AHİRETLİKLER
ARASI TELEFON MUHABBETİ
Sabahat Karagöz her gün
olduğu gibi sabahleyin erkenden
kalkmıştı. Elini yüzünü yıkayıp mutfağa geçti ve
kendisine bir çay koydu.
Çay iyice demlendikten
sonra evinin balkonuna
çıkıp azgın Karadeniz’in dalgalarını
seyrederken bir taraftan da
dün yapmış olduğu bir
kalıp üzümlü keki ve yedi
poğaçayı mideye indirip üzerine
beş dilim reçelli ekmek
yedikten sonra biraz canına can damarlarına
kan gelmişti.
Bir tencere zeytinyağlı
yaprak sarmayı da kemal-i
iştihayla mideye indirdikten
sonra artık gözleri iyice
açılmış olduğundan akıllı telefonunu
açıp dün yazdığı
yazıya kimlerin yorum
yaptığına bakabilirdi artık.
Akıllı telefonunu açmasıyla
gözleri yuvalarından fırladı. Kırk
yaşlarında bir herif
ona ‘’ Teyze nasılsın?’’ Diye yazmıştı.
Öfkeden küplere binecekti
ama etrafta küp
yoktu. O sinirle
küp yerine su damacanasına
bindi. Bir taraftan da
hüngür hüngür hüngür
hüngürdüyordu.
Bu çok
büyük ve acı
bir dertti. Derdini Ummana
döküp asumana inleyerek
biraz rahatlaması gerekiyordu.
İlk etapta genç arkadaşı Sami
Biberoğulları’nı aramayı düşündü ama ‘’Bu saatte onun
poposunda pireler pin pon
oynuyordur.’’ Diye düşünerek bu
fikrinden vazgeçti. En doğrusu ahiretliği Mücella
Pakdemir’i aramaktı. Nitekim öyle
yaptı.
- Aloooooo. Böööööö. Hüngür hüngürr.
-Kız Sabahat sen
misin? Ne oldu sabah
sabah? Niçin hüngürdüyorsun?
-Ah sorma ahretliğim. Kırk
yaşında bir herif
bana teyze dedi.
-Aaaaaa. Bek sen
hele edepsize. Eee sen n’aaptın?
-Hemen engelledim.
-Aferin sana. Böylelerini çengellemek
lazım zaten. Hadsiz terbiyesiz.
İnsan ninesi yaşındaki kadına teyze der mi hiç? Yok
ahretliğim yok. Nerede
o eski zarafet nerede
o eski terbiye.. Bak
terbiye dedim de... Ben
sana terbiyeli işkembe
çorbası nasıl yapılır
anlatmış mıydım?
-Ya ahiretliğim terbiyeli
işkembenin sırası mı
şimdi? Adam bana Teyze dedi diyorum.
Hem onu çengellemedim. Engelledim.
-Aaaah ahhh. Bizim
zamanımızda böyle hadsizleri çengellerlerdi?
-Yaa evet. Çok iyi
hatırlıyorum. Cennetmekan
Sultan Mecit Han zamanına kadar
hep çengellerlerdi. Sonra Tanzimat-ı
Hayriye dediler kaldırdılar
güzelim adetlerimizi.
-Tanzimat dedin de Tazminat Davası açsaydın
keşke.
-Amaaan kim uğraşacak
ahiretliğim? Benim
güzelliğimi ve gençliğimi
farkedememiş olmak ona en büyük
ceza değil mi?
-Ay haklısın valla
kız. Güzellik dedin de.
Ben gençken çok
güzeldim biliyor musun?
Özellikle de Hamid
bayılırdı bana.
-Hangi Hamid? Abdülhak
Hamid mi?
-O da
bayılırdı ama benim
dediğim Hamid bildiğimiz
Sultan Hamid-i Sânî ( II. Abdülhamit )
-Ha haa
haaaaa. O da bir şey
mi ahiretliğim? Rus Çarı
Petro niçin delirdi?
-Deme kız? Sen mi
yoksa?
-Ne sandın. Adam bana olan
aşkından delirdi gitti de
adı tarihte Deli Petro
olarak kaldı. Müslüman olsaydı
fena adam değildi aslında
ama ‘’ İmana gel ya
kafir!’’ Dedim kabul etmedi. Sonra gitti o fingirdek Katerina ile evlendi
- Kız bize Müslüman
aşık oldu da
ne oldu? Mesela Sultan
Hamid... Üstelik de bayağı
romantik adamdı. Hatta bir gün hiç
unutmam bana şu şiiri
okudu:
Fâriğ olmam eylesen yüzbin cefâ sevdim seni
Böyle yazmış alnıma kilk-î kazâ sevdim seni
Ben bu sözden dönmezem devreyledikçe nûh-felek
Şâhid olsun aşkıma arz u semâ sevdim seni
Günümüz Türkçesiyle...
Yüz bin cefâ etsen vazgeçmem, sevdim seni.
Kaza ve kader kalemi alnıma böyle yazmış; sevdim seni.
Dokuz gök döndükçe bu sözden dönmem: