Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 28.05.2021
Okunma Sayısı : 1099
Yorum Sayısı : 5



1885 Zeytun İsyanı Osmanlı Devleti açısından yüz kızartıcı bir antlaşma ile sonuçlanmıştı. Koca Osmanlı Devleti maalesef tarihinde ilk kez Ermeni teröristleri siyasi bir muhatap olarak görmüş, adeta bir devlet ile anlaşma yapmış gibi antlaşma yapmıştı onlarla ama her şey bu antlaşma ile bitmemişti.

Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşının başlarında önce tarafsız görünmüştü ama birdenbire 3 Ağustos 1914 de seferberlik ilan edince İtilaf Devletleri Osmanlı’nın, Almanya yanında Savaşa gireceğini anlamakta zorlanmadı.

Osmanlı Devletini çok daha iyi yöneteceği iddiasıyla II. Abdülhamit’i tahttan indiren İttihat ve Terakki, Trablusgarp ve Balkan Savaşları yenilgisiyle yerle yeksan olan itibarlarını yeniden toparlamak amacıyla Almanya’ya iyice yaklaşmıştı ve hedefleri Balkanları ve Mısır’ı geri almaktı. Mısır ise hem Fransızların hem de özellikle İngilizlerin vazgeçilmezi olduğu için bu teşebbüsün önü kesilmeliydi. Bunun için de Osmanlı Devletini iç isyanlarla meşgul etmek gerekiyordu. İç isyan denince de akla 1895 de çok büyük  ve başarılı bir isyan yapmış olan Zeytun Ermenileri geliyordu.

İyi de durduk yere de isyan olmazdı ki. Bir sebep yaratmak gerekiyordu. Ama tabii ki sebep bulmakta zorlanmadılar.

Osmanlı Devleti 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşından kendisince yeterli dersi çıkarmıştı(!) O savaşta askere çağırmadığı Ermenileri bu sefer silah altına çağırdı. Çağırmasına çağırdı ama Ermeniler ‘’ Biz Osmanlı bayrağı altında değil kendi bayrağımız altında bir Ermeni Alayı kurarak bu savaşa sizin yanınızda dahil oluruz.’’ Dediler. Yani ipe un seriyorlardı. Haliyle bu teklifleri kabul edilmedi. Bunun üzerine de isyan başladı.

Efendim şimdi biz isyanın böyle başladığını anlatınca bırakın Ermenileri bizim Türk vatandaşlarımız bile ‘’ Hocam böyle bir sebepten isyan çıkmaz. Türkler mutlaka en azından Ermenilerin kuyruğuna başmış, onları tahrik etmiştir’’ diye düşünenler olabilir. O bakımdan ben sözü doğrudan doğruya bir Ermeni papazına bırakıyorum.

1914 Zeytun İsyanı sırasında Zeytun’da buluna Ermeni papazı Dikran Andreasyan her ne kadar isyanda Zeytun Ermenilerinin pek bir dahli olmadığını söylese de anlattıkları oldukça önemli.

Evet Ermeni papazı Dikran Andreasyan bölgeye gelen Amerikalı papaz Towbiridge’e anlatmış Towbridge de bize anlatıyor onun ağzından. ( Arada köşeli parantez içinde yazdıklarımla ben de olaya dahil olacağım. )

