Evet, yaklaşan Babalar Günü nedeniyle bugün konumuz babalar olacak. Tabii ki bu konuya da her
konu gibi bilimsel yaklaşmak gerekir.
Efendim öncelikle baba nedir?
‘’Evimizin direği’’ ile başlayıp ‘’Sanki sağmal ineği ‘’ ile biten
şiirdeki babalardan bahsetmeyeceğim.
Yani hani şu dünyaya gelmemizin en önemli
müsebbibi olan erkek vatandaştan...
Söz konusu edeceğimiz babalar fotoğraflardan da gördüğünüz gibi yine pek çoğu (
hatta neredeyse tamamı ) erkek olan vatandaşlar olsalar da bizim dünyaya
gelmemizle hiç bir alakası olmayan babalardır.
O halde başlayalım.
Babalar öncelikle üç kısma ayrılırlar: 1- Faydalı Babalar 2- Manyakça bir zevkle baba dediğimiz
babalar. 3-Faydasız hatta zararlı babalar.
Faydalı babalar da kendi içlerinde ikiye
ayrılırlar: 1- Canlı varlık olan babalar 2- Cansız varlık olan babalar.
‘’Canlı Varlık Olan Faydalı Babalar’’ Diyorum ama maalesef bu kategoride
elimizde tek örnek var: İpsiz Recep.
İpsiz Recep 1862 Rize Doğumlu.
Önceleri kayık ve mavnalarla taşımacılık
yapan kendi halinde bir vatandaşmış.
Sonra işleri bozulmuş. Adamcağızın
işleri bozulunca da haliyle asabı bozulmuş, o asap bozukluğu ile başlamış
eşkıyalığa. Zamanla etrafında bir çete oluşturmuş ve Kocaeli-İstanbul arasında
( Zaman zaman da Karadeniz sahillerinde ) etrafı haraca kesmiş.
İşgal yıllarında Rum Çetelerinin de ortaya çıkması üzerine bu sefer Rum
Çeteleriyle savaşmaya başlamış.
Onun Rum Çeteleriyle savaştığını gören Mustafa Kemal, ‘’ Arkandayız ağam. Her
türlü maddi ve manevi destekle yanındayız’’ demiş.
Böylece İpsiz Recep sıkı bir Kuvay-i Milliyeci olmuş ve sadece Rum çetelerine
karşı değil aynı zamanda Yunan Kuvvetlerine karşı da savaşmış.
1928 Yılında hayata gözlerini yuman İpsiz Recep, Namı diğer ‘’Emice’’ vasiyeti
üzerine Karasu’daki şehitliğe defnedilmiş.
Faydalı babalar kategorisine alabilir miyiz bilmiyorum ama bir baba daha vardır
bu kategoriye girebilecek.
Evet, bir zamanlar meydanlara çıktığında ‘’ Kurtar bizi baba!’’ diyerek
yırtındığımız Süleyman Demirel de Faydalı Babalar grubunda yer alabilir. Yani
her ne kadar ‘’ Başı örtülü olarak okumak isteyenler gitsin Arabistan’da
okusunlar ‘’ Diyerek bir kesimin kalbini kırmış olsa da bu ülkede ona ‘’ Kurtar
Bizi Baba!’’ diye ünleyip kurtuluşu onda gören milyonlarca insan olduğuna göre
faydalı bir baba diyebiliriz.
Faydadalı ama cansız varlık olan babalara gelince:
Benim nazarımda dünyadaki en faydalı cansız baba ‘’ Şambaba’’ dır.
Düşünsenize ondan daha tatlı, ondan daha insanı mutlu eden bir başka baba var
mı?
Tabii ki şeker hastaları ve kilolu insanlar için hiç de faydalı bir baba
değildir Şambaba ama benim için enerji ve motivasyon kaynağıdır. Beş-on
tanesini rahatlıkla götürürüm bana mısın demeden. Allah başımızdan, pardon
soframızdan eksik etmesin.
İkinci faydalı ama cansız olan baba ise İskele Babasıdır. Gemiler,
vapurlar iskele babaları olmasa nereye
bağlanacak? Gördüğünüz gibi o da oldukça
faydalı bir babadır.
Bu arada unutmadan söyleyeyim Baba Fingo herhangi bir Mafya babası olmadığı
gibi ayıp, müstehcen bir şey de değildir. ‘’Baba Fingo’’ olarak yazılmaz her
şeyden önce ‘’ Babafingo’’ olarak yazılır ve yelkenli gemilerde direklerin en
üstte bulunan, üçüncü parçasına denir
İkinci gruptaki babalara gelince: Yani ‘’
Manyakça bir zevkle baba dediğimiz babalar...’’
Bunların en başında Müslim Baba, ( Müslim Gürses ) Orhan Baba ( Orhan Gencebay) ve Ferdi Baba ( Ferdi
Tayfur ) gelmektedir. Aslında Hakkı Bulut da bu kategoriye alınabilir ama ona
‘’ Baba ‘’ dendiğini hiç duymadım.
Bunlar şarkı söyler milleti eğlendirir. Daha doğrusu bunları dinleyenler
dünyaya geldiklerine, yaşıyor olduklarına lanet ederler. Hatta kendilerini
jiletle doğrayanlar olur ama zevkler ve renkler tartışılmaz tabii ki. Yani
dünyaya kahretmek, ‘’Batsın Bu Dünya’’ veya ‘’ Ben Doğarken Ölmüşüm’’ demek,
jiletle kendini doğramak bir insanı eğlendiriyorsa kim ne karışabilir ki?
Sonuç itibariyle bu kategorideki babaların bir faydasını görmeyiz. Bir
zararları da yoktur esas itibariyle.
Ancak yine de bu grup içinde bir baba vardır ki o diğer babalardan çok
farklıdır. Gerçek bir baba olduğu için baba deriz ona. Yüzlerce sanatçı
bozuntusu onun eserleriyle köşeyi
dönerken o kendini izlemeye gelen üniversite öğrencilerinden para alınmamasını
‘’ Deliganlıların cuvara parasını almayın’’ diyerek talep edecek kadar gönlü zengin
bir gerçek sanatçı olan Neşet Baba’dır. Yani Neşet Ertaş...
Faydasız hatta zararlı olan babalara gelince
Bu alemde yüzlerce sene önce hangi babalar yaşamıştı bilmiyorum ama sanırım
Patrona Halil ve Kabakçı Mustafa bu türün ilk örnekleri olabilir. Biricisi
Padişah III. Ahmet’in tahttan indirilmesinde, diğeri III. Selim’in katlinde
oldukça müessir rol oynamışlardır.
Alemin en ünlü babaları ise işgal yıllarında İstanbul’da ortaya çıkmıştır.
Şimdi ‘’ Alemin en ünlü babaları’’ Diyorum ama bunlara o devirlerde ‘’Baba’’
denmiyordu. O devirlerdeki adları ‘’Kabadayı’’ idi. Bizde zaten ‘’Baba’’ tabiri
baş rolünde Marlon Brando’nun oynadığı 1972 yılı yapımı ‘’ The God Father
(Baba) Filminden sonra yaygınlaştı. Ondan önce kimse baba nedir, nasıl bir
şeydir görmüş, işitmiş değildi.
Evet, bu faydasız, hatta zararlı olan babalar
özellikle İstanbul’da ve özellikle de İstanbul’un işgal yıllarında
ortaya çıkmıştı. Büyük çoğunluğu Rum
olmakla beraber içlerinde Türk, Ermeni ve Arap olanlar da vardı.
Bunlara her ne kadar ‘’ Baba ‘’ desem de bunların hiç birisi günümüz babaları
gibi milyarlarca dolar para kazanabilen
hortumcular değildi. Biri hariç.
Evet o biri bir Türk’tü ve gerçek manada bir babaydı. Günümüz Türk babalarının belki de ilkiydi. En
tehlikelisi ve en etkilisiydi.
En etkilisiydi çünkü o bir paşaydı.
Payitaht Abdülhamit dizisinde İstanbul kabadayılarını, serserilerini sindiren,
onların ensesine binmiş bir kahraman olarak gösterilen ama gerçekte Baba
Filminin Don Carleone’sinden daha tehlikeli ve herşeyden öte ahlaksız olan bu
adam Fehim Paşa’dan başkası değildi.
O halde Fehim Paşa’dan ve Osmanlı’nın
son dönem babalarından başlayıp günümüz babalarına kadar şöyle bir tur atalım
bakalım.
FEHİM PAŞA.
1873 Doğumluydu. Padişah II.
Abdülhamit’in süt kardeşi ve çocukluk arkadaşı Esvapçıbaşı İsmet Bey’in
oğluydu. 1894 de Harbiyeyi bitirdi, iki yıl sonra da kolağası rütbesiyle
padişah yaveri oldu ve haber alma etkinliklerinde görevlendirildi. Kısa sürede
baş hafiye oldu.
Fehim Paşa hiç bir savaşa katılmadan 25
Yaşında Paşa oldu, göğsü madalyalarla doldu.
Padişah Abdülhamit ona iki çok önemli
görev vermişti: 1- Kardeşi Mehmet Reşat’ı sıkı takibe almak, nereye gider,
kimlerle görüşür, ne yer, ne içer her şey... 2- İstanbul’u kabadayılardan,
serserilerden temizlemek.
Fehim Paşa ilk görevini başarı ile yerine getiriyordu. İkinci görevine gelince:
O konuda da aslında çok başarılıydı. Çok kısa süre içinde İstanbul’un tüm
kabadayılarını, kendi kurduğu çete ile sindirmişti. Bundan böyle kabadayılar,
topladıkları haraçlardan Fehim Paşa’nın payını ayırmak kaydıyla haraç
toplayabileceklerdi.
Fehim Paşa zamanla öylesine güçlendi ki
hangi kadına göz koysa onu konağına atıyordu ama kimsenin gıkı bile çıkamıyordu.
Öyle ki koskoca bir müşir(mareşal) olan
Fuat Paşa’nın kızına bile göz koydu ama Fuat Paşa, kızı bir başkasına
nişanlayınca adamlarıyla paşanın konağını basıp kızı kaçırmaya çalıştı. Lakin
Fuat Paşa dişli çıktı. Fuat Paşanın adamları, Fehim Paşa’nın adamlarını püskürttüler.
Fehim Paşa, bir taraftan yaralı adamlarını polis olarak gösterip hastanelerde
tedavi edilmelerini sağlarken diğer taraftan hemen saraya koştu ve padişaha ‘’
Fuat Paşa, konağına hürriyetçileri doldurup onlarla toplantı yapıyordu. Konağı
sardık, bize silahla mukavemet ettiler’’ diye anlattı olayı.
Sonuç: Fuat Paşa’nın rütbeleri söküldü ve Şam’a gönderildi.
Velhasılıkelam tam bir baş belası oldu Fehim Paşa. Ancak, böyle çerez parası
işler koskoca Fehim Paşa’yı kesmiyordu. Basit işlerdi bunlar. Ticaret işlerine
atıldı. Gaz ihalesi işine girdi. Tabii ki
böyle bir işe girişince de İngiliz, İtalyan ve Alman tüccarlarla papaz oldu.
Artık ülkede kapitülasyonlar ve Duyun-u Umumiye sayesinde rahatça ticari
faaliyette bulunan bu milletler nazarında Fehim Paşa istenmeyen adam oldu. Sık
sık padişaha şikayet eder oldular ama padişah her seferinde Fehim Paşayı
korudu, kolladı.
Peki bu rezil herifin sonu nasıl oldu?
Fehim Paşa, tüm bu rezaletlerine rağmen en küçük bir ceza görmüyordu. Ta ki
İstanbul’da gösteri yapan Morgan
Kumpanyasında Margıt adlı bir kızı sahte bir nikahla konağına atıp bir müddet kullandıktan sonra kovana kadar.
Margıt Avusturyalıydı. Durumu Avusturya
sefaretine bildirdi. Avusturya Sefareti de Osmanlı üzerinde daha etkili olan
Alman Sefaretine..
Alman Elçisi, Padişaha çıktı ve ‘’Bu herifi hemen cezalandırın’’ dedi. Padişah
II. Abdülhamit önce pek yanaşmadıysa da elçi ‘’ İlişkilerimiz bozulur.’’
deyince Fehim Paşa’yı Bursa’ya sürdü ve
Margıt’ın ailesine de 2000 lira tazminat ödedi. ( o zamanın parasıyla çok
para.)
Sonra?
Sonra Fehim Paşa, Bursa halkını da rahatsız etti. Ama derler ya ‘’Tatlı talı
yemenin acı acı çıkarması olur’’ Diye. Aynen öyle oldu.
1908 de II. Meşrutiyetin ilan edilmesiyle gözden düştü Fehim Paşa. Bursa’da
yaşamak onun için artık tehlikeliydi. İstanbul’a kapağı atıp Padişah’ın
kanatları altına girmeliydi yine.
Fakat?
Fakat bu düşüncesini gerçekleştiremedi. Yenişehir ilçesine geldiğinde bir
rivayete göre onu tanıyan biri ‘’ bu Fehim Paşadır. Irz düşmanıdır. Öldürün’’
diye bağırdı ve galeyana gelen halk tarafından öldürüldü. Bir başka rivayete
göre de Jön Türkler zaten takibindeydiler ve Yenişehir’de kıstırıp linç
edilerek öldürülmesini sağlamışlardır.
Velhasılıkelam 1908 yılında, II. Meşrutiyetin ilanından hemen sonra linç
edilerek öldürüldü bu baba.
Darısı onun gibi rezil ve ahlaksız tüm babaların başına...
Diğer babalarla devam edeceğiz.