Hangi düş’ün yerlisiydi mazim ve
hangi cafcaflı acıda büyüyüp de olgunlaşmıştım?
Renklerim kâh vişneçürüğü kâh okul
formamdaki o asil gri bense asi olmayı dilemişken ve de becerememişken en
azından asi yüreğimle yaşayıp sevdim insanları bir ömrün de dilemması iken
içimdeki sarkaç ve ben hep insanlığı ve sevgiyi heceledim.
Düşlerimi kuruttum ve astım balkon
ipine.
Sonra çocukluğumu kurcaladım ve
mutluluğu kurguladım, baba ve içinde her anne ve baba geçen cümleyi sağdıcım
belledim.
Ellenmemiş bir benliğim ve belleğim
var benim bir de varlığım ve çürüğe çıkan düşler asla muhatabım olmadı aslında
ben olmadım muhatap hiç kimsesizliğin değil her şeyin ve her asil duygunun da
vasisi iken.
Babam…
Duyduğun mu bu gün yoksa hep olduğu
gibi içinde şekillenen o gül ağacı ve sen hep gülümsedin bana hep Gül Kızım,
diye sevdin ama ilk göz ağrındım madem ve de yolunu beklediğin bir evlat
dillendirdin bitimsiz sevgini adıma eklediğin –üm aslında hayatımı
şekillendirecek bir sevginin mimarıydı.
Yollar aştın bir ömür.
Yarenlik ettin çocuklara yurdumun
dört köşesinde çektiğin cefayı sefa belledin ve sadece on yedi yaşındaydın
öğretmen olarak haiz olduğun asil mesleğin ve nasıl da alın teriydi bize
bıraktıkların.
Para ne ki, babam?
Mal ve de mülk lakin…
İnsanın da kimseye muhtaç olmaması
madem asıl mesele elbet bıraktığın şerefli soyadın ve öpmeye dahi kıyamadığın
evlatların.
Bir düş ambarındayım bu gece.
Gerçeklerin de farkındayım hele ki
kalp gözünün ne olduğuna aklım ermezken Rabbim bahşetti bu farkındalığı bana
zaten çocukluğumdan bu yana illa ki saf addedilen varlığım şükür ki hala masum
kalmanın ifasıdır sana yazdıklarım.
Sözcükler var, baba: öyle sözcükler
var ki kan ile doğradığım.
Kanlanmış gözlerime pansuman yaptığım
içimden gelen gözyaşım ama bir o kadar diktir de başım hatta sana da nasıl
diklenirdim hele ki öğrencilik yıllarımda gerçi dediğin ve uyguladığın her emre
ve yasağa uydum ama lafımı da asla esirgemedim.
Hüviyetim, baba.
Bazense hicapla dolduğum.
Lakin ne hezeyan ne isyan genelde
heyecanlı varlığımla coşkumun zirve yaptığı ve müptelası olduğum sevgi zaten
başıma iş açan da hep o sevgi olmadı mı?
Beni gözünden sakındığın kadar varmış
hani cihanda saklı sırlar ve kötülüklerden de fersah fersah uzağa kaçmışken ama
insan illa ki yakalanıyor elbet kendine en başta bazense dile gelmeyen şeyler
yüreğimde fokurdayan ve ihbar ediyorum kalemin sayesinde.
Bazen gocunuyorum.
Bazense çok mahcup oluyorum.
Sevdiğimi direkt söyleyemediğim o
kadar çok insan var ki sanırım böylesi bir çağda geri kafalı tabir edilebilecek
bir yapıdayım hali hazırda…
Sessizce büyüdüğüm.
Ve tüm dünyayı ve insanları gözümde
büyüttüğüm…
Bense ufacık bir zerreye tekabül
ederken kime ne diyeceğimi bilemiyorum genelde bu yüzden son sekiz yıldır
aralıksız kaleme sarılıyorum ve bir bir ifa ediyorum içimden geçenlerin de bir
kısmı ancak.
Kıymete binen asla sevgi değil
günümüzde ve senin, annemle birlikte aşıladığın bunca değerin değerine nasıl da
vakıf oldum hele ki son birkaç yıl içinde nereye ait olup olmadığımı da
sorgularken illa ki aidiyet duygumu sorguluyorum, baba.
Müptelası olduğum en başta alın yazım
ve kaderim bir de uğruna canımı dahi vereceğim öğretiler elbet senin sıkı sıkı
tembihlediğin gerçi yolum yalnızlığa düşmüş olsa da memnunum halimden hele ki
benzemediğim hemcinslerim ve ne kadar yalın ve doğru bir insan olsam da illa ki
sorgulandığım ve bir şekilde zan altında kaldığım.
Alıntı olmayan hayallerim var babam
ve ne yazık ki her biri tek tek çalındı. Ben boş durur muyum? Elbet yeni
hayaller kurduğum ve de kalemimle kendime kurduğum bu dünyada kâh canım
acıyarak kâh severek kâh coşkuyla bazen de dipsiz bir hüzünle yolculuk
ediyorum.
O kadar çok insan çekip gitti ki
senden sonra.
Öncesindekileri saymıyorum bile.
Bense defalarca kendimden gittim ve
yeniden döndüm kendime ve aslımı koruma gayreti içerisindeyim elbet senin
gösterdiğin yolda ve ilkelerin ışığında deliler gibi acımasızca kendimi o kadar
çok masaya yatırıp hırpalıyorum ki sen bana kıyamazken ben daha fenasını
yapıyorum ve diktiğim duvarlardan kimsenin geçmesine izin vermiyorum ve uzaktan
ve de sessizce seviyorum insanları.
Düşlerim.
Yerlisiyim düşlerin ve de sevginin.
İnkâr edemeyeceğim kadar de coşkumla
hemhal bazense ansızın sönen ışığım ve tükenen gücüm ve enerjim öyle ki kendimi
o kadar dağıtıyorum ki zaman zaman ve bir çınarın gölgesine sığınmak istiyorum
kendimce sığınıyorum da elbet saf ve lüzumsuz addedilen varlığım bazense o
kadar çok yakınıyorum ki olan bitenden ve yakarıyorum Rabbime ve sevdiğim
güvendiğim az sayıda insanın da yakasına yapışıyorum ve hatalı olduğumun
bilincinde af diliyorum kimse rahatsızlık verdiğim.
Sevgi böyle bir şey işte, baba güven
duygusu ile eşleşen ve içimde ne var ne yok bir bir döktüğümün ertesi bu sefer
pişmanlıkla yanıyorum için için.
Bir dere yatağı belki de yüreğimi
nadasa bıraktığım.
Kıraç topraklarda yeşeren sevgi.
Öncesinde saygınlık ve ihtimam iken
önem arz eden bu yüzden insanların beni sevmesinden önce saygı duyulması
gereken bir varlık olduğu için insanın saygımı koruyup yaşıyorum: hem
karşımdaki hem de saygın addedilmek adına bu yüzden sınırlarımı çiziyorum
bazense esnetiyorum ama bu sefer pişman olup yeniden içime kapanıyorum.
Zor olan ne mi?
Bunu dile getirmem çok zor, baba
çünkü sen yoksun ama ben varım öncesinde beni bana sunan değerlerim var adını
koyamadığım da duygularım bu yüzden sadece vakit istiyorum Mevla’mdan çünkü
yarım kalmış bir hikâyeyim ben, baba: seninle sizlerle yola çıktığım ve şimdi
tek başıma kalıp kendimi korumak adına çabalarken bil ki hiçbir şey ve de
hiçbir insan göründüğü gibi değil/miş ki zaten sen bunu bildiğin için beni sıkı
ve disiplinli yetiştirmişken…
Yâd edilesi çok şey var bir o kadar
da acı elbet bu da kolay kolay dile gelmezken sadece kurguladığım bir hikâye
olsun isterken hayatı biliyorum da hayatın bir kurgu olmadığını üstelik
başrolde olduğumun bilincinde kimseye de sıramı vermezken sadece rotamda
kalmaya çalışıyorum belki de bir ömür mutlu olmaya başaramayacağım ama inan ki
haddinden fazla çabalıyorum ve çoğu zaman da kendimi en ağır şekilde
cezalandırıyorum üstelik başka insanların verebileceği zarardan fazlasını da
kendime verirken.
Bir düş unsuruyum belki de kimselerin
de düşünemeyeceği kadar ama gerçek olduğum da aşikâr ve gerçeklerin
gerekçelerini bilirken zaman zaman da kendimi kandırıyorum işte.
Kanadığım kadar da ve illa ki
tutunmak adına hayata ve insanın kendine de tutunması önem arz ederken tutunmak
elbet sevdiğim ve güvendiğim insanlara…
Hayat her geçen gün daha da zora
binerken ve zor bir insan olmamın meali iken dikenlerim ile kendime çizdiğim
sınırlar ve delişmen mizacımla belki de açmayı reddettiğim bir çiçek olmanın
verdiği zorluktur ne de olsa benden başka bir ben yok ve hala senin bıraktığın
kızınım çoğu insan kızsa bile bana benden başka hiç kimse bana bu denli kızamaz
ve zarar veremez…
Seni çok özledim çok.