“10 Ağustos 1914’de, Zeytun’daki Türk yetkilileri umumi seferberlik ilan etti. Zeytunlu Ermenilerin çoğu, askerlik hizmetinden kurtulmak için dağlara kaçtılar. Bunlar arasında en az 25 tane, hayatlarını şiddet kullanarak kazanan, her bakımdan haydut sıfatına müstahak olanlar vardı. Zeytun’un, kendi halinde ve zengin Ermenileri tarafından bile gerçekten kötü görülen bu haydutlar, yeni askere alınmış Türk askerlerinin bir bölüğüne pusu kurdular, onları tepeden tırnağa soydular ve onları çileden çıkaracak şekilde en ağır hakaretlere maruz bıraktılar [Gerçekte 60 askerimizi katlettiler. Yani basit bir hakaret değildi olay.] Bunun üzerine, Maraş mutasarrıfı Haydar Paşa, 30 Ağustos’ta 600 askerle Zeytun’a geldi. Bu sırada Zeytun halkı işinin gücünün başında idi. Kasabanın ileri gelenlerinden biri olan Yahya oğlu Yenidünyayan, kuzeni olan Nezaret Çavuş’a 500–600 silahlı genç ile Haydar Paşa’yı karşılamaya gitmesini tavsiye etti. Paşa 25 haydudun teslimini istedi. Hepsi tutuklanarak Türk valiye teslim edildi.

Bu, Paşanın en aşırı isteklerini bile tamamen tatmin etmiş gibi görünüyordu. Fakat gerçekte o henüz tatmin olmamıştı ve ateşli olanlar dâhil bütün silahların teslimini talep eden bildiri yayınladı. 8.000 Zeytunlunun elinde, topu topu 200 Martini tüfeği vardı. [Daha biraz önce Haydar Paşa’yı 600 tüfekli genç ile karşıladığını söylememiş miydi papaz efendi? Hepi topu200 tüfek de ne oluyor?] Onlardan 150’sine Türk askerleri tarafından el konuldu.

Daha sonra, 1915 Şubatının sonuna doğru, kendini bilmez bazı heyecanlı Ermeniler bir gece toplandılar ve hükümet konağına hücum etme kararı aldılar. [ Bahsettiği olay Ermeni asilerinin Çakıroflu Panos adındaki bir Ermeninin evinde yaptıkları toplantı.] Bu komplodan, bunun başarısızlığa mahkûm olacağını düşünen Ermeni ileri gelenleri sayesinde, vazgeçildi.

Türk askerleri tarafından kötü muamele görmüş olan 25 kadar genç dağa çıktılar. Bu 25 kişi, Maraş yolunda 9 atlı jandarmaya hücum ederek onları öldürdüler. Bütün Zeytun ahalisi buna karşı idi ve bunu da açıkça ifade ettiler [ He he öyleydi. Ermeniler karşıydı(!) alkışlayanlar da Müslüman Türklerdi (!)]

Bu çete tarafından, Zeytun’a yapılan cüretkâr bir gece baskını başarısızlığa uğradı. Daha sonra şehir etrafında peyderpey toplanan askerlerin sayısı 5 bini buldu... Ermeniler, hükümetin çetenin nerede olduğunun bildirilmesi konusundaki teklifini ittifakla kabul ettiler ve asilerin manastırda olduğunu söylediler. [Hepi topu 25 olan Ermeni isyancısı 5000 Türk askerine  savaş açıyor (!)  Kahramanlığa bakar mısınız(!) Ayrıca Türk askeri Ermenilerin Surp Astvadzadzin (Tekke ) Manastırına sığındıklarını göremeyecek kadar kör(!)]

Ertesi günü, 25/27 Nisan, Manastır’a hücum başladı ve mücadele akşama kadar sürdü. Fakat geceleyin isyancılar bir çıkış yaparak bir subay ve pek çok askeri öldürüp geride sadece birkaç kişi bırakarak dağlara kaçtılar. [ 25 Kişilik bir çete, karşılarında 800 askeriyle Binbaşı Süleyman Bey ve çıkan çatışmada Binbaşı Süleyman ve sekiz eri şehit ediyorlar ve sonra kaçıyorlar, dağa çekiliyorlar. Geri çekilip kaçarken de 300 civarında Türk daha öldürüyorlar. Evet tüm bunları da 5000 Türk askerine karşı savaşan  sadece 25 kişilik bir çete yapıyor (!) ]

Bakın en sonunda Ermeni Papaz ağzından ne kaçırıyor.  Çok dikkat!

‘’Zeytunlular, Gelibolu’da İtilaf devletlerinin başarılı olmasını şiddetle arzu ediyorlardı. Ermeniler umuyorlardı ki, Türkler ezici bir mağlubiyete uğrasınlar.”

Sanırım bu son sözlerden sonra Zeytun’da 1914 de patlak veren isyanın asıl nedeni üzerine tartışmayı gerektirecek bir şey kalmamıştır. Tüm bunları ben değil bir Ermeni papaz söylüyor.

Evet Çanakkale’de büyük bir deniz zaferi kazandığımız 18 Mart 1915 de Zeytun isyanı hâlâ devam ediyordu.

Mutasarrıf Mümtaz Bey’in aldığı sıkı önlemler sonucunda isyan bastırıldı. Bu arada devlet 9 Mayıs 1915 de çıkarttığı Nakl-i Sükkan Kanunu ile Zeytun’da yaşayan Ermenilerin önemli bir bölümünü Konya’ya sürdü. 27 Mayıs 1915 de çıkartılan Tehcir kanunu sonrasında da kalanların neredeyse hepsini Suriye’deki Der- Zor mıntıkasına sürdü ama Kahramanmaraş’ın Fransızlar tarafından işgal edildiği yıllarda yine geldiler; Fransız İmparatoru III. Napolyon’un ta 1870 de ‘’Zeytun Ermeni Cumhuriyeti’’ dediği topraklara...

*********************

Simdi de gelelim Sason İsyanına..

Gelirken bir hususu bir kez daha dikkatlerinize sunayım: Gördüğünüz gibi olayları anlatırken Türklerin ellerinde bulunan kaynaklardan daha çok bizzat Ermenilerin yazdıklarından faydalanıyor ve sizlere sunuyorum. Bu sefer de öyle yapacağım.

Evet-Sason...

Ülkemizdeki vatandaşlarımızın eminin en az yüzde yetmişi bilmez nerede olduğunu.

Bugün Batman ilimize bağlı bir ilçe olan Sason 1800 lü yılların ortalarından itibaren kaynayan bir kazan durumundaydı. Olayların hiç eksik olmadığı bir yerdi. Ama bu olaylar devlete başkaldırı olayları filan değildi. Ya neydi?

Efendim Sason hem Ermenilerin hem de Kürtlerin yaşadıkları bir yerdi ve Kürtlerle Ermeniler arasında çatışma hiç eksik olmuyordu.

Şimdi bu çatışmaların nasıl bir şey olduğunu bizlere yine bir Ermeni anlatsın.

Evet, Batı Ermenistan( Yani Türkiye ) ve Batı Ermenileri ( Türkiyedeki Ermeniler ) Sorunları Araştırma Merkezinden Sophia Agopyan - Ermenilerin ne kadar kahraman olduklarını da araya sıkıştırarak anlatıyor:

‘’Henüz 1860’larda Sasun’da, Khiyanlı [Biz Jilan ya da Zilan Aşireti diyoruz ] ve Bagranlı [ Biz Bekran Aşireti diyoruz] Kürtler ile Ermeniler arasında çatışmalar olmuştur. Bu çatışmalar, her zamanki gibi Kürtlerin, Ermenilere ait sürüleri kaçırmasından doğmuştur. 800 Kürde karşı mücadele eden 50 Ermeni genci, sürülerini geri getirmeye muvaffak olur.[ Breh breh breh demeden geçemiyor insan]  Ardından, 1877 yılında Sasun’un Şenik Köyü’nde, Ermenilerin evinde yemek yiyen Kürtlerin, aleni bir aşağılama nişanı olarak kabul edilen, kaşıkları geri vermek istememesinden dolayı, bir tartışma çıkar. Bu olay, Ermeniler ve Kürtler arasında aylarca süren çatışmalara sebebiyet verir. Mıcgeğ, Berm, Semal ve Kağkik köylerinde de benzer olaylar vuku bulur. Talvorik köylerinde de durum sık-sık gerilir.’’

