‘’Anlatarak bitiriyorum hayatımı
Bilmiyorum başka nasıl bitirilir bir hayat
Bir çiçek çizdim bu akşam avcuma
İsmini her şey koydum.
Simli ojeler sürdüm yalnızlıktan
sıkıldığımdan.
Müsveddesi gibi şimdi tırnaklarım
Yaldızlı bir gecenin…’’(Alıntı)
Düşlerdir muadili gecenin bazen
koyusunda gözlerinin sevgilinin, aşka müptela bir şarkıdır şairin başkaldırdığı.
Mevsimlerdir kimi zaman yürek yakan:
Adeta çizik yeşil zeytin gibi
Sözcüklerdir hırpalanan yüreğin
müdavimi.
Ve onca sarkıttır içine batan
Girift hüznün sefasını süren bir
bilmece adeta
Yanıp sönen yıldızların eşliğinde
Mintanı mavidir illa ki gecenin
Kor hecelerde aşkla vals yapan
hırpani bir varlık
Göğe dokunma arzusu onunki
Döşünde gecenin
Muteber bir esinti yüreği ıslıklayan
Bazense mutluluk peşine düştüğü
İlla ki ıskaladığı mevsim öncesi bir
ön söz gibi
Yalayıp yuttuğu bunca kitap ne ki?
Dile gelmedikten sonra içindeki o
seferi
Gölgelerden kaçarken köşe bucak
İşte yakalandığı illa ki hüzün ertesi
şafak.
Ilıman bir iklimim ben ve düğmelerini
ilikliyorum zamanın bazen sökülen yüreğimden dökülen serpintilerle besliyorum
yorgun ruhumu.
Nazenindir benim gölgem.
Hem de şatafatlı bir yalnızlığım
vardır elbet mabedim bilinmezin seyrinde en çok da dünüm iken tüten gözümde.
Sayacı mı ömrün?
Sefası mı aşkın?
Semazeni mi bilinmezin?
Sadece dokurum ben ve okurum ve her
d/okunduğumda huzur bulurum.
Dün ve önceki gün hep okudum içimin
seyrüseferinde dikilen sözcükleri avuç avuç içtim ve bir fısıltı ile ansızın
geldim kendime.
Elim ki hep kalem tutan.
Yüreğim ki yüksünmeden seven
insanları.
Haşmetli bir sağanağa yakalandım
zamanın birinde gecenin teninde düştüm yola düş kaydırağımdan zıpladım adeta
görünmeyen yukarılarda bir zemine.
İşinin ehli idi insanlar bense sadece
okuryazar ve bilemedim ben içine düştüğüm bu yazma aşkının beni defalarca dövüp
de ıslak bir halı gibi yere sereceğini.
Yasaklıydım bir ömür mutluluğa ve
kendimce mutlu olsam bile illa ki çaldılar hayallerimi ve bir gün anladım ki
ben aslında kimsesizliğimle sözcüklerimi tokuştuyormuşum.
Mevsimlerden sonbahar.
Aylardan Ekim daha dün gibi ve işte
kırmıştım şeytanın bacağını ve okumak nasıl bir erdemse anladım ki benim daha
çok insana daha çok şey anlatmam lazımmış.
Bir tümce idim işin aslı ve yaldızlı
yolunda ömrün yanıp sönen bir yıldızın kuyruğuna takılı bir gül olarak
seyrüseferindeymişim bilinmezin.
İçimdeki o dehliz.
Kaçamadığım bir hapishane.
Layığıyla yaşamış olsam da kötüsü
yokmuş benden hem.
Kötürüm olan düşlerim ve soytarı ölü
nefsim ve bağdaş kurduğum bir hayal dünyası üstelik ta dört yaşından beri hayal
kurmanın da fiyaskosu bildiğim zengin iç dünyam oysaki ben bir Hint fakiri gibi
tutuşmuşum ve fakir sözcükleri peksimet tadında neşredip piştiği bir ocak
misali aslında dünyanın da en zengin insanı olmaya kanat açmışım.
Zenginliğim illa ki sevmeye
düşkünlüğüm.
Ziyaret ettiğim onca mekân ve insan…
En çok iman gücümle ayakta kaldığıma
da kefilken…
Sürüklendiğim bir yol bazen saptığım
tali yol sonunda kendimi kaybettiğim defalarca peşine düştüğüm bilinmezin ta
kendisi iken içimde saklı bir ömür…
Hazan mahsulü olmak elbet değildi
şiarım ve ben nasıl ki bir yaz çocuğuydum gel zaman git zaman müptelası olduğum
yağmurların ve yağmurun gözünde bir damla yıkandığım hece hece ve ihbar ettiğim
içimde saklı nice şifre ve bilmece.
Yükümse.
Yükümlülüğüm ve de.
En çok da hürmet ettiğim cihan bense
çoktan pimi çekilmiş bir bomba hep de kendime patladığım ve ulağı iken umudun
bir köşede sefilce unutulduğum.
Bilinmezden önce.
Bilindikten sonra.
Bazense zifiri bir karanlık kıyıma
uğradığım oysaki karanlıktı illa ki ihya eden elbet acıların zifafı ve kıyama
duracağımın da müjdecisi gerçi geri tepse de silah bazen.
Bir redif.
Bir rütbe.
Bir apolet.
Bir rozet.
Adıma basılmak üzere hazırlanmış
sayısız kartvizit ve işte elimin tersiyle ittiğim dünya nimetleri dünyanın malı
mülkü ne de olsa bendim tekeri arayışın.
Hüznümle sivrildiğim.
Yeri geldi mi coşkum bulaşan.
Bazen sönen feri neşemin.
Bazen salkım söğüt gezindiğim ama
başımı asla eğmediğim bir o kadar her yanlış yaptığımda özür dilemeyi bir erdem
bildiğim.
Mevsimin metruk hecelerinden firar
ettim de geldim huzurunuza.
Yalnızlığın bam teline basmaları ne
ki hem üstelik ben sevdiğim ve yazdığım kadar mutlu ve kalabalığım…
Lafügüzaf ne de olsa neşri ve telaşı
sevmelerin güme gitti günümüz insanının nezdinde ve işte bir ayrık otu olarak
yaşar ve severken yazmanın da büyüsüdür gözlerimi kör eden.
Geceye inme inmeden.
Yalnızlığına nazar değmeden.
Sözlerle hemhal yüreğimi serdiğim.
Muhatap olduğum aslında kendim ve ulu
Rabbim ve işte dokudukça ve d/okundukça büyüyor içimdeki ateş.
Bir nebze de olsa huzur duymak ve
anlam olmak anlamlandırmak ve de…
Sürtüştüğüm içimdeki iklim.
Sataştığım sadece kendim ve dünüm.
Sızansa yürekten nice duygu ve hece.
Sızmadan masanın başında konfetiler
yağdırdığım gecenin başından ve o yeşil filiz ki baş veren…
Baş eğmediğim bir düzen gerçi
kurallara ve emirlere de illa ki itaat ettiğim yine de bir noktadan sonra
farklı olduğumu tasdiklediğim.
Farz bilinen her şey.
Fay hattı elbet kâinatın bense kendi
halinde bir yürek neferi ve anlamsızlığı hatta sessizliği bile anlamlandıran.
Kefesi yok işte yüreğimin.
İçine tıkıldığım kafesin kapısı yok.
Kefende uyumak bazen acımı tetikleyen
ve beyaz olmanın özeti ve masumiyetin de meali iken özümde sözümde bir olmanın
verdiği o coşku ve huzur ve heyecan.
Hüznüme rakip çıkacak bir mevsimin
peşindeyim ve eşelediğim toprak dolu zemin elbet kalemle kürediğim sevgimle
suladığım yaşımla nemalandığım ve Allah yolunda yaşamanın ta kendisi iken
yazmanın verdiği huzur ve c/esaret ile yuvalanan sözcüklerden mütenasip dillere
öykünüp aslında sevginin dili ile konuştuğum koca ömrün de hicreti belki de
beni bekleyen.
Mübalağa etmeden yaşamak.
İçten gelense sevmek.
Hazanda dahi güneşi doğdurabilmek ve
gecenin teninde kayıp da şafağa hazırlık yaptığım ve tüm kuşları ben beslemek
zorunda hissederken Allah rızası için yaşamak kadar da yazmanın büyüsünde bir
nebze de olsa hayatı cennet bildiğim en azından sayılı birkaç saat ruhumla ve
yüreğimle tavaf ettiğim kâinatta bilirim de Araf’ta kalmanın ne olduğunu ve
işte ruhumun acil iniş kapısıdır kalemin açtığı o kale kapısı ve lütfen bunu
kimse çok görmesin bana.
Sevgimle…