UZUN OLUR GEMİLERİN
DİREĞİ YANIK OLUR ABD’NİN
YÜREĞİ
Bugün değerli okurlarıma pek
çoğunuzun bildiği ama yanlış
bildiği bir konunun
doğrusunu anlatmaya çalışacağım.
Konu: Osmanlı Devleti’nin ABD'yi
vergiye bağlaması. ABD'nin bütün tarihi boyunca sadece Osmanlı Devletine
haraç vermiş olması...
Pek çoğunuzun mutlaka
duymuş olduğunuz bu konuda
doğrular nelerdir yanlışlar
nelerdir soru ve cevaplarla
açıklamaya çalışacağım.
SORU: Bu mesele nasıl
ortaya çıktı?
CEVAP: Olayın özeti şu: 1776
Yılında bağımsız bir devlet
olan ABD pek çok
Avrupa devletinin yaptığı gibi
Akdeniz’de ticari
faaliyetlerde bulunmaya başlar.
Ancak diğer Avrupa
Devletleri gibi onun da
Osmanlı Devletine vergi vermesi
gerekmektedir. Aksi takdirde Akdeniz’de bulunan gemilerine ve
gemi mürettebatı ile
gemiler içindeki mallara
el konur.
Nitekim de öyle olur. Akdeniz’de dolaşan ABD bayraklı gemilere Osmanlı Devleti
el koyar. Öyle ki el konulan ve
personeli esir edilen
ABD gemi sayısı 11 e çıkar.
ABD adeta çıldırır.
Fransa’nın da yardım ve
desteği ile Fas
Sultanı III. Muhammed
ile bir anlaşma yaparak hatta Tanca’da
bir konsolosluk açarak
Akdeniz’de vergi ödemeden serbestçe dolaşacağını
sanır ama çok
yanılmaktadır. Zira Trablusgarp( Libya )- Fas- Tunus gibi
eyaletlerin hepsi Cezayir
Beylerbeyliğine bağlıdır ve Cezayir Beylerbeyi Hasan
Paşa özellikle Trablusgarp Beyi Yusuf
Paşa’ya ‘’ Hiç bir
küffar gemisi vergisini ödemeden Bahr-ı Sefid’e ( Akdeniz’e ) Girmeye’’ diye
emir vermiştir. Yani ABD'nin Akdeniz’de serbestçe dolaşabilmesi
için anlaşması gereken kişi
Fas Sultanı değil Trablusgarp Dayısı ( Beyi ) Yusuf
Paşa’dır.
SORU: ABD’yi haraca( vergiye )
bağlayanın Cezayir Beylerbeyi
Hasan Paşa olduğu bilgisi
doğru mudur?
CEVAP: Hasan Paşa efsanevi
bir insandır. Öyle
ki yanında bir
aslanla dolaşan bu
Paşa etrafında çok ilginç kahramanlık
hikayeleri anlatılır. Öte Taraftan
Osmanlı’nın imtiyazlı bir
eyaleti olan ve yukarıda
belirttiğim Fas- Tunus ve Trablusgarp’ı da içine
alan bölgenin başında o
olduğu için ABD'yi vergiye bağlayanın o olduğu düşünülür. Ama anlaşmayı
yapan Cezayirli Hasan Paşa
değil Yusuf Paşa’dır.
SORU: Bu
durumda ABD’nin vergiye
bağlandığı doğru mu?
CEVAP: Olayı anlatayım
kararı siz verin.
ABD Fas
Sultanlığı ile yaptığı
anlaşmaya rağmen gemilerinin ele
geçirilmesi üzerine senatosunu toplar
ve senato Başkan George
Washington’a Türk
gemileriyle savaşabilecek güçlü gemilerin
yapımında kullanılması için
700.000 dolarlık bir tahsisatı
kullanma yetkisi verir. ( 1794 )
Bu tahsisatla güçlü
gemiler yapılır fakat
bu güçlü gemiler de hava cıvadır.
Yusuf Paşanın Donanma kuvvetlerinin
başındaki Murat Reis ‘’ Para
yoksa Akdeniz’e giriş
de yok ‘’ Der ABD
Gemilerine.
Yani ABD
Gemilerinin karşısına dikilen kişi pek çok
anlatımda ismi geçen
Cezayirli Hasan Paşa’nın
bizzat kendisi olmadığı
gibi Yusuf Paşa
da değil onun
donanma komutanı Murat Reis’di.
ABD sonunda pes
etti ve Yusuf Paşa’ya
bir teklif sundu: ‘’ 12.000 İspanyol altını ve
pek çok hediyeler
karşılığında bize dokunma lütfen.’’
Yusuf Paşa bu
teklifi kabul etti ve 4 Kasım 1796 Da ABD
ile Trablusgarp arasında
kısaca Trablus Antlaşması adı verilen
antlaşma imzalandı.
SORU: 22 Maddesi olduğu söylenen ve ABD'nin
tarihinde ilk kez bir başka
lisanla yazılmış ( Türkçe ) olan
antlaşma bu mu?
Evet bu
ama bu bilgide
de önemli bir yanlışlık var:
Her şeyden önce
bu antlaşma 22
maddeden ibaret değildir. Evet.. ABD Senatosunun 29 Mayıs 1797 de
kabul ettiği antlaşma 1. Resimden de
görüldüğü gibi 1. Madde 2.
Madde diye işaretlenmiş
bir antlaşma değil.
Diğer bir husus: Antlaşmanın İngilizce
metni olarak sunulan
metin 4 Kasım 1796 da imzalanan
antlaşmanın metni değil ( 2. No lu resim.. O
daha sonraki antlaşmanın
metni—Az sonra bahsedeceğim )
Üçüncü husus: ABD ile imzaladığımız 22 maddelik bir
antlaşma yok...
Ama 4 Kasım 1796 da bizim 29
Mayıs 1797 de ABD Senatosunun onayladığı
bu antlaşma( 1. Resimdeki
Antlaşma ) ABD'nin imzaladığı
ilk ve tek yabancı
dille ( Türkçe ) yazılmış
antlaşmadır ve bu antlaşmanın ön şartı olarak ABD Trablusgarp Dayısı ( Beyi ) Yusuf
Paşa’ya 12.000 İspanyol altını bayılmıştır.
SORU: Bu
antlaşmadan sonra ne gibi
gelişmeler oldu?
CEVAP: Bu antlaşmanın ABD senatosu
tarafından imzalanmasının gecikmesi.
ABD'nin Trablusgarp’a
atadığı büyük elçinin
ta 1799 da gelmesi Yusuf Paşa’yı
kuşkulandırdı. ABD'nin yeni bir
dümen peşinde olduğunu anladı ve ABD’nin Trablusgarp elçisine 1801 Yılı Başlarında ‘’ Eski
antlaşma hükümsüzdür. Yeni
bir antlaşma için
225.000 Dolar peşin ve
her yıl 20.000 Dolar
vereceksiniz’’ Deyince elçinin paçaları
tutuştu. ‘’ Bana sekiz
ay müddet ver. Ben
bu süre içinde ABD'yi
ikna edeyim’’ dedi. Hatta
bu sekiz aylık süre
için 30.000 Dolar rüşvet teklif
etti. ( Yusuf Paşa herhalde bu
30.000 Doları aldı. Zira
bu süreyi verdi görülüyor.)
ABD’nin başına bu
arada Thomas Jefferson geçmişti ve süreyi iyi
kullanıp güçlü bir
donanma hazırladı. ABD
Akdeniz’e vergi vererek değil
Türkleri yenerek çıkacaktı.
ABD’den beklenen cevap gelmeyince
Yusuf Paşa Trablusgarp’taki ABD
Konsolosluğunun bayrak direğini
kırdırdı. Bu savaş
ilanı anlamına geliyordu. Yani Trablusgarp Beyi
dolayısıyla da Osmanlı Devleti ABD ye
savaş ilan etmişti.
1801 de başlayan bu
savaş 1805 yılına
kadar sürdü.
Bu süre
içinde ABD Trablusgarp’ı abluka altına
alıp bombaladı ama gerek
Yusuf Paşa’nın şiddetli
direnişi gerekse Donanma
komutanı Murat Reis’in
ABD gemilerine kök söktürmesi
neticesinde önemli bir
gelişme sağlayamadı. Hatta 1803
yılında perişan bir
şekilde Malta Adasına
sığındılar.
Yusuf Paşa son teklif olarak ‘’120.000 Dolar verirseniz
yeni bir antlaşma
yaparız’’ diyordu da başka
bir şey demiyordu.
Bunun üzerine ABD
Taktik değiştirdi. Dıştan
yıkamadığı Türk’ü içten yıkacaktı.
SORU: Yine mi
ihanet?
CEVAP: Maalesef yine
ihanet. Evet.. Yusuf
Paşa’nın kardeşi Ahmed Bey
ile anlaşıp onu
abisine karşı ayaklandırdılar.
Kardeşi Karamanlı Ahmed Paşa’nın
bu ihaneti Yusuf Paşa’yı
yıktı adeta. Dıştan gelen
saldırıyı canla başla
önlüyordu ama içten gelen
bu saldırı Trablusgarp’ı
çökertebilirdi. Kardeşinin ihaneti
elini kolunu bağlayınca
çaresiz ABD'nin teklif
ettiği barışı kabul
etti.
SORU: Bütün bunlar olup
biterken Osmanlı Devleti ve
Cezayir Beylerbeyliği ne yapıyordu? Neden bu
olaya müdahil olmadılar?
CEVAP: Osmanlı Devleti Büyük bir
Rus tehdidi ile
karşı karşıyaydı Nitekim 1806 da
öyle bir savaşa
girdi ki anlatılmaz. Bu savaşın sonunda 1812 de imzalanan Bükreş
Antlaşmasına bakacak olursanız Osmanlı Devletinin
maalesef acı ve
acıklı hal-i perişanının görebilirsiniz.
SORU: Yusuf Paşa ABD
ile hangi tarihte
nasıl bir antlaşma
yaptı? Bu antlaşmanın
şartları nelerdir?
CEVAP: Yusuf Paşa
ve ABD'yi temsilen
Joel Barlow arasında
yapılan bu ikinci antlaşma
12 maddelik bir ‘’
Yardımlaşma ve Ticaret Antlaşmasıdır.’’
ABD Bu antlaşmanın imzalanabilmesi için
Yusuf Paşa’nın ileri
sürdüğü 60.000 Doları vermeyi ( Bu
verilirse başka haraç
istenmeyecekti ) ve elçi değişimi
sırasında da 6.000 Dolar vermeyi
kabul ettikten sonra
4 Haziran 1805 de Antlaşma
yapıldı.
Bu antlaşmaya göre:
MADDE 1.
Amerika Birleşik Devletleri Trablus Beyi ve tebaası
arasında, her iki tarafın da özgür rızasıyla yapılan ve Cezayir Beylerbeyi tarafından
garanti edilen sağlam ve daimi bir barış ve dostluk vardır.
MADDE 2.
Taraflardan birinin savaş halinde olduğu herhangi bir
millete ait mallar, diğer tarafa ait gemilere yüklenecek olursa, serbest olarak
geçecekler ve bunları almaya veya alıkoymaya teşebbüste bulunulmayacaktır.
MADDE 3.
Diğer tarafça bir düşmandan alınan bir ödül gemisinde
taraflardan birine ait herhangi bir vatandaş, tebaa veya eşya bulunursa, bu vatandaşlar
veya tebaa serbest bırakılacak ve sahiplerine iade edilecektir.
MADDE 4.
Her iki tarafın tüm gemilerine, tanınmaları için uygun
pasaportlar verilecektir. Ve iki ülke arasındaki mesafe dikkate alınarak, bu
tür pasaportların temini için bu antlaşma tarihinden itibaren on sekiz ay süre
tanınacaktır. Bu süre içinde bu gemilere ait diğer evraklar korunmaları için
yeterli olacaktır.
MADDE 5
Taraflardan birinin vatandaşı veya tebaası, diğer
taraf veya başka bir ulus tarafından mahkum edilen bir ödül gemisi satın
almışsa, kınama belgesi ve satış faturası, bu gemi için bir yıl için yeterli
bir pasaport olacaktır; bu onun uygun bir pasaport alması için makul bir
zamandır.
MADDE 6
Taraflardan birinin diğerinin limanlarına giren ve
erzak piyasa fiyatından teçhiz edilecektir. Ve böyle bir gemi, denizde bir
felaketten bu şekilde yanaşır ve tamir etme fırsatı bulursa, herhangi bir vergi
ödemeden karaya çıkmakta ve yükünü yeniden almakta serbest olacaktır. Ancak
hiçbir durumda yükünü indirmeye zorlanamaz.
MADDE 7.
Taraflardan birinin gemisi diğerinin kıyısına
bırakılırsa, kendisine ve halkına her türlü uygun yardım yapılacaktır; yağma
yapılamaz; mal sahiplerinin tasarrufunda kalacak ve mürettebat, ülkelerine
gönderilinceye kadar korunacak ve yardım edilecektir.
MADDE 11.
Amerika Birleşik Devletleri hükümeti hiçbir şekilde
Hıristiyan Dini üzerine kurulu olmadığı için herhangi bir Müslüman milletine
karşı herhangi bir savaş veya düşmanlık eylemi söz konusu
olmayacaktır. Dini görüşlerden
kaynaklanan hiç bir bahanenin
iki taraf arasındaki uyumu kesintiye
uğratmasına müsaade edilmeyecektir.
MADDE 12.
Bu antlaşmanın maddelerinden herhangi birinin
notasyonundan kaynaklanan herhangi bir anlaşmazlık durumunda, silahlara başvuru
yapılamaz ve herhangi bir bahane ile savaş ilan edilemez. Ancak uyuşmazlığın
meydana geleceği yerde ikamet eden konsolos bunu çözemezse, tarafların müşterek
dostu olan Cezayir Beylerbeyi’nin hükümlerine her iki taraf da riayet edecektir. Ancak Cezayir
beylerbeyi de böyle bir
anlaşmazlık durumunda adaletli
davranmakla yükümlüdür.
SORU: Peki şu gemi
direği olayı ne?
CEVAP : ABD Trablusgarp’ı ablukaya
aldığında en çok
güvendikleri savaş gemileri Philedelphia adlı fırkateyndi idi.
Tek başına bu geminin bile Trablusgarp’ı yerle
bir edeceğini düşünüyorlardı. Ama düşündükleri gibi olmadı.
1804 Yılı başlarında
307 mürettebatı ve 44
topu olan bu
gemi ele geçirildi.
Geminin Türklerce ele
geçirilmesi ABD'yi yasa
bürüdü adeta. Böyle
bir geminin Türklerin gücüne
güç katacağı aşikardı.
ABD li Amiral Preble
bu geminin Türklerin
elinde olmasındansa yakılmasının
daha uygun olacağını
düşündü ve seçtiği
70 gönüllü 19
Şubat 1804 de gece
karanlığından istifade ile Philadelphia adlı
bu gemiyi yaktılar. Kala
kala sadece direği
kaldı.
ABD kendi gemilerinin
kendileri tarafından yakılmasını
zafer olarak kutladığı
gibi zamanın Papası VII.
Pius “Amerikalıların
bir gecede bu Hıristiyan düşmanlarına verdiği zararı, Avrupa devletleri uzun
yıllardır uğraşmalarına rağmen veremedi” diyerek Amerikalıların bu
başarısını(!) alkışladı.
**********
Bugünlük de bu
kadar.