Evet görüyorsunuz. ‘’ Kürtlere yemek verdik adamlar kaşıklarımız geri vermedi’’ Diye bile aylarca süren çatışmalar yaşamışlar.

Ancak bu çatışmalar tabii ki sadece ‘’Koyunumu çaldı, kaşıklarımı geri vermedi.’’ çatışmaları değildir. Sophia Agopyan’ın kısaca Talvorik köyleri dediği Talvorik vadisinde köylerdir asıl konu.

Bu vadide Ermenilerin sadece üç köyü varken 1800 lü yılların ortalarında ve 1890 yılına doğru köy sayısını sekize çıkarmaları Kürt Aşiretlerini oldukça rahatsız etmektedir ammavelakin kendi aralarındaki çatışmalardan Ermenilere ‘’ Hooop ne yapıyorsunuz?’’ Diyecek durumda da değillerdir. Yani efendim bölgede Ermeniler Kürtlerle, Kürtler hem Ermenilerle ve hem de kendi aralarında sürekli çatışma halindedirler.

Bu arada II.Abdülhamit’in Doğuda sukünet sağlamak için 1890 da kurdurduğu Hamidiye Alayları askerlerinin çok büyük bölümünü Kürtlerden oluşturması da Ermenileri rahatsız etmektedir zira maalesef bu alaylardaki Kürtler – Devletin adamı olmanın da verdiği avantajla- o bahsedilen hırsızlık veya diğer tacizlerini daha rahat yapar hale gelmişlerdir her ne kadar II. Abdülhamit bu işten asla hoşlanmasa da...

Kısacası 1890 dan itibaren Ermeniler artık sadece Kürtlerden değil devletten de şikayetçidirler.

Bu arada II. Abdülhamit Osmanlı ülkesini demir ağlarla örmek-Doğudaki madenleri işlemek ve hatta petrol haritaları yapmak gibi teşebbüslere girişmiştir ki işte bu İngiltere, Fransa ve Rusya’nın çıkarlarına terstir. Eh doğuda Sason’da Türk hükumetine karşı bir hoşnutsuzluk olduğuna göre bölge Ermenilerini ‘’ Bağımsız Bir Ermenistan’’ ana fikri ile ayaklandırmanın zamanı gelmiştir. Peki böyle bir ayaklanmayı kim organize edebilir? Tabii ki 27 Temmuz 1890 daki  Kumkapı gösterilerinin baş aktörleri olan Hınçak Komitası mensuplarından Mihran Damadyan ve Hamparsum Murat Boyacıyan...

Evet 27 Temmuz 1990 da İstanbul-Kumkapı Ermeni Patrikhanesi önünde topladığı bir grup Ermeni ile Yıldız sarayına yürümek isteyen, bu isteği gerçekleşmeyince de zaptiyelerle silahlı çatışmaya girip pek çok zaptiye ve Ermeni'nin ölümüne sebep olan, olaydan sonra tutuklandıkları halde yine İngilizlerin baskılarıyla serbest bırakılan bu ikisi...

1893 de önce Mihran Damadyan gelir Sason’a. Zaten bildiği bir yerdir zira burada öğretmenlik yapmıştır daha önce.

Ermenileri Osmanlı Devletine karşı ayaklanmaya davet eder. Olayın artık Kürlerle mücadele olayı değil Bağımsız bir Ermenistan olayı olduğunu Sason Ermenilerinin kafasına yerleştirir. ‘’ Hiç korkmayın bu uğurda can versek de İngiltere arkamızda’’ Der.

Evet, İngiltere gerçekten de arkalarındadır ve bu konuda bakın İngiliz Başbakanı Gladstone ne demektedir: “Ermeniler imtiyazlar istiyorlarsa onlar bir büyük olay çıkarmalılar, bazıları asılmalı, bazıları kesilmeli, İslamlarla tutuşmalı ki biz de o vakit işin içine girip bunların muratlarını yerine getirmeye çalışalım”

Neyse efendim 1893 de bazı çatışmalar yaşansa da bu ilk olaylar Mihran Damadyan’ın tutuklanarak İstanbul’a gönderilmesiyle yatışır.

Hemen peşinden bu Sefer Hamparsum Boyacıyan gelir bölgeye. Yaptığı çok ateşli konuşmalarla Ermenileri tekrar ayaklandırır.

Şimdi sözü yine Sophia Agopyan’a bırakalım.

Onun anlattıklarına göre Ermeniler silahlanmaya başlar. Şöyle ki: Talvorik’te 304, Geliguzan’da 742, İşkhanadzor’da 176, Ağbik’de 120, Semal’de 168 ve Aliank’da 189 kişi silahlandırılır.

Topla kaç kişi etti Efendim? 1699

Peki Türk askeri ne kadarmış?

Agopyan onu da açıklamış(!): 73.000



Sonra bu 73.000 Türk ve Kürt askeri 1 Ağustos 1894 de sadece 1699 kişiden oluşan bu kahraman (!) Ermenilere acımasızca saldırmış ve müthiş bir katliam yapmış(!)

Şimdi gelin bu katliamın ne kadar müthiş bir katliam olduğunu bize yine Sophia Agopyan anlatsın.

Sophia Agopyan 1894 Tarihli Ermeni Mişak Gazetisinin Kasım sayısına dayanarak olaylarda ölenlerin sayısını aynen şöyle açıklıyor:

27 Temmuz; Şenik ve Semal köylerine saldırı, 2 Ermeni ve 34 Kürt ölü.

1-2 Ağustos; Geliguzan çatışması, 36 Ermeni, 359 Kürt ölü.

3 Ağustos; Andok’ta 103 Ermeni, 758 Türk ve Kürt ölü.

13 Ağustos; Andok’ta 232 Ermeni, 681 Müslüman ölü.

Yazdıklarının noktasına virgülüne dokunmadan sizlerle paylaştım.


Şimdi gelin bir toplama yapalım.

Olaylarda Ermenilerin verdiği kayıplar 373 kişi

Onlarla savaşanların(Türkler ve Kürtler) verdikleri kayıplar: 1862

Türkler ve Kürtler toplamda Ermenilerin altı katına yakın kayıp veriyorlar ama katliamı yapan yine de Türkler (!) İşin acı tarafı tü bunları Avrupa’da da böylece anlatıyorlar ve Avrupalı ( Devleti hangisi olursa olsun) veya Amerikalı, dinliyor, dinliyor ve ‘’ Evet Ermenilere çok büyük katliam, hatta soykırım yapılmış.’’ Diyor. Hatta kendi içimizde hepisi Ermeni olanlara da anlatamıyoruz. Çünkü anlamak niyetiyle dinlemiyorlar.

Şimdi denilebilir ki ‘’ Hocam, bu isyan Zeytun kadar kötü bir sonuç doğurmamış.’’

Doğrudur. Sonuçta 27 Ağustos 1894 de Hamparsum Murat Boyacıyan’ın da canlı ele geçirilip tutuklanması ile isyan sona erdi. Ama bu İsyan Zeytun İsyanı için ilham kaynağı oldu. Ayrıca 1904 de bir kez daha isyan ettiler ve size şimdi ilginç bir şey daha söyleyeyim mi? Kurtuluş Savaşından sonra Sason’da yine isyanlar çıktı ama bu sefer isyanlar artık Ermeni İsyanı değil, Kürt isyanıydı. 

****************

Evet- gelecek bölümlerde diğer Ermeni İsyanlarını böyle tek tek anlatmayacağım, kronolojik bir sıralama yapıp gerekirse çok kısa açıklamalar yapacağım ama anlatılacak daha çok şey var.
( Zeytun’un Devamı Ve Sason İsyanı başlıklı yazı Sami Biber tarafından 28.05.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.