Peşin  bir  not:  Ben bu  yazının  site  kurallarını  ihlal  ettiğini  düşünmüyorum.  O  sebeple  yayınlıyorum.  Bir  tek  arkadaşım  bile  Site  kurallarına  aykırı  derse  kendi  ellerimle  kaldıracağıma  söz  veriyorum.
*************************************




-Günaydın mı  Selamünaleyküm  mü?
-Günaydın  caiz  değil  de  merhaba  niçin  caiz?  Tabii  ki  Arapça  olduğu için.  O  yüzden ona  ses  çıkaramıyor.
-Ya  adamın  derdi  zaten Aydınlanma.  Aydınlanma  karşıtı  bunlar  hep.

Evet  her  Allah’ın  günü  yepyeni  bir  gündemle  güne  merhaba  dediğimiz  güzel  ülkemizde yeni  gündemimiz  bu. ( Hay  Alah  ben  de  Merhaba  diyerek  Arapça  kullandım.  Durun  ağzıma  biber  süreyim  hemen. )

Değerli bir  abimiz  üşenmemiş  araştırmış  bu  Günaydın  kelimesi  dilimize  ne  zaman girmiş. Kim  sokmuş? 

Sonucu  şöylece  açıklamış:

Araştırdım "Günaydın"sözcüğü ilk olarak yüz yıl önce Ziya Gökalp tarafından icat edilip Türkçe'ye kazandırılmış,"Tünaydın " ise ışıklı geceler anlamında yine yüz yıl önce Türk Ocakları tarafından Türkçe'ye kazandırılmış. Acaba Sayın Erbaş bu gerçeği bilerek mi söyledi. Mesela merhaba için bir şey demiyor çünkü Arapça...

Vatandaşın biri de  yorumu  patlatmış:

-Adam aydınlanma karşıtı olmanın derdinde 

Öncelikle  belirteyim  bahsini  ettiğim  abimiz  iliklerine  kadar  Atatürkçü.  O  konuda  hiç  şüphem  yok. İyi  bir  araştırmacı  olduğundan  da  şüphem  yok. Yani  ‘’Günaydın’ı  dilimize  yüz  sene  kadar  önce  Ziya  Gökalp  soktu.’’  diyorsa  doğrudur.  Ben  o  sebeple araştırmadım  bile.  Ancak  abimizin  Merhaba’ya  bu  kadar  gıcık  olduğunu  bilmiyordum.

Evet.. Dikkatimi  çekti  başka  arkadaşlar  da  ‘’ Merhaba’ya  bir  şey  dememiş  çünkü  Arapça ‘’ Demişler.

İşin  doğrusu  ‘’ Merhaba’’ya  bu  kadar  çok  insanın  gıcık olabileceğine  rüyammda  görsem  inanmazdım. ( Selamünaleyüm’e  gıcık  olanların  bir  hayli  fazla  olduğunu  biliyordum  da  merhaba  şaşırttı  beni.)

İyi  de  her  şeyi  araştıran  abilerim-kardeşlerim !  ‘’ Merhaba ‘’ sözünü  resmileştiren  kim? Resmi  olarak  askeri  kışlalara  sokan?   Daha  önce komutanlar  askeri  selamlarken ‘’  Selamünaleyküm  Asker !’’ Diye  selamlarken  ilk  kez  ‘’ Merhaba Asker’’ Diye  selamlayan  kim? Bakın  bunu  araştırmamışsınız.  Ben  söyleyeyim:  İzinde  gide  gide  yollar  eskittiğiniz (!)  Mustafa  Kemal  Atatürk var  ya İşte  o... Cumhurbaşkanı  olduktan  sonra  da artık askeri selamlama ne  ‘’Günaydın  veya  Tünaydın  Askerdir.’’  ne de ‘’Selamünaleyküm  Asker...’’   ‘’ Merhaba  Asker’.’ dir.

Şimdi  bunu  cebinizde  tutun ve  devam  edelim.

Günaydın  ne  zaman  icat  olmuş?  100 sene önce.

Peki  101 sene  önce  Türk İnsanı  hiç  birbirini  Günaydın  diye  selamlamış  mı?  Hayır. 1001 sene  önce ‘’ Günaydın’’ Diyen  olmuş mu?  Hayır.  3001 sene  önce  yani  Türkler  İslamiyete  geçmeden  önce  ‘’Günaydın’’  Diye  bir şey  var  mıymış?  Hayır.

Türk  dilinde  taa  Hunlardan  beri  ‘’ Günaydın’’  diye  bir  kelime  var  mı? Yok.

Yani  Günaydın’a   Öz Türkçe  diye  sarılmanın  bir  mantığı  da yok  bilimsel  bir  tarafı  da...Neticede  100 sene  önce  uydurulmuş  bir  kelime.

İyi de  yahu eski  Türkler( İslamiyet öncesi )  birbirleriyle  nasıl  selamlaşırdı? 

‘’ Ezenlik  bolsın’’  Diye  selamlaşırlardı.  Yani  ‘’ Esenlikler  dilerim.’’ ( Başka  şekilleri  de var  ama  en  bilineni  bu )

İlle  de  Öz Türkçe  bir  selamlaşma  diyorsanız  en uygunu ‘’Esenlikler  Dilerim.’’ dir.  

Günaydın  ya  da  Tünaydın  ile  uzak  yakın  bir  ilişkisi  var  mı  bu  selamlaşmanın?  Yok.

Günaydın’ı  dilimize  kim  sokmuştu?  Ziya  Gökalp...  Tamamen  uydurulmuş  bir  kelime  ki  abimiz  de  paylaşımında ‘’  Ziya  Gökalp  icat  etti.’’  Diyor.

Hımm  o  zaman  Ziya  Gökalp  üzerinde  duralım biraz.

Ziya  Gökalp ‘’ Vatan ‘’ Adlı  şiirinin  bir  kıtasında  ne  diyordu?

Bir ülke ki toprağında başka ilin gözü yok,
Her ferdinde mefkure bir lisan âdet, din birdir.
Meb’üsânı temiz, orda Boşolar’ın sözü yok,
Hududunda evlatları seve seve can verir;
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!

Bu  beşlikte adı  geçen  Boşo  kim?(  Bilen  varsa  parmak  kaldırsın. )

Boşo  Osmanlı  Meclis-i  Mebusanında Manastır  Vilayetinin  Serfice  Sancağı  Milletvekili  bir  Rum.

İşte  bu Rum ve  arkadaşları  Meclis-i  Mebusanda( Yani  II. Abdulhamit  dönemi  Millet  Meclisinde )   diyorlar  ki ‘’ Meclis-i Mebusandan  çıkan  kararlar çeşitli  dillere  tercüme  edilerek yayınlansın  zira Osmanlı  topraklarında  yaşayan herkes  Türkçe ( Osmanlıca ) bilmiyor. Hatta  Osmanlı  Türk’ü  bile  bu  kararlardaki  lisanı  anlamıyor. (  Doğru mu?  Evet  doğru.)

Mecliste  kızılca  kıyameti  kopartıyor  Türkçü  mebuslar. ( Mebus dediğim  için  kızmayın.  Milletvekilleri  yani.)

Derken  efendim  uzatmayalım  aynen  şöyle  bir  konuşma  geçiyor Rum  Boşo  ile  bir Türk milletvekili  arasında.

YORGO BOŞO - Dün bütün gün Hakimiyet-i Milliye ( Milli Egemenlik) diye yırtındık, işte hakimiyet-i milliye… Bunu herkes istiyor. Biz burada ne yapıyoruz, onu bilmek istiyorlar. Bilsinler ve ona göre hareket etsinler, kanuna muhalif davranmasınlar. İşte ahali bunu istiyor.

Resmi dil Türkçe’dir, Türkçe başımızın üstünde. Resmi işlemlerde herkes onu kullanmaya mecburdur. Onsuz olmaz ve onu gittikçe daha fazla yaymaya, herkesin kendi kendine, başkalarının aracılığına ihtiyaç duymadan kullanabildiği bir dil haline getirmeye çalışacağız. Fakat bugün siz zannediyor musunuz ki herkes Türkçe biliyor. Hatta ana dili Türkçe olan Türk unsurunda bile bu dili bilmeyen çoktur. Hepiniz bunu çok iyi biliyorsunuz. O halde niçin kanunlar ille Türkçe yayınlansın istiyorsunuz. Her köyde çınar ağacına iliştirilmiş Türkçe kanun yanında tercümesi de olsa ne zararı olur."

Hakimiyet-i milliye yalnız Türkçe konuşanlardan oluşmamaktadır. Hakimiyet-i milliye diğer muhtelif lisanlardan da müteşekkildir. Siz bu ihtiyacı düşünmeye mecbursunuz, siz düşünmezseniz, o ahali yarın kalkar suiistimal ettiğiniz hakimiyet-i milliyeyi elinizden alır

İSMAİL PAŞA- Almazlar, almazlar. O sizin hüsn-ü kuruntunuz ve dileğiniz.

YORGO BOŞO-( Devam eder ) Onun için mecliste kanunları yaparken halkın bunları nasıl anlayacağını da düşünmeliyiz, bir genel kaide koymalıyız ve çeşitli dairelere ve nahiyelere dağıtılsın ve ‘’Resmi lisandan başka, mahalli dillere de tercüme edilerek ahaliye neşr ve ilan edilsin.’’ demeliyiz.

İSMAİL PAŞA- Biz de Türkçeyi kurtaralım diye uğraşıyoruz  monşer.

YORGO BOŞO- Monşer Türkçe mi? Sen bunu nereden öğrendin?


Evet... Ziya  Gökalp’in  Mecliste  istemediği  Boşo  bir  Türk’e  Türkçe  dersi  veriyor. Dahası  bugün  olduğu  gibi  dün de  bazı  insanların derdinin  Türkçeyi  kurtarmak  olmadığını  açık  seçik  görüyoruz. Ziya  Gökalp  de  buna  dahildir.

İstenen  şey  şu:

Türklerin  İslamiyeti  kabulünden  bu  yana  asırlardır  kullandığımız  Selamünaleyküm’ü  atalım.

Evet...  İslamiyeti  kabulümüzle  birlikte  kitabımız  Kur’an-ı  Kerimde  En’am Suresi  54. Ayette---Rad  Suresi 24. Ayette---Kasas  Suresi  55. Ayette---Zümer  Suresi  39.  Ayette  doğrudan  doğruya  ‘’Selamünaleyküm’’  olarak  geçen  ve  diğer  pek  çok  surede  de   az  farklı  şekilde  söylenen ve  yüzlerce seneden  beri  kullandığımız  selamı  atalım yerine  100 sene  önce  Ziya  Gökalp’ın  icat  ettiği ( İcat  ettiği  kelimesi bana  ait  değil ) ‘’ Günaydın’’ ı  alalım.

Neden?  Selamünaleyküm  Arapça  ama  Günaydın  Türkçe (!)  (  Neresi Türkçe ise  artık.)

İstiyorlar  ki  Allah’ın işaret  ettiği  ‘’ Allah’ın  esenliği  üzerine  olsun ‘’ anlamına  gelen  dileği  atalım  onun  yerine  Ziya  Gökalp’ın  uydurduğu  ve  bir  durum tespitinden  başka  özelliği  olmayan ‘’ Gün- Aydın’’ ı  alalım.

Yahu  Allah  rızası  için. ‘’Gün-Aydın’’ bir  dilek  midir  yoksa havanın  nasıl  olduğunu ifade  eden  bir  söz  mü?

Ama  daha da  önemlisi  var: Tünaydın.

