin mizacıydı belki de
söylenmeyen
Dirayeti düşen her gün biteviye
Sökün eden zulüm yüklü bir kadere
Neyse reva görülen…
Gönlü hoş tutsaydı keşke tüm
sevdikleri kalemin
Ki tutuşan ucu
Tutunmaksa hayata
Solar mıydı sahi hüznün nuru?
Bir sancıdan ziyade devasa çatlak
Kıyametin öncüsü her yanlışta
Sahi daha kaç şafak sayacaktı şair?
Sarkacın kırığına konan sefil kuş
gibi
Mabet bildiği şiirlerine her gece
serildi
Sarıp sarmaladığı binlerce duygu
Daha da dile gelmeyen nicesi
Belki de uğuruydu yeni yılın
Baharı müjdeleyen güneşin güleç
yüzünde
Bir umudu bir de aşkı aş eren
Mevsimden öte
Ömrün kendisiydi doğan her yeni umut
ve günce…