Vallahi  ben  söylemiyorum  abim  söylüyor:  Tünaydın ‘’ Işıklı  Geceler’’ anlamına  geliyormuş.

İyi de biz  bu  Tünaydını  ne  zaman  kullandık  hep?  Yani  günün  hangi saatlerinde?  

Yahu  hatırlasanıza  okul  yıllarınızdan...  Öğleden  sonraki  derslerimize  giren  öğretmenler  bize hep ‘’ Tünaydın’’  Demezler miydi?  Biz  öğleden  sonraki derslere  girerken ‘’ Tünaydın’’ Demez  miydik?  (  Ben genelde’’ Merhaba  Çocuklar!’’  Derdim. )

Öğleden  sonra  dediysem  saat  12.30 dan  sonraki  dersleri  kast  ediyorum.

Bu  ülkede saat 12.30 da gündüzün geceye  döndüğüne  şahit  olan  var  mı?  Yok  ama  saat  12 30’da da  14’de  de   15’de  de  16’da da hep  ‘’ Tünaydın’’ dedik..  Ortalık  apaydınlıkken  insanlara  ‘’ Işıklı  geceler ‘’  Diledik.  Bu  durumda  aydınlanmanın  karşısında  olan  kim  oluyor?   Daha  vakit  ikindi  bile  değilken  ışıklı  geceler  dilemek  saçmalık değil de  nedir?


Evet  saygıdeğer  abim ve kardeşlerim !

Evet  ‘’ İnadına  Günaydın! ‘’ Diyen  ve  ‘’  Neden  Mehaba’ya bir  şey  diyemiyor’’  Diye  sorup  kendi  sorusuna  ‘’ Çünkü  Arapça ‘’ diye  cevap  veren  kardeşim ! Kardeşlerim!

Diyanet  İşleri  Başkanı ‘’ Merhaba ‘’ Kelimesini  Atatürk dilimize  soktuğu ya  da  en  azından  resmileştirdiği  için  bir  şey  diyemezken  sizin  sorununuz ne? Açık  konuşun  bakalım.  Siz  Atatürk’ün  resmileştirdiği ‘’ Merhaba’’nın kaldırılmasını  mı  istiyorsunuz?


Siz "Günaydın"sözcüğü ilk olarak yüz yıl önce Ziya Gökalp tarafından icat edilip Türkçe'ye kazandırılmış,’’  cümlesini  kurarken  kullandığınız ‘’ Taraf ‘’  ve  ‘’İcat’’  kelimelerinin  Arapça  olduğunun  farkında  mısınız?


Yahu  Allah  aşkına  sizin  asıl  sorununuz  nedir?  Hele  çıkartın  baklayı  ağzınızdan. Eveleyip  geveleyip  durmayın.

Son olarak:

Gırtlağınızı  sıkan  yok.  Kafanıza  silah dayayan da  yok.

Günaydın mı  diyorsunuz?  Deyin.
Tünaydın  mı  diyorsunuz?  Deyin
Bonjur  deyin
Good  Morning  ya  da  Good  Afternoon veya  Good  Nıght  deyin.
İsterseniz  ‘’ Kalimera’’  deyin.  Sıkıntı  yok.  Ne  diye  bu  kadar  gaz  yaptı  ki  bu  ‘’ Günaydın  Caiz  değildir.’’  Meselesi.  Adamın hitabı  size  değil  ki.  Neden  üzerinize  alınıyorsunuz?

Yarın  bir gün hükumet ‘’ Merhaba  Asker!’’i  Kaldırırsa  ‘’ (  mesela dedik. ) ‘’Atatürk’ün  getirdiği  Merhaba Asker’i  kaldırdılar’’ Diye  isyan  bayrakları çekmeyeceğinize  söz  verebilir misiniz?
( Sizin Asıl Derdiniz Nedir Allah Aşkına? başlıklı yazı Sami Biber tarafından 19.09.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu